MONTESSORİ
YÖNTEMİ
Dr. Maria Montessori tarafından geliştirilen
ve engelli ya da engelli olmayan çocuklar için de kullanılan bu yöntem, otistik
özelliği olan ve diğer engelli çocuklar için uygulanabilen bu okul felsefesi ve
eğitim yöntemi; çocuğu öğrenme etkinliklerinin merkezi ve lideri olarak görür.
Montessori
yöntemi, eğitimin doğal bir süreç olduğunu vurgular ve çocuğun kendi iç sesini
dinleyerek hareket edeceğine, böylece hem kendi kendini denetlemeyi hem de
öğrenmeyi gerçekleştireceğine inanır.
Montessori
yöntemini uygulayan özel eğitim okullarında, zihinsel engelli, otistik
özellikleri olan çocuklar ve diğer gelişimsel bozuklukları olan çocuklar
engelli olmayan akranları ile birlikte aynı ortamda bulunurlar. Montessori
yaklaşımında; çocuklara araştırma, deneme, hata yapma ve hatalarını kendi
kendilerine düzeltmeleri için onlara fırsatlar tanınmalıdır. Duyu organları ile
materyallerin, şekillerin ve renklerin bilinmeyen özelliklerini keşfetmeleri
için çocuklara özgür bir ortam sağlanmalıdır. Bu özgür ortam içerisinde
çocuklar yalnız başlarına, akranları ve yetişkinlerle birlikte yaşadığı
deneyimler sayesinde anlama, öğrenme ve bilmenin zevkini tadar. Bu yaşantılar
yolu ile yetişkinlerde çocuklarla birlikte keşfetmenin zevkini yaşarlar.
Çocuklar
bilgi edinmede oyun gözlem ve duygularını kullanırlar, bilgilerini organize
etmek için ipuçlarından yararlanır, var olan açıklamalardan hareket ederler ve
çevreyle etkileşimde bulunurlar, böylece deneyim kazanırlar. Montessori
sınıflarında, çocukların sınıf içinde istedikleri gibi dolaşmalarına izin
verildiği gibi, okuldan açık alana çıkmalarına da izin verilmektedir. Çocuklar
bu alanlar içerisinde gidip gelmekte özgürdürler.
Hareketlerdeki
bu özgürlük nedeniyle Montessori geleneksel okullardaki gibi çalışma, dinlenme
ya da oyun zamanlarına bölünmemiştir. Montessori sınıfında çocuk istediği
etkinliği seçmektedir. Çocuğun seçebilmesi ve kendi eğitimini yapabilmesi için
de ona çok çeşitli etkinlikler sunulmaktadır.
Montessori
çevresinde gerçeklik ve doğallık büyük önem taşır. Sınıftaki araçlar çocuğun
gerçekle yüz yüze gelmesini kolaylaştırmak amacıyla gerçek yaşamda kullanılan
araçlardır. Bir şey içmek için gerçek cam bardaklar,ütü yapmak için gerçek
ısınabilen ütü, sebzeleri kesmek için gerçek keskin bıçak kullanılır. Gerçek
yaşamdaki gibi Montessori sınıflarında her araçtan birer tane vardır. Böylece
çocuk o aracı kullanmak istediğinde başkalarının işinin bitmesini
bekleyecektir. Bu şekilde çocuk günlük yaşamdaki gibi başkalarının haklarına
saygı duymak zorundadır.
Montessori
sınıflarında, çocuğun etrafındaki eşyalar onun vücut yapısına ve gücüne uygun
olmalıdır.Etrafta hareket ettirebileceği hafif mobilyalar, elini uzatıp
yetişebileceği dolaplar, kolaylıkla kullanabileceği kilitler,kolay açılıp
kapanabilen çekmeceler ve kapılar, duvarda kolay yetişebileceği kıyafet
askıları, parmaklarıyla kavrayabileceği fırçalar, eline sığacak sabunlar,
kısa-düz saplı süpürgeler, kendi başına giyip, çıkarabileceği giysiler bulunmalıdır.
Bunlar çocuğun zamanla kendini geliştirmesini, nezaket özelliğini kazanmasını
da sağlayacaktır.
Çocuğun
serbestçe hareket edebileceği ortam, onun kendi başına uygulamalar yapmasına ve
kendisini yetiştirmesini sağlar.
Montessori
çocuğun gelişimi için doğa ile ilişkide olmanın önemine dikkati çekmiştir.
Montessori’ye göre çocuklar doğanın düzeni, uyumu ve güzelliğini anlamalı ve
bundan mutluluk duymalıdır, doğanın kanunları bilimin ve sanat dallarının
temelini oluşturur. Bu nedenle doğa kanunlarını anlamak bilimin temelidir.
Montessori
çevresinin doğa ile yakından bağlantılı olan unsurlarından biri de yaşama
olumlu ve kendiliğinden tepki vermeyi teşvik eden güzellik ve atmosferdir. Bu
nedenle Montessori sınıfı iyi ve çekici bir tarzda düzenlenmiştir. Renkler
canlı, ilgi çekici ve uyumludur. Sınıfın atmosferi rahatlatıcı, sıcak ve
katılımı davet edici niteliktedir.
Montessori
çevresinin önemli unsurlarından biri de Montessori araçlarıdır. Montessori materyalleri,
çocukları oto eğitim ve hatalarını kendi kendilerine bulma olanağı tanır.
Öğretmen çocuğun hatasını söylemez. Eğer çocuk materyallerden hatasını
göremiyorsa, bu çocuğun yeterince gelişmediğini gösterir. Zamanı geldiğinde
çocuk hatasını görerek düzeltir.
Montessori
sınıflarında saygı atmosferi olmalıdır ve çocuklar çalışacakları projeleri,
süresini ve kiminle çalışacaklarını kendileri seçer. Huzurlu olan bu ortam
çocukta kişisel disiplini geliştirir.
Montessori
yaklaşımında öğretmen, çevreyi hazırlamaktan ve çocukların çevre ile ilişkiye geçmelerini
sağlamaktan sorumludur. Montessori öğretmeni yönlendirici; yönetici ya da
rehber adını alır.Öğretmenler çocukların kendi gelişimi için potansiyelini
kullanma fırsatı tanır.
Montessori
yönteminin temel ilkelerini, bu ilkelerin gelişimsel farklılığı olan çocuklara
nasıl uygulandığını ve uygulanabileceğini açıklamaya başlamadan önce bu metodun
yaratıcısı ve uygulayıcısı olan, Maria Montessori’den, bahsetmek gerekmektedir.
Çocuk eğitiminde bugün bile geçerli olan pek çok önemli noktayı vurgulayan ve bunların
üzerine bir yöntem kurulmasını sağlayan ilk kişilerden biridir.
Dr. Maria Montessori tarafından geliştirilmiş
"erken çocukluk dönemi" eğitim sistemidir. Montessori yönteminde 3
ana unsur vardır:
Çocuk-Çevre-
Öğretmen. Erken çocukluk dönemi eğitim sisteminin temeli; çocuğu bir yetişkinin
olmasını istediği gibi değil, çocuğu olduğu gibi gözlemlemek ve anlamaya
çalışmaktır. Montessori yöntemi, çocuğunuza kendi kendine uygulayarak en iyi ve
en kolay şekilde öğrenme yolunu bulmasını sağlar.
Çocuğunuz kendi ilgilerini ortaya çıkaran çalışmaları
seçebilir. Böylece özgürlük duygusunu, kendi kendine yaptığı çalışmalarıyla
deneyebilir. Öğrenirken mutluluk, istek duyar. Başkasının kendisinden
istediğini değil, kendi istediği şeyi yapmaktadır çünkü.
Zamanla
becerileri geliştikçe çocuğun bağımsızlık duygusu ve özgüveni gelişecektir.
Montessori yöntemi çocuğunuzun öğrenme isteği üzerine kurulmuştur. Bu sistem
yaşam boyu sürecek olan sürekli öğrenme motivasyonu sağlamaktadır. Sistem,
çocuğunuzun doğal büyümesine ve gelişmesine uygun, ancak henüz yapmaya hazır
olmadığı şeyleri yapmasına izin vermeyen sistemdir.
Çocuğunuz
Montessori materyalleri ile kendi kendine öğrenecektir.Bunlar basit, küçük,
kendi kendini düzeltebilen, öğretmenin sınıfa getirdiği her türlü araç
gereçlerdir. Bu materyallerle kendi kendine ve arkadaşları ile öğrenir, kendi
seçimini yapabilir, sınıf kurallarına uymayı öğrenir, hatta uymaları için
arkadaşlarını uyarır. Yapacağı çalışmasını kendi seçtiği ve kendi sistemine
göre ayarladığı için çocuğunuzun başarma olasılığı fazladır.
Çocuğunuz
yetişkin baskısından uzak, kendi dünyasını keşfedebileceği, zekâsını ve
bedenini geliştirebileceği,rekabet olmayan bir ortamda büyüyecektir. Montessori
sisteminde uygulamalı yaşam alanları vardır. Çocuk bu alanda kendi kendine
yetmeyi, çevresiyle ilgilenmeyi öğrenir. Bu alanda, düğme ilikleme, ayakkabı
bağcığını bağlama, eşyasını toplayıp dolabına ve çantasına koyma, masa silme,
arkadaşlarına yardım etme, sınıf düzenleme,servis yapma, kâğıdın nasıl elde
edildiğini merak etme ve buna benzer yaşama dair işler yapmayı öğrenir.
Montessori
sisteminde duygusal olan çocuğa, dünyayı öğrenmesi için duygularını
kullanabilmesi öğretilir. Bu alanda çocuk, farklı yükseklikleri, uzunlukları,
ağırlıkları, renkleri, sesleri, kokuları, şekilleri kavramayı öğrenecektir.
Yabancı
dil, bilim-doğa, drama, resim, müzik, matematik çocuğun entelektüel gelişimine
yardımcı olur. Dans, jimnastik gibi vücut çalışmaları fiziki gelişimine yarar,
çocuk vücudunu kullanmayı, sosyal hayata geçirmeyi öğrenir. Montessori yöntemi
benzeri olmayan bir yöntemdir. Özellikle küçük çocuklar için geliştirilmiş,
düzen ve özgürlük arasındaki mantıklı denge üzerine kurulmuştur.
Çocuğun
doğal gereksinimlerini karşılayan, dikkatle geliştirilmiş materyallerle zevkli
bir ortam sağlar. Montessori yöntemi uygulayan öğretmen; çocuğunuzun şekil almaya
en uygun yıllarında iyi yetişmesi, sorumluluk sahibi, mutlu ve uyumlu bir
yetişkin olması için sağlam bir temel verir. Montessori eğitiminin temelinde
yatan önemli antropolojik öğeler vardır.
Maria
Montessori bunları iki temel başlık altında toplar: Normallik ve Deviasyon.
Bunları şu şekilde açıklar: Normalliğin ideal çocuk olarak anlaşılmamasını,
bireyin doğuştan gelen becerileri ile var olan somut yaşam ve eğitim koşulları
arasında en iyi gelişim olanaklarına kavuşması şeklinde anlaşılması gerektiğini
savunur.
Deviasyon
kavramını ise yanlış bakış açılarıyla
yetiştirilen, kendisini anlaşılamamış hisseden çocuklarda ortaya çıkan
tutukluklar olarak tanımlar. Bu tutukluklar şu nedenlerle oluşur: Cesaretin
kırılması, aşağılık duygusu, boyun eğme, bağımlılık ve yanlış ödüllendirmeler,
sahip olma ve güç hırsı. Sürekli hayal kurma, hayal içinde yaşama,
saldırganlık, tembellik.
Normalleşmiş
çocuk ise şu özellikleri gösterir: Düzenlilik tutkusu, çalışma tutkusu, ani
konsantrasyon, gerçeğe olan tutku, sessizlik ve tek başına çalışma tutkusu,
sahip olma duyusunun hassaslaşması, itaat, bağımsızlık ve girişimcilik,karşılıklı
yardımlaşma, kendi kendine disipline olma, neşe.
Montessori
çocuğun ruhunu boş bir levhaya benzeten eğitim görüşlerine karşı çıkar ve
teorisini beş önemli kavram içinde toplar. Montessori’ye göre her insan dünyaya
belirli potansiyellerle gelir:
1. Yaşamsal Güç:
Çocukta doğuştan gelen bir aktivitedir.
2. Psişik Canlı:
İnsan zihinsel bir organizmadır.
3. Potansiyellik:
Doğuştan gelen hazırlıklı olma durumu.
4. Zihinsellik: Bu
kavramla çocuğun doğduğu andan itibaren bütünsel olarak çevresini
algılayabilecek konumda olması anlatılır. Çocuk bütün duyu organlarıyla
çevresindeki her şeyi absorbe edebilir. Bunu yaparken bu algılama ve
zihinsellik tamamen bilinçdışıdır. Burada çocuğun zihninin eleştirel beceriye
sahip olana kadar geçirdiği süreç çok önemlidir. Çocuk çevresine karşı tamamen
savunmasızdır. Bu konuda ebeveynlere büyük sorumluluk düşmektedir: Doğru
davranış biçimleri, doğru konuşmalar, çocuğa sevgi ve şefkatle yaklaşmak gibi.
5. Duyarlı
Evreler: Çocuğun duyu ve zihin aktivitesi duyarlı evreler tarafından yönlendirilmektedir.
Bunlar özgül ve çeşitli çevre durumlarına yönelik aşırı öğrenme isteğidir.
Çocuk bunu potansiyelinde taşır. Montessori bu duyarlılıkların rastlantısal
olmadığını düşünür. Gelişimin bir yapı planı vardır ve bu plana göre çevresiyle
etkileşimde bulunduğu oranda insan gelişir. Dil becerileri, sosyal ve toplumsal
beceriler, hareket becerileri için ayrı duyarlılık evreleri vardır. Burada söz
konusu olan hem olgunlaşma hem de öğrenmedir.
Montessori
bunlardan daha çok öğrenme üzerinde durmuştur. Çünkü olgunlaşmanın
getirdikleri, sürekli çevreden gelen uyaranlarla beslenen çocuk için sadece bir
basamaktır ve bu basamakları daha rahat şekilde, en yüksek güçle çıkabilmesi
için çevrenin desteğine ihtiyacı vardır. Eğitimle, hatta doğumdan hemen sonra başlayan
bir eğitimle, çocuk potansiyelini doğru yapılandırılmış bir çevreyle ve
hazırlanmış öğrenme olanaklarıyla en üst noktaya taşıyacaktır.
Montessori
gelişim basamaklarının önemi üzerinde durur ve gelişimi 0-3, 3-6, 6-12 ve 12-18
yaş olarak basamaklandırır. Her basamağın kendine özgü duyarlılıkları,
gereksinimleri ve özellikleri vardır. Montessori,yöntemini yukarıda bahsedilen
teorik bir temele oturttuktan sonra eğitim ve öğrenme olgusunun pedagojik koşullarının
yanı sıra duyuları, hareketleri, zihni, konuşmayı ve sosyalleşmeyi geliştirici
malzemeleri ve özellikle de dikkatin yoğunlaşması için gerekli olan eğitim
ilkelerini araştırır. Amacı korku ve başarı baskısı olmadan, tek kalıba sokan
grup zorlaması uygulanmadan, çocuğun bireysel gelişimini ve bağımsızlığını
destekleyici öğeleri ve ödevleri bulup uygulayabildiği, özgür fakat aynı
zamanda iç disiplini öngören bir eğitim programı yaratmaktır.
Burada
bireysel kişiliğin bir parçası olarak dikkatin yoğunlaşabilmesi bu eğitim
prensiplerine bağlıdır ve dikkatin yoğunlaşması eğitimin anahtarıdır. Çocuğun
gelişimsel ihtiyaçlarını, bireysel gelişim farklılıklarını göz önünde bulundurmak
ve eğitimcilerin bunları iyi bilmesi her çocuk için doğru yaklaşımı
geliştirmenin ön şartıdır. Çünkü çocuğa o anki somut gelişiminin
gerektirdikleri verilmezse “yetersiz zihinsel beslenmenden söz edilir.
Eğitimin en baştaki görevi, çocuğa bağımsız
olmayı sağlayacak her şeyi bulabileceği, gelişimini destekleyen en uygun
çevreyi hazırlamaktır. Yaşam ortamlarımız tamamen yetişkinlere göre yetişkinler
tarafından hazırlanmıştır. Bu yüzdençocuğun yorulmak bilmeyen aktivitesine,
öğrenme ve araştırma güdüsüne sınırlar çizilmiştir. Böyle bir ortamda çocuğun
bağımsızlaşması ve öğrenmesi, potansiyelini geliştirmesi mümkün değildir.
Ayrıca çocuk temel olayları ve davranışları kavrayamamaktadır. Burada
Montessori “hazırlayıcı çevre”den bahseder. Hazırlayıcı çevre çocuğun
kişiliğinin
oluşması için pedagojik olarak biçimlendirilen çocuk ve kültür yönelimli bir
yaşam, öğrenme ve gelişim alanıdır. Bu ilkeye bağlı kalarak çocuğun kullanacağı
tüm eşyalar çocuğun ölçülerine ve gücüne uygun hale getirilmelidir. Burada
tuvalet, banyo, mutfak gibi çocuğun yaşamsal gereksinimlerini karşılayacağı
ortamlar da önem taşımaktadır. Ayrıca çocuğun kullandığı tüm malzemelerde,
çocuğa verilen tüm ödevlerde, bütün öğrenme durumlarında bireysel uyuma ve
zorlukların çocuğun başarısına göre basamaklandırılmasına dikkat edilir.
Uğraş
seçiminde özgürlük tüm malzemelerin açık dolaplarda ve çocuğun ulaşabileceği
şekilde düzenlenmesiyle sağlanır. Çocuk bir ödevi ya da nesneyi ilgisine ve
becerisine göre yetişkinden bağımsız olarak seçmelidir.
Montessori
oyunun çocuğun yaşantısındaki ve gelişimindeki önemini vurgulamak için çocuğun
faaliyeti için “çalışmak” kavramını kullanır. Çocuk bilinçsiz işlev ve beceri
geliştiren oyundan yetişkinliğin bir belirtisi olan hedefli, başarı ve üretim
amaçlı çalışmaya doğru bir gelişim çizgisi çizer. Çocuğun oyun-çalışma
faaliyeti sırasında ağırlık davranışta bulunmanın ta kendisidir. Bir işi
bitirip yenisine başlamak ikinci sıradaki amaçtır.
Buna göre Montessori çocuklara kurduğu ilk çocuk evinde
yinelemeler ve böylelikle işlev hevesi ve böylelikle dolaylı olarak işlev
artışı sağlayan çok değişik uğraşlar sunar. Ayrıca çocukların yemek pişirmek,
masayı kurmak ve kaldırmak, el işleri gibi tamamlayabileceği ya da sonuçlara
ulaşabilecekleri işlere önem verir. Çocukların kendileri tarafından belirlenen
özgür oyun olanakları eğitimin bir parçasıdır. Estetik ve motivasyon çocuğun
çalışma isteği duymasını, faaliyete yönelmesini teşvik eder. Her şeyin
rengârenk bir görünümde düzenlenmesi ve mekânın estetik olarakbiçimlendirilmesi
gerekir.
Montessori, çocuk evinin kuruluşunda yukarıda
belirtilen ilkelerin yanı sıra çocuk evinin yapısı ve düzeni üzerinde de önemle
durur. Düzen, çocuğa özgüven kazandırır. Kullanılan materyallerin de sınırlanması
burada önemlidir: Her şeyden yalnızca bir adet bulunmalıdır, çünkü fazlalık
çocuğu hareketsizliğe itmekte, noksanlık da ileriye götürmemektedir.
Montessori
yönteminde bölünmüş öğrenme alanları, her bir alana ait materyal grubu vardır.
Bunlar:
*Günlük
hayat uygulamaları köşesi: Bu grupta günlük yaşam için gerekli olan bütün
gereçler çocuğa uygun bir biçimde sunulur. Kişinin kendi bakımı ve mekânın
temizliği, çiçek ve hayvan bakımı gibi gruplar için de gerekli tüm araçlar
bulunur.
*Duyu
materyalleri: Bu grupta beş duyuya yönelik materyaller bulunur. Bu duyulara
sürekli hareketle bağlantılı olarak hitap edilmekte ve böylece zihin ve dikkat,
yani çocuğun konsantrasyonu uyarılmaktadır. Bütün duyu materyalleri açık olan
dolaplara materyallerin özelliğine göre yerleştirilir; mesela pembe kule, kule
şeklinde dizili olarak dolapta durur. Her çocuk çalışmak istediği materyali
istediği çalışma alanına (halının üzerine ya da masaya) taşımayı ve
yerleştirmeyi eğitimcinin rehberliğiyle öğrenir. Böylece bu materyal grubundaki
tüm materyallerle sadece duyusal uyaran sağlanmaz, motor becerilerle ilgili de
geribildirim sağlanır. Örneğin çocuk pembe kulenin küplerini halının üzerine
tek tek taşıyarak yerleştirir. Küpün ağırlığıyla ilgili uyarı bedensel
aktivitenin düzenini ayarlar.
*Matematik
materyalleri köşesi
*Konuşma
materyalleri
Ayrıca
bu materyal köşelerinin yanı sıra, bu materyallerle paralel hedefleri sağlamaya
çalışan oyunlar ve etkinlikler de Montessori yöntemiyle eğitiminin bir
parçasıdır. Böyle zengin ve iyi bir teorik temel sayesinde Montessori yöntemiyle
eğitimi çocuk eğitimi için ve geçerliliğini uzun zamandır korumaya devam eden
modern bir eğitim yöntemidir. Ülkemizde bu eğitim modelini temel alan çok az
eğitim kurumu olsa bile özellikle Avrupa ülkelerinde yöntem yaygın bir şekilde
kullanılmaktadır. Ülkedeki kullanımının azlığının önemli sebeplerinden bir
tanesi de çocuk eğitimiyle ilgili kültürel ve toplumsal değerlerin,
uygulanabilirliği aksatmasıdır.
Türk
toplumunda çocuk yetiştirme biçimi oldukça korumacı bir tutum sergilemektedir.
Çocuğun zarar göreceği düşünülerek eline cam tabak, bardak verilmez. Çocuk
(uzun bir süre plastik veya metal tabakta yemek yer) “sen daha küçüksün”
denerek, çocuğun düzeyine indirgenerek yapması sağlanabilecek, birçok işten
mahrum bırakılır (bulaşık yıkamak gibi). Hatta çocuk ilköğretime başladığında
uzun bir süre çantası onun yerine taşınır. Çünkü çanta ağırdır. Çantanın
ağırlığının çocuğun taşıyabileceği düzeye getirilebileceği hiç düşünülmez.
Böylece çocuğun alması gereken en ufak sorumluluk bile ona çok görülür. Oysa
çocukların sorumluluk sahibi bağımsız kararlar verebilen yetişkinler olarak yetişmesinden
dem vurulur.
Montessori yöntemiyle eğitimde ise temel amaç
çocuğun her şeyi deneyimleyerek özgür, sorumluluk sahibi, bağımsız yapıcı bir
kişilik geliştirmesidir. Bu sebeple Montessori yöntemiyle eğitimi veren okullarda
mutfaktan kapı kollarına, tuvaletlere ve materyallere kadar he şey çocuğa göre
düzenlenmiştir. Susadığı zaman sürahiden cam bardağa su koyup içebilmekte ya da
cam tabakta yediği yemeğini bitirdiğinde tabağını yine kendisi mutfağa
götürebilmektedir. Çünkü çocuk bütün bunları yapabilecek potansiyele sahiptir
ve uygun şekilde rehberlik edildiğinde bu potansiyel maksimum düzeyde açığa
çıkacaktır. Burada aile eğitiminin ve eğitimci eğitiminin önemle vurgulanması
gerekmektedir.
Dr.Maria
Montessori aşağıdaki bölümde yöntemin ana fikrini ve eğitimcilerin bu
yöntemdeki önemini çok kısa ve öz olarak ifade etmektedir: “Bilimsel gözlem
eğitimin öğretmenin verdiği bir şey olmadığını belirtmiştir; eğitim insanoğlu
tarafından taşınan tamamen doğal bir süreçtir ve kelimeleri dinleyerek değil
çevreden gelenleri deneyimleyerek kazanılır. Eğitimcinin rolü kültürel
aktivitelerdeki motifleri özel hazırlanmış bir çevreyle birleştirerek zorla
kabul ettirici veya müdahaleci yöntemlerden sakınmak olacaktır. İnsan eğiticileri
yapılan büyük işe sadece yardımcı olabilir; tıpkı efendilerine hizmet eden
hizmetçiler gibi. Böyle yaparak,insan ruhunun nasıl özgürleştiğine ve olayların
kurbanı olmayacak yeni bir bireyin nasıl yükseldiğine tanıklık edecekler ve
toplumun geleceğini yönlendirdikleri ve şekillendirdikleriyle ilgili kesin bir
görüşe sahip olacaklardır.”
1.1. Montessori
yönteminde rehabilitasyon
Montessori
her çocuğa çağın gereklerini sunmanın pedagojinin önemli bir problemi olduğunu
belirtmiştir.
Montessoriye
göre problem durumları için geliştirilen çözüm önerileri sadece bu meslekle
uğraşan pedagoglar için geliştirilmemiş, bunları tüm insanlara sunmuştur.
Yazılar uygulamadan çok davet edici niteliktedir. Pedagog ve eğitimcilerin
günlük çalışmalarda, Montessori yazıları açıklık ve basitliğini yitirmekte ve
eğitim eyleminin iki temel problemine dönüşmektedir. Montessori’ye göre eğitim
çocuğun çağını tanımak ve onu bu imkânlar çerçevesinde bağımsız bırakarak,
analiz ve öğretim etmektir. Normal çocukların eğitiminde bile bu şartlara uymak
zorken, öğretim pedagojisinde teori ve pratik daha da zorlaşır. Çünkü iletişim
problemleri zihinsel engelli insanın doğru analizini zorlaştırmakta ve kurum
zaman mecburiyetleri uygun bir ilgiyi engelleyebilmektedir.
Engelli
insanlarla çalışma daha çok dikkat ve ciddiyet gerektirdiğinden küçük bir ihmal
dahi uzun vadeli problemlere neden olabilmektedir. Montessorinin eserleri,
metodu ve pedagojisi için bir başlangıç anlamına gelmez. Ama pedagojisinin etkisini
arttırabilir. Itard ve Seguin’ in yazıları yeniden kaleme alarak bunları geniş
bir kitleye ulaştırmışlardır.
Montessori
engelli insanların üçüncü sınıf insanlar olarak algılanmasına şiddetle karşı
çıkmış ve insan değerini yeniden tanımlanmasına öncülük etmiştir.
Montessori
pedagojisinin temel kavramlarından biri standart eğitim olsa da bu genel
davranış ve yeteneklerin öğrenilmesi anlamına gelmez. Montessori standart
eğitimi bireyin ihtiyaçlarına uygun olarak düşünmüş ve bunu belli bir faaliyet
için öğrenilmesi gereken yetenek ve konsantrasyon olarak tanımlamıştır. Kişinin
kendi yeteneğine göre yapabileceği faaliyetler, yaratıcı uğraşlar olabileceği
gibi ev içi becerilerde olabilir. Tüm bu faaliyetlerin ortak yönü ise, kişinin
bunları istediği şekilde ve özgürce uygulayabilmesidir. Çalışmayı“özünü bulma
yolu” veya “ tanrıya giden yol” olarak tanımlamak, kişiyi faaliyete
yönlendirmez. Eğitimci engelli insandaki bu değer duygusunu övgüyle uyandırarak
onda sosyal değer tecrübesi yaratabilir. Montessori gerçeği hem engelli birey
hem de eğitimci için ümit kaynağı olabilir.
Engelli
çocukların gelişmesi ve iyi yönde ilerleme kaydetmesi, devam ettikleri
okullarda almış oldukları eğitim hizmetinin niteliği ile yakından ilişkisi
vardır. Engelli çocuklar, diğer normal çocuklar gibi yaşamlarını bağımsız
olarak sürdürebilmeleri için günlük yaşamda gerekli bazı davranışları
öğrenmeleri gerekir.
Engelli
çocuklar görerek ve dokunarak öğrendikleri için materyal öğretiminin önemli bir
yeri ve eğitici bir etkisi vardır. Pedagojinin etkili temsilcilerinden M.
Montessori bu gerçeği görerek engelli çocukların bazı davranışları kolaylıkla
edinebilmeleri için farklı gelişim alanlarına yönelik çeşitli materyaller
geliştirmiş ve engelli çocukların duyu organlarının eğitimine ağırlık vermiştir
.
Biewer
(1991), Montessori-Materyalleriyle geleneksel yönteme göre eğitim gören zihin
engelli öğrencilerin durumlarını karşılaştırmıştır. Araştırma sonuçları
Montessori- Materyallerin geleneksel yönteme göre daha etkili olduğunu
göstermiştir. Biewer (1997), Montessori okul öncesi sınıfına engelli
öğrencilerin dâhil edilmesini incelemiştir. Sonuçlara göre Montessori araçları
engelli öğrencilerde pozitif etki göstermiştir.
Ahmadi (1993), geleneksel okul ile Montessori
okul öncesini karşılaştırmış ve belirgin farklılıklar ortaya çıkarmıştır.
Montessori okulundaki öğrencilerin daha bağımsız, bir işe başlamada güvenli ve
kendini kontrol edebilme gibi özellikler gösterdiğini belirtmiştir.