15 Kasım 2013 Cuma

HENÜZ KONUŞMAYAN ÇOCUĞA DİL ÖĞRETMEK




HENÜZ KONUŞMAYAN ÇOCUĞA DİL ÖĞRETMEK

Söz-öncesi çocuk henüz konuşmayan çocuktur. Bütün çocuklar, konuşmayı öğrenmeden önce pek çok sözel olmayan iletişim becerileri öğrenirler. Bu beceriler, ses çıkarma, nesneye uzanma, gösterme gibi eylemler olabilir. Dinleme yeteneği ve diğerlerine dikkati yöneltme de, söz-öncesi dönemde gerçekleşen dil gelişiminin bir parçasıdır. Aynı şekilde, karşılıklı konuşmalarda yer almak için çocuğu hazırlayan sıra alma davranışı da söz-öncesi dönemin bir ürünüdür. Hepsinden önemlisi, çocuklar, henüz konuşmaya başlamadan önce, iletişimin farklı işlevleri veya amaçları yerine getirdiğini ve kendi sahip oldukları iletişim becerilerini toplumsal, duygusal ve fiziksel gereksinimleri karşılamada kullanabildiklerini öğrenirler. Bir şeyi göstererek o şeyi istediklerini, el sallayarak bir kişiye 'Güle-güle' demeyi ve başlarını geriye atarak bir şeyi reddetmeyi öğrenirler.

İletişimin söz-öncesi dönemi, aslında, tüm çocukların geçtiği temel bir aşamadır. Bu dönemde, diğer kişilerle zengin ve çeşitli iletişim deneyimleri yaşamak, sonraları etkili ve doyurucu sözel iletişim becerilerine sahip olmaya temel oluşturur. Konuşmayı öğrenmekte güçlük çeken daha büyük yaştaki çocukların çoğu, söz-öncesi iletişim becerileri ile ilgili alıştırmalardan yararlanacaklardır.

Çocuğunuz bebek olduğu için henüz konuşamıyor olabilir; ya da bu alanda geriliği olan daha büyük yaşta bir çocuk olabilir. İletişim becerilerini kazandırma yöntemleri, tüm çocuklar için aşağı yukarı aynıdır. Sunulan etkinlikler, küçük çocukları düşünerek seçilmiştir; ancak, ilgilerine yönelik uyarlamalar yapmak koşuluyla, daha büyük çocuklarla da kolayca kullanılabilir.

Söz-öncesi dil öğrenmenin beş temel alanı vardır.

* Başkalarına dikkati yöneltmeyi ve cevap vermeyi öğrenmek.

* Oynamayı öğrenmek.

* Karşılıklı konuşmada sıra almayı öğrenmek.

* Taklit etmeyi öğrenmek.

* İletişim becerilerini günlük yaşamda kullanmayı öğrenmek.

Bu alanların çoğu birbirleriyle çakışmaktadır ve, siz büyük bir olasılıkla, çocuğunuzun iletişim becerilerini geliştirirken iki ya da daha fazla alanda çalışıyor olacaksınız. Biz size, amaçlarınızın ne olacağına karar vermeden önce, tüm bu alanlarla ilgili bilgileri okumanızı ve çocuğunuzu tüm alanlarda değerlendirmenizi öneririz.

* Bu yazımızda “Başkalarına dikkati yöneltmeyi ve cevap vermeyi öğrenmek” alanına değinilecektir.

BAŞKALARINA DİKKATİ YÖNELTMEYİ VE CEVAP VERMEYİ ÖĞRENMEK

Bu alanda kendiliğinizden, çocuğunuzla konuşurken onun yüzünüze bakmasını ve dikkatini size yöneltmesini, oyuncaklarına bakmasını veya basit talimatları yerine getirmesini cesaretlendiriyorsanız, siz de halihazırda dil üzerinde çalışıyorsunuz demektir.

Dikkati yöneltme becerileri, iletişimin, diğer gelişim özelliklerinden apayrı bir ön koşulu olarak görülmemelidir. Bu beceriler, çocuğun ilk kez göz kontağı kurmasıyla başlayan ve tüm gereksinim ve düşüncelerini ifade eder hale gelmesine kadar devam eden sürekli bir gelişimin bir parçasıdır. Dikkati yöneltme becerileri, çocuğun konuşmaya başlamasıyla önemini yitirmez. Çocuklar, okul öncesi ve daha sonraki dönemlerde de, dikkati yöneltme ve cevaplama becerilerini geliştirmeye ve genişletmeye devam ederler.

Çocuğunuz halihazırda siz ona konuştuğunuzda yüzünüze bakıyor ve cevap veriyorsa, dilin başka alanları üzerinde de çalışmaya başlayabilirsiniz.

Çocuğunuz henüz size dikkatini yöneltmiyorsa, bunu şu andaki tek çalışma amacınız olarak belirleyin. Dikkati yöneltme, sadece iletişim için değil, gelişimin tüm diğer alanları için de çok önemlidir.

Aşağıda, dikkati yöneltme ve cevap verme becerilerini öğretmek için gerekli olan temel ilkeleri incelemeye devam edeceğiz.

Çocuğunuzla birlikte yaptığınız her şeyde, onun dikkatini yöneltmesini ve cevap vermesini cesaretlendirebilirsiniz. Aşağıdaki öneriler, bebekler ve emekleyerek ya da yürüyerek gezinemeyen çocuklar için verilmekteyse de, hareketlilik kazanmış bir çocuğa da kolayca uyarlanabilir.

Bir şeyi yaparken ne yapıyor olduğunuza dair onunla konuşun. Arada bir duraklayarak söylenen birkaç basit cümlecik, çokça gevezelik etmek kadar etkilidir. Ona adıyla seslenin ve tekrar konuşmaya başlamadan önce onun size bakması için bekleyin.

Konuşmanızı gülümseme ve dokunmayla eşleştirin. Bu, çocuğunuzun sizin yüzünüzden ve sesinizden hoşlanmasını artırır.

Çocuğunuzla konuşurken yüzünüzü onun yüzüne yakın tutun. Küçük bebekler gözlerini, kendilerinden yaklaşık 25-30 cm. uzaklıktaki nesnelere en iyi biçimde odaklaştırırlar. Bezini değiştirirken ona doğru eğilin. Siz mutfakta çalışırken bebeğiniz de ana kucağında oturuyorsa, ana kucağını yüksekçe bir yere koyun; böylece çalışırken ona yaklaşabilirsiniz. Otururken, omuzlarını destekleyerek onun karnını sizin göğsünüze yerleştirin; böylece bebeğiniz sizin yüzünüze bakabilir. Görüş mesafesi, giderek artacaktır; bu konudaki gelişmeleri fark etmeye çalışın.

Çocuğunuzun ellerini kendi yüzünüze doğru yönlendirin ve yüzünüzü elleriyle de hissetmesini sağlayın. Bu yöntem, ilgisi dağıldığında ilgisini toplamasına yardımcı olmada işe yarayabilir.

Çocuğunuza cevap vermesi için zaman tanıyın. Size hemen bakmaz vegülümsemezse ya da sizin yönlendirmenizi hemen izlemezse, cesaretiniz kırılmasın. Küçük çocukların zihinlerini toparlamaları biraz zaman alır. “Bak ... bak... şeklinde bir talimatı sürekli tekrarlayarak onun ilgisini çekebilmeniz çok zor olacaktır. Çocuğunuz, aralıklı olarak tekrar ettiğiniz iki deneme sonucunda da tepki vermezse, dokunmak veya ses tonunuzu değiştirmek gibi biraz farklı bir yaklaşımı deneyin.

Kendisine yaklaşırken ona seslenerek, onu kucaklamadan önce kollarını tutarak, onu beslemeden önce biberonunu veya kaşığını göstererek,, bir sonraki aşamada ne olacağını tahmin etmesine izin verin. Böylece, çevresinde neler olup bittiğine ilişkin daha uyanık ve duyarlı hale gelmesine yardımcı olursunuz.

Size baktığında veya sizin söylediklerinize cevap verdiğinde ne kadar mutlu olduğunuzu ona gösterin. Sizinle etkileşimde bulunmasının kendisi için ödüllendirici bir deneyim olduğunu öğrenmeye gereksinimi vardır.

Çıkardığı sesler iletişimsel olmayıp, tesadüfen bile çıksa her çıkardığı sese cevap verin. Çocuğunuza, onun çıkardığı sesleri aynen tekrarlayarak cevap vermeyi alışkanlık haline getirmeye çalışın. Bu, daha sonraki sıra alma becerisi için iyi bir temeldir.

Aynı eylemler veya olaylar için aynı sözcükleri kullanın. Onu her kaldırışınızda “hop hop, her bezini değiştirme girişiminizde “temizlik zamanıderseniz, önceleri sizi anlamayacaktır; fakat giderek, çevresinde neler olduğuna dikkatini odaklaştırması kolaylaşacaktır. Zamanla da söylediklerinizi anlamaya başlayacaktır. Önemli sözcüklerin anlamlarını öğrenmeye başlayacaktır ve basit yönlendirmeleri izlemek için temel edinmiş olacaktır.

Çocuğunuzun dikkatini yöneltmesini ve cevap vermesini cesaretlendirmede tüm aile bireylerinden yararlanın. Bu konuda, çocuğunuzun abla ve ağabeyleri çok işe yarayabilir. Abla ve ağabeyleri, şarkı söylemekten, jest ve mimikler yapmaktan ya da küçük kardeşlerini gıdıklamaktan hoşlanabilirler. Kardeşlerinin kendileriyle iletişimde bulunduğunu fark etmelerine yardımcı olun.

Çocuğunuza, siz çevresinde olmadığınız zamanlar bakması için bir şeyler verin. Çocuğunuzun abla ve ağabeyleri, karyolasına asmak üzere basit ama parlak renkli bir insan yüzü resmi çizebilirler. Çocuğunuzun karyolasına, hareket eden ve ses çıkaran canlı renkli oyuncaklar asın. Eğer henüz sınırlı görüş alanına sahip küçük bir bebekse, bir ya da iki parlak renkli nesneyi onun çok yakınında bulundurun.

Bebeğinizin ilgisini çeken şeyleri belirlemek amacıyla onu gözleyin. Çocuğunuzun dikkatini size yöneltmesini sağlamada bu nesnelerden yararlanabilir misiniz? Böyle bir yol bulmak, özellikle, dikkatini yöneltme sorunu olan daha büyük yaştaki çocuklar için önemlidir. Onun sizin dünyanıza girmesini beklemeden önce, sizin onun dünyasına girmeniz gerekebilir. Onun iletişim kurmak için gösterdiği çabaları fark ediyor musunuz?

Yavaş ama sağlam adımlarla ilerlemeyi hedefleyin. Amaçlarınız çok büyükse, kolayca cesaretiniz kırılabilir. Çocuğunuzun halihazırda içinde bulunduğu düzeyden başlayın ve her gün ya da her hafta küçük ilerlemeler kaydetmeyi hedefleyin. Çocuğunuzun size kaç saniye süreyle dikkatini yönelttiğini (örneğin, yüzünüze baktığını) belirlemeniz işe yarayabilir. Bakma süresinin 20 saniyeden 30 saniyeye çıkması çok önemli ancak gözden kaçması çok kolay bir gelişmedir.

Çocuğunuzun ilgisinin dağılmasını önleyin. Yukarıda tanıtılan teknikleri kullanarak çocuğunuzun dikkatini yöneltme ve cevap verme becerilerinde ilerleme sağlayamıyorsanız, çocuğunuzla her gün dikkatini dağıtmayacak ortamlarda kısa oturumlarla çalışmayı deneyin. Hareketli ev etkinliklerinden uzakta, sessiz bir yer seçin ve çocuğunuzun dikkatini dağıtacak nesneleri uzaklaştırın. Bunu geçici bir önlem olarak görün. Çocuğunuz ilerledikçe, yeni edindiği becerileri günlük ev ortamında da kullanması için onu cesaretlendirin.

TOURETTE SENDROM




Tiklere sık rastlanır; çocukların %20'sinin belli dönemlerinde tikler görülür. Çoğunlukla göz kırpma ve gırtlak temizleme şeklinde tekrarlayıcı bazı basit davranışlar olarak görülürler. Çoğu insan bunların ''huy'' olduğunu düşünür. Tikler bazen daha ağır da olabilir. Her yüz çocuktan bir tanesinde çok sayıda motor tik (hareketler) ve vokal tik (sesler) görülür ve yıllarca kalabilir. Başka bir sağlık sorunu olmadığı saptanan bu çocuklarda tourette sendromumu vardır.

Bunlar, hızlı ya da yavaş, ama kasıtlı olarak yapıldığı izlemini veren bükülmeler, sıçramalar ve seslerdir. Saatler, günler ve haftalar içerisinde değişkenlik gösterseler bile isteyerek yapıldığı izlenimini yaratırlar. Çocuk ''sinirli'' olarak isimlendirilir ve rahat durması istenir. (koprolali veya kompulsif davranışlar tourette sendrom'da görülebilir, ancak sık değildir.) T.S 'lu pek çok kişinin değişik zamanlarda çok sayıda ve değişik tiki oluşursa da birçoğunda tikler birbirine benzer. Bu, beynin sinirsel iletimi ve kimyasının ortak paydasına işaret eder.

Tourette Sendromu çoğunlukla genetik bir bozukluktur fakat bundan sorunlu olan gen hala bilinmemektedir. Araştırmalar beynin derin bölgelerindeki bir grup hücrenin biçiminde ve işleyişinde farklılıklar olduğunu göstermiştir. Beyin hücreleri nöron-transmitterler adı verilen kimyasal haberciler ile iletişim kurarlar ve Tourette Sendorumu olan kişilerin beynindeki bazı nöro-transmitterler olağandışı miktardadır. Beyindeki olağandışı iletişimin sonucunda Tourette Sendromu'nun belirtileri oluşur. Ancak kan incelemelerinden veya beyin görüntülemelerinden Tourette Sendromu tanısı konulamaz.

Takıntı (Obsesif) düşünceler, tekrarlayıcı (kompulsif) hareketler ve diğer sıkıntı ve gerginlik belirtileri oluşabilir. Tourette Sendromu olan çocuklarda aynı zamanda Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu belirtileri de bulunabilir.

Tourette Sendromu olan herkeste bu belirtilerin hepsi bulunmayabilir. Belirtileri hafif olanlar doktora hiç gitmemiş bile olabilirler. Çocukluk döneminde tikler zaman zaman çoğalıp azalırlar. Özellikle kız çocuklarında olmak üzere erişkenlik döneminin başlangıcında çoğunlukla düzelir.

Tourette Sendromunun kesin bir tedavisi bulunmayabilir. Bütün belirtilere iyi gelen tek bir mükemmel ilaç yoktur. İlaç tedavisi ile tikler kontrol edilirse de tüm tiklerin tedavi edilmesi gerekir ne de her ilaç her insanda işe yarar. Aileleri. Öğretmenleri ve yaşıtların bilgilendirmek Tourette  Sendromu ile baş etmede daha çok işe yarar. Tourette Sendromu Derneğinin internet sayfası (http//www.tsa.usa.org) bu konuda en iyi kaynaktır.

Tourette Sendromu hakkında yanlış bilgiler ve önyargılar onu anlama ve kabul etmeyi engeller. Bu, migren, nöbet veya otizm gibi nörolojik bir bozukluktur. Tourette Sendromu ne kadar ağır olursa olsun, kişiyi meslek sahibi olmak, ilişki kurmaktan ve yaşamını istediğini gibi sürdürmekten alıkoyamaz.

DURDURAMIYORUM
Tourette Sendromunun Hikayesi
Bu eğitici ve öğretici kitap Bulut Yayınlarının bir yan kuruluşu olan Bumerang Yayınlarında çıkmıştır. Daha fazla bilgi ve kitaba ulaşabilmek için 0216 330 59 24 numaralı telefondan, dizi editörü Dr. Pakize Nevin Sütlaş'a ulaşabilirsiniz.
''Bana göz kırpmayı kes!''dedi Cem
''Ama sen de bana göz kırpıyorsun.'' diye karşılık verdi kız kardeşi.
''Cem, bunu yapmayı bütün hafta sürdürdün.'' dedi babası.
Sesinde ''Bunu yapmayı hemen kessen iyi olur genç adam,'' uyarısı vardı.
Cem gözlerini yumdu, ancak tekrar açtığında gözkapakları bir kelebeğin kanatları gibi kırpıştılar.
Annesi ve babası birbirlerine baktılar.
''Seni bir göz doktoruna götüreceğim.'' dedi annesi ''Neyin varmış anlarız.''
Cem göz doktoruna gidene kadar göz kırpmaları durmuştu ama şimdi de burnunu çekiyordu. Doktor alerjiden olabileceğini düşündü. Ertesi gün Cem'in burun çekmeleri dışında sınıf çok sessizdi.
''Öğretmenim!'' diye seslendi Cansu ''Cem'in burun çekmeleri yüzünden kafam karışıyor.''
''Burnunu silmeyi dene.'' diye önerdi Melike Öğretmen Cem'e bir kağıt mendil uzatarak.
''Teşekkür ederim.'' derken utanmıştı. Burnunu sildi ama burun çekmesi daha da kötüleşti. Cem bunu yapmak istemiyor ama durduramıyor.
Birkaç hafta içinde burun çekmeleri de durdu. Cem mutluydu. Birkaç gün sonra kantinde en iyi arkadaşı Ali ile oturuyordu.
''Kafanı ne yapıyorsun öyle?'' diye sordu Ali. Cem bazı çocukların gözünü ona diktiğini ve kendisine güldüklerini gördü.
Cem, sanki kulağı omzuna değmek istermiş gibi başının yana eğildiğini fark etti. Bu konuda bir şey yapamıyordu. Başını diğer tarafa da aynı biçimde eğerek durumu saklamaya çalıştı. ''Sadece boynumu esnetiyorum'' dedi.
''O zaman kes şunu,'' dedi Ali '' beni gıcık ediyorsun.''
Cem başının hareketini durdurmayı denedi çünkü hareket canını acıtıyordu.
Ancak durdurmak kendisini rahatsız hissetmesine sebep oldu. Rahatsızlık hissi kaybolmuştu ama insanlar tekrar ona başlamışlardı. Kendini korkunç hissetti.
Neden vücuduma söz geçiremiyorum?
Okul sonrası Cem'in annesi onu arabasıyla yüzme yarışına götürdü.
Cem ''Bugün kazanacak mıyız?'' diye Ali'ye sordu.
Ali deliye dönmüştü. ''Kafanı böyle savururken nasıl kazanabiliriz?''
''Durdurmak istiyorum!'' diyerek dolabının kapısını çarptı Cem.
''Ama durduramıyorum!''
Yarışlar sırasında Cem sadece yüzmeyi düşündü. Kafası, o ne zaman nefes almak isterse o zaman hareket etti, tam da olması gerektiği gibi.
Ve onun takımı yarışı kazandı.
Havuzdan ayrıldıklarında annesi, ''Şunu yapmayı kes!'' dedi
''Durduramıyorum..''
''Bu doğru değil,'' dedi annesi sinirli bir biçimde ''yarışma sırasında yapmadın!''
Cem gözlerinden yaşlar döküldüğünü hissetti. Farklı olmak istiyordu.
Ailesi ona kızgındı. Çocuklar ona gülüyordu. Ali bile onu anlamıyordu.
''Anlamıyor musun anne?'' derken Cem yumrukların sıkmıştı
''Vücudum beni dinlemiyor.''
''Endişelenme.'' diyen annesi omzunu okşadı. ''Bu durumun nedenini anlayacağız.''
Cem'in anne ve babası onu konunun uzmanı bir doktora götürdü.
Dr. Hulki Bey'e göz kırpmaları, burun çekmeleri ve kafa eğmelerini anlattılar.
''Bunlar tik'' dedi Dr. Hulki Bey. ''Bazen onları yapmak zorunda hissedersin ve bazen de tikin olduğunu bilmezsin''
Cem'e bakarak gülümsedi ''Bir çocukta bu durum var. Eğer bu durum uzun süre devam ederse, Tourette Sendromu'u veya T.S. olarak adlandırılır.
Fakat bazen de çekip giderler.''
''Umarım giderler.'' dedi Cem. ''Bazen canımı acıtıyorlar. Çocukların benimle dalga geçiyor ve .'' Cem anne ve babasına baktı ''Annemi ve babamı bile çıldırtıyorlar!''
''Özür dilerim Cem.'' Dedi babası kolunu ona sararak ''Bunu isteyerek yaptığını düşünmüştük.'' ''Özellikle de.'' diye ekledi annesi ''Yüzme sırasında kafanı eğmediğin için.''
''Tikler böyledir'' dedi Dr. Hulki Bey ''Beyin başka şeylerle meşgul olduğunda, tikler oluşmayabilir. Kimi zaman bir ikisini tutabilirsin, fakat sivrisinek ısırığına benzerler. Bir süre görmezden gelsen de eninde sonunda kaşıman gerekir''
''İşte tam böyle bir his.'' dedi Cem ''Peki neden oluyorlar?''
''Vücudun herhangi bir kısmını hareket ettirmek istediğinde, beynindeki bir bölge diğerine mesaj yollar.''dedi Dr. Hulki Bey
''Bu mesajı bazı kimyasal maddeler taşır''
''Tikleri olan kişilerde bu kimyasal maddelerde bir fazlalık vardır ki bu da hareketleri başlatır.'' Dr. Hulki Bey, raftan bir kap dolusu misket aldı. Misketlerin içinden birini alarak kabın içine geri bıraktı
''Misketi bırakmak hareketi başlatmaya benzer, ama çok sayıda başlatacak olursam.'' Dr. Hulki Bey daha çok misket alıp kabın içine bıraktı.
''Her tarafa dağılırlar'' dedi Cem, yere dökülen misketleri toplarken.
''İşte T.S. da böyle olur.'' dedi Dr. Hulki Bey. '' Çok fazla hareket başlar ve bunları durduramazsın.''
''Cem'e nasıl yardım edebiliriz?'' diye sordu annesi
''Tiklerin bir yıl boyunca sürüp sürmediğine bakacağız. Cem'i gerçekten rahatsız etmeye başlarsa, ilaç kullanmayı düşünebiliriz.''
Dr. Hulki Bey misket kabını büyük bir kâsenin içine koydu ve üstüne daha
fazla misket ekledi. Kap dolduktan sonra misketler kâseye dökülmeye başladılar.
''Tıpkı kâsenin misketleri tuttuğu gibi, seninde tiklerini kontrol etmek için yapabileceğin şeyler var.''
Tikleri kontrol etmek kolay değildi, özellikle de her an yeni bir tanesinin çıkma ihtimali varken. Ancak Cem çocukların gözlerini ona dikmesinden nefret ediyordu.
Anne-babası tikler ile başa çıkmanın yolunu arıyorlardı.
Tikleri takip etmek için bir çizelge yaptılar. Cem yorgun, kızgın veya canı sıkkın olduğunda tiklerinin arttığını fark ettiler.
Cem tiklerin hemen öncesinde oluşan huzursuzluk duygusunu fark etmeyi öğrendi. Bu sayede tikleri tutabilmek veya insanların fark etmeyeceği bir davranışa dönüştürmek için fırsat bulabiliyordu.
''Belki de.'' dedi Cem. Bir gece aynada kolunun hareketini izlerken ''Bir kol tiki geldiğini hissettiğimde elimi pantolonumun cebine sokabilirim.''
''Bu iyi bir fikir!'' diye not aldı annesi ''Yumruk sıkmayı da deneyebilirsin.
Gerginliğin bir kısmını alabilir, böylece tiki geçiştirebilirsin''
Bu Cumartesi günü Cem ve Ali beraberce kütüphaneye gittiler.
''Projeyi bitirebilecek miyiz?'' diye sordu Ali.
''Elbette'' dedi Cem ve şaşkınlık içinde kendini havlarken buldu.
''Köpekler giremez!'' diye gülümsedi Ali
Cem tekrar havladı, Ali kaşlarını çatarak ''Cem kes şunu!'' dedi
Kütüphane görevlisi ''Köpek sesi duydum!'' diyerek yaklaştı
''Burada köpek yok.''dedi Cem, fakat kütüphane görevlisi geri dönerken yeniden havladı.
Kütüphane görevlisi durdu ''Siz ikiniz hemen kütüphaneden dışarı çıkın.''dedi
Ali ''Yetti artık!'' diyerek kitaplarını sırt çantasına tıktı ve yürüyerek uzaklaştı.
''Her zaman garip davranıyorsun. Melike Öğretmen'den yeni bir proje ortağı isteyeceğim''
Cem onun peşi sıra kapıdan dışarı koştu ''Bekle!'' diye seslendi.
''Sana bir şey söylemem gerek. Bende Tourette Senromu var.''
Ali durdu ve Cem'e baktı ''O da ne?''
''Bana daha önce söylemeliydin'' dedi Ali, Cem sendromu anlattıktan sonra.
''Ben senin en iyi arkadaşınım. Öyle değil mi?''
Cem kendini daha iyi hissetti''En iyisi'' dedi
Cem Ali'ye T.S.'nu söyledikten sonra annesi ile
Beraber bütün sınıfa da söylediler.
Çocukların pek çok sorusu vardı. ''Ben bunu duymuştum!''
dedi Deniz: ''Kötü laflar söyleyebilir ve bundan paçayı sıyırabilirsin!''
Bütün sınıf güldü.
''T.S. olan pek çok kişi kötü kelimeler söyleyemez.'' Dedi Cem'in annesi
''Ama televizyonda bu tür tikleri göstermekten hoşlanıyorlar''
''Pek çok kişinin Tourette Sendromu var.''  diye ekledi Melike Öğretmen
''Yine de pek çok şey yapabilirler. Doktor, futbolcu, hatta öğretmen olabilirler.
''Cem önce burnunu çekiyordu sonra kafasını eğmeye başladı,''
Diye konuşmaya katıldı Cansu ve ''tikler niye değişiyor?'' diye sordu.
''Tiklerin neden değiştiğini bilmiyorlar,'' dedi Cem'in annesi
''veya neden tik sayısının günden güne değiştiğini de.''
''Bazen,'' diye ekledi Cem ''tik çok artmadan yeni bir tik olduğunu bile fark etmiyorum!''
''T.sendorumun hep olacak mı?'' diye sordu Burak.
Cem annesine baktı.
Annesi başını salladı. ''Belki. Ayrıca yaş ilerledikçe çoğu kişide tikler azalıyor.''
Cem'in tikleri her değiştiğinde, onlarla başa çıkmak için yeni bir yol bulması gerekiyordu.
''Tükürmeye başladım.'' Dedi Ali'ye ''Şimdi de bunu değiştirmenin bir yolunu bulmaya çalışıyorum.''
''Onun yerine yutmayı deneyemez misin?'' diye sordu Ali
''İşe yarayabilir!''
Cem yutmayı denedi. Aniden tükürdü ''Bunun için üzgünüm.
Tikleri değiştirmek için alıştırma yapmam gerekiyor.''
''Sorun değil.'' dedi Ali ''Ben kelimeleri doğru söylemek için her gün alıştırma yapıyorum ve hala hatalarım oluyor.''
Cem artık kendini daha rahat hissediyordu. Hiç değilse ailesi ve sınıf arkadaşları bu tikleri kasıtlı yapmadığını biliyorlardı. Tikleri kontrol etmek için uğraşıyordu fakat kimi zaman okuldaki ve evdeki bazı şeylerin de değişmesi gerekiyordu
Elindeki kalemi sıranın üstüne aralıksız vurma tiki başladığında, Melike Hanım sessizce vurabilirsin diye önüne bir parça köpük bıraktı.
''Hıh, hıh, hıh'' sesleri çıkardığında babası televizyon izlemek için kulaklık kullandı. Böylece hem Cem tiklerini tutmak zorunda kalmıyor hem de en sevdikleri programları beraber izleyebiliyorlardı.
Cem her gün yüzmeye çalıştı. Yüzdüğü zaman, enerjisi yüzmeye aktarılıyor ve tikleri kalmıyordu. Tek düşüncesi serin suyun içerisinde süzülmek oluyordu.
Cem'in görmeyi istediği bir film vardı. Fakat ailesi ile beraber gitmesi biraz zor olacaktı.
İnsanlar ses çıkarması veya hareket etmesi halinde gözlerini ona dikebilir veya gülebilirlerdi.
''Koridor tarafına oturabilirsin''dedi annesi ''böylece tikin başlayacağını hissettiğinde kalkabilirsin.''
Film sırasında Cem tikleri tutabildiği kadar tuttu ancak sonunda kalkması gerekti. Salondan çıkar çıkmaz, kendini serbest bıraktı. Daha büyük bir çocuk onu gördü.
''Hey, sen, ne yapıyorsun öle'' diye seslendi.
Cem ailesi ile bu konuyu çalışmıştı. Üç seçeneği vardı: Çocuğu görmezden gelip tuvalete gidebilirdi. ''Kasıtlı olarak yapmıyorum, bu bir tik.'' diyebilirdi.
Derin bir nefes aldı ve ''Benim Tourette Sendromum var. Hareketlere o neden oluyor ve ben buna engel olamıyorum.'' Dedi.
Büyük çocuğun yüzü kıpkırmızı oldu ''Özür dilerim, bilmiyordum!''
''Şimdi biliyorsun'' diye gülümsedi Cem lavaboya doğru giderken.
Bir gün futbol sahasına giderken, Cem ve Ali kendi aralarında fısıldaşıp gülen çocuklar gördüler.
Ali çılgına döndü ''Şu çocuklar hemen kesseler daha iyi ederler.'' dedi.
''Bu çok komik bir tik!'' diye güldü Cem ''Ben ona 'tavuk' diye isim taktı.''
Ali gülümsedi. ''Sahiden tavuğa benziyor, fakat seninle alay etmemeleri gerekir.''
''Benim canımı sıkmıyorlar.'' dedi Cem.
''Senin gibi bir arkadaşla beraberken asla.''
Oyun sırasında Cem bir şut çekti ve topun filelere doğru gidişini seyretti.
Çocukların tempo tutarken o gülümsüyordu.
Tiklerin kendisinin bir parçası olduğunu, ama her zaman yoluna çıkmayacaklarını biliyordu.
''Kendinizi kollayın tikler,'' diye düşündü. ''Yapabileceğim tek hareket siz değilsiniz.''

9 Kasım 2013 Cumartesi

Skolyoz tedavisi


Skolyoz tedavisi

Skolyoz omurganın sağa ya da sola eğirliğine verilen genel isimdir. Sağlıklı bir omurgaya arkadan bakıldığında tüm omurlar aynı doğrultuda görülür. Herhangi bir nedenle bu dizilimin bozulmasına ve anormal bir eğriliğin ortaya çıkmasına ise skolyoz adı veriliyor.

Neden ortaya çıkıyor?

Skolyoz çok farklı nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Örneğin çocuğun spastik olması ya da çocukluk çağında felç geçirmek bu nedenlerden bazıları. Ancak sıklıkla karşılaşılan skolyozlar, daha çok 10’lu yaşlarda ortaya çıkan ve nedeni hala tam olarak bilinmeyen (idiyopatik) grupta görülen skolyozlar ile anne karnındaki etmenler nedeniyle ortaya çıkan ve doğuştan itibaren bulgu veren doğumsal (konjenital) skolyozlardır. İdiopatik skolyozun nedenini tam olarak bilinmiyor. Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalarda bazı genetik faktörlerin rol oynadığı ortaya konulmuş. Konjenital skolyoza ise gebelik sırasında geçirilen enfeksiyonlar, diyabet hastalığı, bazı vitamin eksikliklerinin neden olduğu düşünülüyor.

En sık görülen skolyoz tipleri;

  1. Doğuştan olabilir (konjenital). Bu durum genellikle omurgadaki bir kusura veya birbirine kaynamış kaburgalara bağlıdır.
  2. Polio (çocuk felci), beyin felci veya kas distrofisi (erimesi) gibi durumlara bağlı olarak kasların felci sonucunda oluşabilir.
  3. İdiyopatik (nedeni bilinmeyen) olabilir. Daha önce düzgün olan bir omurgada, bilinmeyen bir nedenle ortaya çıkmaktadır. En sık görülen nedendir. 
  4. Ülkemizde 12-14 yaş arası çocuklarda yapılan taramalarda omurga eğriliklerinin % 2 oranında görüldüğü saptanmıştır.

Belirtileri

Skolyoz, yetişme çağındaki çocukların geleceğini tehdit eden bir hastalık. Hastalık erken belirlendiğinde tedavisinde yüzde yüksek oranda bir başarı elde edilebilmektedir. Ancak zamanında teşhis edilemeyen omurga eğrilikleri ilerlemişse, çocukların normal gelişimi engellemektedir. Erişkinlik döneminde; bel ve sırt ağrıları, kalp ve akciğer fonksiyon bozuklukları görülmektedir.
Skolyoz, dikkatli bir göz tarafından farkedilebilmektedir. Skolyozun erken dönemlerinde genellikle bir yakınma yoktur. Bu nedenle tanı genellikle tesadüfen konulur. Genellikle ilk bulgu görüntü bozukluğudur. Kötü duruş şekli, bir omuzun diğerinden yukarıda durması, bir tarafta belirginleşen kürek kemiği çıkıntısı, elbiselerin tam olarak vücuda oturmaması [kızlarda etek ya da elbise çizgilerinin asimetrik olması) çoğu zaman aile veya öğretmenleri tarafından fark edilir. Skolyozun saptanmasında en kolay yollardan biri öne egilme muayenesidir. Dizlerini bükmeden her iki eli ile yere degmeye çalışan öne egilmiş çocukta kaburga çıkıntısı, kalça veya belde asimetri olması skolyozu akla getirmelidir.Bu şikayetle gelen hastalarda genellikle skolyoz tespit edimektedir.

Tedavisi

Skolyoz tedavisinde amaç kozmetik olarak düzgün, dengeli ve agrısız bir omurga yapısı saglamak ve oluşabilecek ek sorunları önlemektir. Erken tanı, eğriligin daha küçükken saptanması ve gerekli önlemlerin alınması ile ilerlemenin önüne geçilmesini saglar. Tanı ve tedavide her hasta bireysel olarak degerlendirilmelidir. Yani her hastanın tedavisi kendine özgüdür.
Skolyozun seyri hastadan hastaya değışkenlik göstermektedir. Skolyoz ilerleyebilir, aynı derecede kalabilir veya düzelebilir. Tedaviyi belirleyen ana faktörlerden biri, bu sürecin öngörülmesidir. Genel olarak skolyozun küçük yaşta ortaya çıkması, iskelet olgunlaşmasının derecesi, çift egrilikler, egrilik açısının fazla olması, hastalıgın ilerleyebilecegi konusunda uyarıcı olabılir. Bu hastalar daha yakın izlenip, daha yogun tedavi alırlar. Dolayısı ile skolyozlu bir çocuk düzenli aralıklarla konunun uzmanı bir hekim tarafından kontrol edilmelidir.
Skolyozda tedavi skolyozun tipine ve büyüklüğüne göre değişklik gösterebilmekle beraber  en sık uygulanan  tedavi seçenekleri şunlardır:

  • Gözlem: 20 derecenin altında ve iskelet gelişimi tamamlanmaya yakın hastalarda sadece gözlem ve belirli aralıklarla kontrol yeterlidir. Gözlem hasta iskelet sistemi gelişimini tamamlayaıncaya kadar surer.
  • Korse Tedavisi: Korsenin amacı eğimin artışının engellenmeye çalışılmasıdır. Korse özellikle eğimin 25 derecenin üstünde olduğu ve büyümenin devam ettiği çocuklarda etkilidir. Korse etkisi 40 derece üstü eğriliklerde ve iskelet gelişimi tamamlanmasına uzun yıllar olan çocuklarda azalmaya başlar.
  • Cerrahi Tedavi: Eğim 50 derece üzerinde ve çocuk hala büyüyorsa cerrahi kaçınılmazdır. 50 derece üzeri eğrilikler büyüme sona erdikten sonra da artmaya devam eder. Bu sebeple ilerideki komplikasyonları önlemek, ve kozmetik sonuçlar açısından cerrahi uygulanmaktadır. Bazı erken başlangıçlı ve konjenital  skolyozlarda eğim 50 dereceye gelmeden önce de  cerrahi tedavi uygulanabilmektedir

OMURGA EĞİLMESİ KÂBUS OLMASIN



Omurga Eğilmesi Kâbus Olmasın
Ergenlerde sıklıkla görülen omurga eğilmesi eğer erken yaşlarda tadavi edilmezse gencin geleceğini olumsuz etkilemekte. Ayrıca ilerleyen yaşlarda da bir çok hastalığı beraberinde getirmekte…
En sık ergenlik döneminde görülen omurga eğilmelerinde erken tanının önemine dikkat çekelmekte. Tedavi edilmemesi durumunda hastalığın ilerleyen safhalarında bel ve sırt ağrılarına, kalp ve akciğer fonksiyon bozukluklarına yol açmakta.
Skolyoz hastalığı omurganın sağa veya sola eğrilmesiyle oluşur. Her yaşta olabilse de en çok buluğ çağında ve en sık bayanlarda ortaya çıkmakta. Bu nedenle de bir çocuğun omurgasının büyüme tamamlanıncaya kadar düzenli olarak kontrol edilmesi gerekiyor. Tedavinin başarılı olması için erken teşhis çok önemli. Genellikle geç teşhis edilen bu hastalık; hem sağlığı, hem de estetik görüntüyü bozan ciddi bir sorun oluyor. Ergenlik döneminde gelişen skolyoz, tüm vakaların yüzde 70′ini oluşturuyor.
, bel ve sırt ağrıları, kalp ve akciğer fonksiyon bozuklukları olarak ortaya çıkmakta. Ağrı, yeti kaybı, ruhsal problemler ve kendi görüntüsünü beğenmeme gibi sorunlar ortaya çıkartıyor. Bu hastalar omurgalarındaki eğrilik nedeniyle kemer bile takamayacak durumda olabiliyorlar. Skolyoz, yetişme çağındaki çocukların geleceğini tehdit eden bir hastalıktır.
Omurga eğilmesinin kızlarda daha fazla olmakta. Ergenlik döneminde skolyoz oluşma riski erkeklere kıyasla kızlarda 10 kat fazla oluyor. Skolyoz için en riskli dönem; büyümenin en hızlı yaşandığı, adetin görülmesinden önceki süreç oluyor. Skolyoz tanısı ayakta çekilen tüm omurgayı içine alan röntgen bulguları ve hekimin klinik muayenesi ile belirlenir. sık olarak belde, sırtta veya hem belde hem sırtta eğrilik, hatta çift eğrilik şeklinde görülür. Yapılan tüm çalışmalara rağmen tam olarak bilinmemekle birlikte hızlı büyüme ve çevresel faktörlerin etkili olabileceği belirtilmekte.
Ailelere erken teşhis için uyarı;
Erişkinlik döneminde ailelere bu konuda büyük görev düşmektedir. Çocuklarının sırtın orta kısmındaki çıkıntıları yukarıdan aşağıya elle yoklayarak anlayabilirler. Ayrıca eğilme pozisyonunda sırt kısmında yükseklik farkının olması, kollardan birisinin kazaklarda uyumsuzluğu veya çanta taşırken bir omuzda askının durmamasından şüphelenerek hekime başvurmalılardır. Hastalığın erken teşhisi, tedavisinde yüzde 100′e varan bir başarı sağlıyor. Ancak zamanında teşhis edilemeyen ilerlemişse, çocukların normal gelişimi engelleniyor.
Skolyoz tedavisinde gözlem-egzersiz, korse uygulaması ve cerrahi müdahale olmak üzere başlıca üç yöntem uygulanıyor.
Sevgili aile büyüklerimiz, çocuğunuzu sizler daha iyi tanırsınız. Eğer normal olmayan bir duruş varsa geç kalmadan uzmanına gidilmesi gerekmektedir.
http://www.rehberogretmen.biz/omurga-egilmesi-kabus-olmasin.htm