31 Mayıs 2015 Pazar

DİL BAĞI



 Normalde ince bir şerit olarak dil altı orta hatta gözüken doku, bazı bebeklerde veya daha büyük çocuklarda beslenme ve konuşma, yutma sorunları oluşturabilir. Bebeklerde ayrıca düşük kilo'ya da neden olabilir. Emme sorunu, beslenme sorunu ya da ciddi konuşma sorunu olan bebek/çocukların KBB muayenesi yapıldığında dil hareketlerinde kısıtlılık (yana veya yukarıya) saptanması sonucunda, küçük bir cerrahi yöntem (uygun bir kesi ve kanama kontrolü) ile dil bağı kısalığı ortadan kaldırılır. Bebeklerde lokal anestezi altında cerrahi işlem uygulanbilir. Daha büyük çocuklarda ve çok kısa dil bağı varlığında genel anestezi daha uygundur (dil bağına kesi yapıldıktan sonra uzatma dikişleri atılması gerekebilir).

Halk arasında ise dil altı bağı olarak tarif edilen olay sık rastlanan doğuştan olan bir anomalidir. Dilin ağzın tabanına parsiyel veya tam olarak birleşmesi olarak tanımlanabilir. Dilin altındaki frenulum denilen bağ dokusunun uzunluğundan kaynaklanır. Bu bağ dokusu genellikle dilin orta kısmının altındadır. Dil kökünü sabitlemeye yarar ancak dil ucu hareketlerini etkilemez. Ankyloglossia ile ise neredeyse tamamen ağzın tabanına yapışmış olan bir dil ucunun hareketleri bir miktar kısıtlanabilir ve çocuk dilini alt kesicilerden daha ileri çıkartamayabilir. Dilini ileri ittirmeye çalıştığında dilin ucu sanki ortasından bir ip çekilmiş gibi kalp şekline benzer bir şekil alır. Buna ilaveten çocuğunuz ağzı açıkken dilini damağına değdiremeyebilir. Ancak ankyloglossia doğumda çok belirgin olsa da şiddeti ve fonksiyonel etkileri zamanla ve ağız yapısı geliştikçe azalır. Hayatın ilk 4-5 yılında ağız boşluğu hem şekil hem de büyüklük açısından ciddi değişimlerden geçer. Dişler çıkar, dil büyür ve ucuna doğru sivrilir. Aynı zamanda dilin altındaki bağ dokusu da geriler, gerginleşir ve hatta bazen yırtılır. Bu nedenle çocuklar büyürken dil altı bağının şiddeti ve ilk zamanlarda yaşanan dil hareketlerinin kısıtlanması azalır.

Dil bağı fonksiyonel yan etkilerinin başında beslenme problemleri gelir. Literatürde bu konuyla ilgili yayınlar en çok emzirmeyle ilgili sorunlar üzerinde durur. Dil bağı ile doğan bebeklerin yaklaşık %25’i emmek için memeye tutunmakta zorlansa da büyük çoğunluğun herhangi bir beslenme problemi olmaz.

Büyüdükçe ise ağız içinde lokmayı çevirme, boşluklardan yemek temizleme gibi sıkıntılar ağız kokusu ve diş problemlerine yol açabilir. Bunların yanında kozmetik kaygılar ve sosyal zorluklar da kimi çocuk için dil bağının bir parçası olarak hayatında yer alır. Konuşma problemleri ise yüzyıllardır dil altı bağının kaçınılmaz olarak yol açtığı bir zorluk olarak görülmüştür. Örneğin Amerika’da profesyoneller arasında yapılan bir araştırma halen kulak burun boğaz uzmanlarının % 60’ının, konuşma patologlarının % 50’sinin ve çocuk doktorlarının % 23’ünün bu durumun konuşma problemlerine yol açtığını düşündüklerini göstermiştir. Ancak yaygın inanışın aksine dil bağının konuşma bozukluklarına yol açtığına dair kanıt literatürde mevcut değildir.

Yapılan araştırmalar dil ucuyla çıkarılan seslerin dil altında normalden uzun bir bağ dokusu olsa da farklı şekilde çıkarılabileceğini, bu nedenle dil bağı ile doğan çocuklarda genelde konuşma bozukluğu görülmediğini göstermiştir.

Dil altı bağı, konuşma açısından ancak çocuk /t,d,n,l/ gibi dilin ucunun dişle dişetinin birleştiği noktaya yerleştirilerek çıkarılan sesleri farklı dil pozisyonlarıyla bile doğru çıkaramıyor ve bu seslerden başka diğer bütün sesleri sorunsuz çıkarıyorsa katkıda bulunan bir faktör olarak görülür. Ayrıca çocukta oral-motor disfonksiyon mevcutsa dil altı bağı olduğundan daha büyük bir problem haline gelebilir.

Dil altı bağı doğumda fark edildiğinde, eğer ciddi bir beslenme sorunu yoksa, kendi haline bırakmak seçeneklerden biridir. Cerrahi yöntemle dili serbest bırakmak başka bir seçenektir. Bu oldukça düşük riske sahip bir ameliyat olsa da ağrı, minör kanama veya enfeksiyon karşılaşılabilecek komplikasyonlar arasındadır. Ancak bu ameliyatın en büyük ve gerçek tehlikesi başka nedenlere bağlı konuşma problemlerinin dil altı bağından kaynaklandığına ve bu ameliyatla düzeleceğine inandırılan ailelerin yaşayacağı hayal kırıklığıdır.

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Demir eksikliği zekâ geriliği sebebi

demir-eksikligi1

Demir eksikliği zekâ geriliği de dahil olmak üzere birçok sağlık sorununa sebep oluyor. Demir eksikliğinden belirtileri ve içinde demir bulunan sebze, meyve, deniz ürünleri, et ve tüm besinler.


Tüm dünyada en sık rastlanan besinsel eksiklik olan demir eksikliği, özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli bir halk sağlığı sorunu. Demir eksikliğinin tüm dünyada kaç çocuğu etkilediğine dair kesin bir veri olmasa da anemi, demir eksikliğinin dolaylı bir göstergesi olarak ele alındığında, gelişmekte olan ülkelerde okul öncesi çağdaki çocukların çoğunda ve gelişmiş ülkelerdekilerin de en az yüzde 30-40’ında demir eksikliği görüldüğü tahmin ediliyor.
Demir eksikliğinin anemi dışında yol açtığı en önemli sorunlardan biri ise çocuğun zeka gelişimi olumsuz yönde etkileyebilmesi. Acıbadem International Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İhsan Şehla, demir eksikliğinin zamanında fark edilmezse zeka katsayısındaki düşüklüğün ve zihinsel fonksiyon bozukluğunun kalıcı hale dönüşebileceği uyarısında bulunuyor.
Zeka düşeyi 5 puan düşüyor
Demir eksikliğinde eritrosit, bir başka deyişle kan hücreleri yapımının etkilenmesinden çok önce merkezi sinir sistemindeki demir azalıyor. Bu azalma dopamin, serotonin ve noradrenalin gibi beyin hücrelerinin haberleşmesinde görevli olan maddelerin üretimi, fonksiyonu ve parçalanmaları için gerekli olan demire bağımlı enzimlerin aktivitesini bozuyor. Bunun sonucunda da, beynin hızla büyüdüğü ve temel psikomotor becerilerin kazanıldığı süt çocukluğu (1-12 ay) döneminde oluşan demir eksikliği zeka gelişimini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Öyle ki zeka katsayısı (IQ) kalıcı olarak, olması gereken düzeyin yaklaşık 5 puan altına düşebiliyor.
Demir eksikliğinin belirtileri ise şöyle...

Bu belirtiler varsa, dikkat!
Peki ama demir eksikliği hangi sinyallerle kendini gösteriyor? Dr. İhsan Şehla, dikkat edilmesi gereken belirtileri şöyle sıralıyor: “Ciltte solukluk, huzursuzluk, iştahsızlık, kalp atımında hızlanma sorunu varsa, aileler zaman kaybetmeden hekime başvurmalı. Demir eksikliğinde ayrıca besin olmayan maddelerin yenilmesi (buz, toprak) veya duvar ve metal maddeleri yalama gibi belirtiler de görülüyor. Dikkatsizlik ve konsantrasyon güçlüğü gibi belirtiler de demir eksikliği için uyarıcı oluyor.”
Yapılan hatalar demir eksikliğine neden oluyor. Bu hatalar ise şöyle...

En sık görülen nedeni, hatalı beslenme
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İhsan Şehla, hatalı beslenmenin, bir başka deyişle demirin beslenme yoluyla yetersiz alınmasının demir eksikliğinin en sık görülen sebebini oluşturduğuna dikkat çekiyor. Çölyak gibi emilimi bozan bazı hastalıklar da demirin yetersiz alımına neden olabiliyor. Yoğun burun kanamaları, bağırsak polipleri ve bazı bağırsak parazitleri de demir kaybıyla sonuçlanabiliyor. “Demir eksikliğine yol açan bir başka önemli etken de, artmış olan ihtiyaç” diyen Dr. İhsan Şehla sözlerine şöyle devam ediyor: “Prematüre doğanlarda ve süt çocukluğu döneminde demire olan gereksinim artıyor. Zamanında doğan bebeklerin demir depoları ilk 5-6 ay için yeterli oluyor. Ancak doğum ağırlıklarının 2 katına çıktıklarında, beslenmelerinde demir içeren besinlere ağırlık verilmezse demir depoları tükenmeye başlıyor. Bunun sonucunda da demir eksikliği gelişiyor.”
Demir eksikliğinden korunmanın 6 püf noktası var...

Demir eksikliğinden korumanın 6 püf noktası
1. İlk 6 ay sadece anne sütüyle besleyin.
2. 6'ncı ayda ek besinler vermeye başlayın. Bu besinler içinde kırmızı ve beyaz et, yumurta sarısı, karaciğer, baklagiller ve yeşil yapraklı sebzeler gibi demirden zengin besinler bulunmasına dikkat edin.
3. Beslenmesinde demir emilimini kolaylaştıran limon, portakal, domates gibi C vitamininden zengin besinler bulundurun.
4. Demir emilimini azaltan çay ile ekmek kabuğu vermeyin. 
5. Mümkünse 2 yaşına kadar ek besinlerle birlikte anne sütü vermeye devam edin ve inek sütünden kaçının. 
6. 1 yaşından sonra günlük süt alımının 500 ml’yi geçmemesine dikkat edin.
İçinde demir bulunan, et ürünleri, deniz mahsülleri, sebzeler, meyveler, tahıllar ve diğer tüm besinleri listeledik...

Demir bulunan et ürünleri
Sığır eti, kuzu eti, hindi eti, tavuk eti, dana eti, sığır etiyle üretilen şarküteri, kuzu ciğeri, kaz ciğeri, yumurta, sakatat etleri.
Demir bulunan deniz ürünleri
Karides, deniz tarağı, istiridye, ton balığı, sardalya, mezgit balığı, uskumru.

Demir bulunan sebzeler
Ispanak, tatlı patates, bezelye, brokoli, fasulye, pancar yaprağı, karahindiba, karalahana, kale, pazı.
Demir bulunan tahıl ürünleri
Beyaz ekmek (zenginleştirilmiş), tam buğday ekmeği, zenginleştirilmiş makarna, buğday ürünleri, kepekli tahıllar, mısır, yulaf, çavdar ekmeği, zenginleştirilmiş pirinç.

Demir bulunan meyveler
Çilek, karpuz, kuru üzüm, incir, kuru erik, kuru kayısı, kurutulmuş şeftali.

Demir bulunan diğer besinler
Soya peyniri, fasulye, domates, kurutulmuş bezelye, mercimek, mısır şurubu, akçaağaç şurubu.











24 Mayıs 2015 Pazar

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna etkili yöntem

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna etkili yöntem

Günümüzde hem yetişkinlerde hem de çocuklarda en sık karşılaşılan hiperaktivite ve dikkat eksikliğinde ilaçlı tedaviyle kimyasalları bozulan hastaların imdadına, saf ve doğal bir tedavi yöntemi yetişiyor.

 

 Yetişkinlerde; işleri bitirmeden bırakma, görevleri erken terk etme, sakin olmayı gerektiren durumlarda aşırı huzursuzluk, içten içe acelecilik, yaşamı altüst edici davranışlar, fevrilik, sosyal ilişki zorluklarıyla kendini gösteren hiperaktivite ve dikkat eksikliği, çocuklarda; aşırı hareketlilik, dikkatsizlik, unutkanlık, konsantrasyon güçlüğü, yerinde duramama, davranışlarda kontrol zorluğu, daima hareketli parmaklar, eller, kollar ve bacaklar, derslerde zorlanma olarak kendini gösterir. Dikkat eksiliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocukluk çağının sık karşılaşılan nörodavranışsal bozukluklardan biridir. 4-5 yaşlarında fark edilebilir, çocukluk döneminde başlar, ergenlikte şekil değiştirerek devam eder.

 

 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Pediatri Uzmanlığının yanı sıra Kombine Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarıyla birçok hastalığın tedavisinde olumlu sonuçlar alan Dr. Kamil Teker; uygulanan mevcut tedaviler hakkında bilgi verdi: “Hiperaktivite ve dikkat eksikliğinde en yaygın tedavi şekli iki sınıf psikotrop ilaç kullanımıdır. DEHB belirtilerini kontrol etmek için popüler bir yaklaşım düzenli dozlarda, en bilenen adıyla Ritalin kullanımı öneriliyor. Yapılan II kontrollü madde araştırmasına göre Ritalin’in amfetamin ve kokaine benzer etkilerinin yanı sıra farklı kişilik özellikleri, beyinde kalıcı değişiklikler de dahil olmak üzere bir çok yan etkisi var. Bunun yanında DEHB bozukluğuna sebep olan sorun çözülmediği zaman kişide öğrenim kusuru ve sosyal uyum sorunlarının yanında gelişim sürecinin durması ve yetişkin yaşları ile beraber kronik kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları ile beraber kronik hastalıklar gelişebilmektedir. Bütün bu sorunların çözümü için aileler alternatif tedaviler aramaktadır” dedi.

 

 

 Alternatif tedavi yöntemleri arayan ailelere seslenen Dr. Kamil TEKER yeni ve etkili tedavi seçeneğinin sebebe yönelik özelliği nedeniyle kombine tamamlayıcı tıp tekniği olduğunu ifade etti. Kombine Tamamlayıcı Tıp tekniğinin, manuel terapi teknikleri ve yenileyici enjeksiyon terapisinin kombine uygulanmasından ibaret olduğunu söyledi. Hiperaktivite bozukluğunun tedavisinde ilaçlarla şikâyetlerin üstünü örtmek yerine, çocukta sinir sistemi işlevlerini bozan sebeplerin saptanması gerektiğini vurguladı. Dr. Teker; “Sorun, baş-boyun eklemindeki düzen ve uyum bozukluklarından kaynaklanmaktadır. Omurlar arası dizilim kusurları nedeniyle baş - omurga eklem ilişkisi deforme olmaktadır. Beyin sapında gerilim ve beyin içi sıvısında (BOS) dolaşım aksamaları yaşanmaktadır.

 

 Bunun altındaki en sık sebep ev kazalarıdır. Yüksekten düşme, kafasını sert zemine çarpmak vb. travmalar kranio-servikal bileşkede deformasyonlara zemin hazırlamaktadır. Bunun yanında bebeğin yataktan alınması ve yatağına konması sırasında kollarından tutup kaldırmak cranio - servikal bileşkede tekrarlayan kamçı darbesi travmalarına yol açmaktadır. Kamçı darbelerinin toplam sonucu olarak cranio - servikal bileşke esnemekte, omurlar arası eklemlerde hizalanma kusurları gelişmektedir. Ailelere tavsiyemiz bebeğin yerden kucağa alırken ya da kucaktan yatağa bırakılırken bir elimizle başını diğer elimizle leğen kemiğini tutacak veya destekleyecek vaziyette taşımalıyız” dedi.

 

 

DEHB’da kendi tecrübelerini aktaran Dr. Kamil Teker; ”Biz DEHB’u olan çocuklarda omurgada baş-boyun ekleminde hizalanma kusurları olduğunu saptadık. Zaten, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da cranio-servikal sendromun bir parçasıdır. Cranio-servikal sendromunda, omurga ile kafatası arasındaki bağlantı kusurları, beyin sapında fonksiyon kusurlarına sebep olmaktadır. Beyin sapında fonksiyon aksamalarına sebep olan boyun üst eklemi-baş bileşkesindeki sorun merkezi sinir sistemi fonksiyonlarını da olumsuz etkilemektedir. DEHB vb. klinik sorunlar cranio-servikal sendromun bir parçasıdır.”


Cranio-servikal sendromun doğru teşhis edilmesi ve tam tedavi edilmesi ile dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun kalıcı olarak ortadan kalktığını belirten Dr. Kamil Teker: “Detaylı postür (duruş) analizi, manuel muayene ve çeşitli görüntüleme teknikleriyle (röntgen, MR, vb) normal boynun eğriliğinin değiştiğini ortaya çıkarabiliriz. Manuel terapi teknikleri ile omurlar arası hizalanma kusurlarını düzeltmek suretiyle işe başlayabiliriz. Cranio-servikal bileşkeyi normal anatomik uyuma kavuşturarak sinir dalları üzerindeki gerilimi ve parazitik etkileri ortadan kaldırmak mümkündür.


Yenileyici enjeksiyon tedavisi ile boyun bölgesindeki yumuşak dokuyu yenilemek suretiyle beyin-vücut arasındaki sinyal iletimini aksatan sorunları kalıcı çözmek mümkündür. Kafatası ile boyun ekleminin normal ve sağlam düzene kavuşturulması ile DEHB tedavisini sağlayabiliriz. Ayrıca beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleri yaparak tedaviyi desteklemekte ve geliştirmektedir. Vücudun kimyasal zararlı maddeler ile kirlenmesine, zehirlenmesine izin vermemek lazım. Vücuttaki kimyasal kirlenmeyi immün-toksikoloji yöntemleriyle temizlemek mümkündür” dedi.

 Kombine Tamamlayıcı Tıp tekniğini geliştiren ve uygulayan Dr. Kamil Teker, manuel terapi tekniklerinden (kayropraktik, osteopati, kuru iğne tedavisi, kas enerji tekniği, kinezyoloji, balneoterapi, fototerapi, proloterapi, nöroproloterapi, ozon tedavi, aplikatör terapi ve konnektif doku masajı, posturuloji, trombositten zengin plazma(PRP) ve konsantre büyüme faktörleri (CGF) uygulamaları, kök hücre terapisi, immün toksikoloji ve detox) ve yenileyici enjeksiyon terapisi uygulamalarından (proloterapi, nöroproloterapi, nöral terapi, mezoterapi, kuru iğne terapisi, detoks terapi) ile PRP-CGF-kök hücre tedavilerini içerdiğini söyledi ve ekledi: “Tedavi başarısı için bu alternatif tıp tekniklerinin uygun doz ve sürede kombine edilerek uygulanması gerekir. Aksi takdirde DEHB’da sonuç almak mümkün olmaz.”



http://www.milliyet.com.tr/dikkat-eksikligi-ve-hiperaktivite

  

Öğrenme zorluğu değil, beyninde boşluk varmış


Öğrenme zorluğu değil, beyninde boşluk varmış

Yıllarca dikkat eksikliği rahatsızlığı olduğu düşünülen ve ilaç kullanmasıgereken kızın beyninde aslında boşluk olduğu tespit edildi.

 Neredeyse 20 yıl ilaç kullanan Cole Cohen isimli genç kadın, 2007 yılında bir MR ile şok gerçeği öğrendi.
Doktorlar beyin MR'larına baktığında gördüklerine inanamadı.

Genç kadının beyninde limon büyüklüğünde bir boşluk vardı.

 

 Doktorlar, Cole'un bu tür bir boşluk ile yaşamasının mucize olduğu söyleyerek bu boşluk ön lobda olsa genç kadının çok ciddi mental sorunlar yaşayabileceğini belirtti.

 

 Aradan 8 yıl geçmesine rağmen genç kadın kendine benzer bir problemi olan biriyle karşılaşmamış.

 

17 Mayıs 2015 Pazar

Çarpık Ayak Nedir?


Doğuştan  Çarpık  Ayak-Pes Ekinovarus (PEV) yaklaşık her  1000 doğumdan 1’inde ortaya çıkan, çoğunlukla erkek çocuklarda görülen, bazen her iki ayakta olan doğumsal bir anormalliktir. Konunun detayını  ve  tedavi  alternatiflerini  çocuk  Ortopedi  uzmanı Gazi Zorer ile tartıştık.
Hocam PEV tanısı  ne  zaman konur ve  tedavisi ne  zaman başlamalıdır?
Günümüzde hamilelik sırasında düzenli ultrasonografi takipleri yapıldığında bu dönemde tanı konabilen bir ortopedik problemdir. Tanıda gecikme yoktur. Bebek doğar doğmaz tedavisine başlanmalıdır. Ayaktaki şekil bozukluluğunun sebebi, baldırdaki kasların kısa ve gergin olması nedeni ile ayakta tümüyle içe dönüklük ve ayaktaki eklemlerde kemikler arası ilişkilerin bozuk olmasıdır.
PEV’de  eski  ve yeni  tedavi yaklaşımlarından bahseder  misiniz?
Tedavide ayak eklemlerinde meydana gelen bir anlamda çıkık oluşmuş bozulma halini ayağı belirli pozisyonlara getirerek düzeltmek, baldır kaslarını bu sırada esneterek uzatmak, normal uzunluğa getirmektir. Bir anda yapılması mümkün olmayıp, aşırı zorlama ile ayakta dolaşım sorunları ortaya çıkabilir. Bu nedenle birer hafta ara ile 4-5 kez düzeltme ve alçılama yapılır.
Eskiden 10-15 kez alçı yapılır, buna rağmen büyük operasyonlara gerek kalırdı.
Son 10 yılı aşkın bir süredir Dünya'da popüler olan Ponseti tekniği ile hem daha kısa zamanda düzelme sağlanmakta, hem de ameliyat gerekse bile son derece basit bir cerrahi teknik ile tama yakın düzelme sağlanabilmektedir.
Dördüncü alçıdan sonra düzelme muayene ile ve gerekirse röntgen kontrolü ile değerlendirilir. Bazı ayaklarda topuk kemiği tam olarak düzelmeyebilir. Baldırdaki kaslar ve aşil tendonu adı ile bilinen yapı bu düzelmeyi engeller. Böyle bir durumda küçük bir cerrahi işlem yapmak gerekebilir. Hastane şartlarında hafif bir anestezi altında yapılan bu işlem çok küçük bir cerrahi bıçakla gerçekleştirilir. Aşil tendonu gevşetilerek topuk kemiğinin pozisyonu düzeltilir ve ayak normal şeklini alabilir. İşlem sonrasında dikiş atılmaz, yine bacak önceki alçılar gibi dizüstü alçıya alınır.
15 gün sonra alçı değiştirilir. Bir 15 gün daha kaldıktan sonra alçı tedavisine son verilerek cihaz uygulamasına geçilir. Bu aşamada amaç ayaklarda sağlanan düzelmenin korunmasıdır. AFO, Saint-Germain ateli, Ponseti cihazı gibi isimler altında çeşitli cihazlar kullanılabilir. Doğuştan çarpık ayak probleminin ana karakteristiği cihaz kullanılmadığı takdirde hemen çarpıklığın nüks etmesidir. Bebek en az 2 yaşına kadar çok yakın takip edilmelidir. Yürüme aşamasına geldiğinde özel yapım ayakkabılar kullanması gerekebilir. Ayağın tam şeklini alıp, tekrar nüks etmeyecek şekilde düzelmesi yürümeye başlamasından sonra olur. Çocuk ortopedisinin genel bir kuralı olarak, hastanın, çocukluk çağının sonuna kadar büyüme ve gelişmesi izlenmelidir. Her ne kadar 12 yaşında ayak son şeklini alsa da kızlarda 15-16, erkeklerde 17-18 yaşına kadar izleme sürdürülmelidir.
Bazen bu izlem sırasında ilave bazı operasyonlar yapılması da gerekebilir.
Sonuç olarak; doğuştan çarpık ayak hastalığında, doğumdan hemen sonraki 1-2 gün içerisinde tedavisine başlanarak ve doğru yöntemin iyi bir şekilde uygulanması ile hemen hemen tamamen normal bir ayak elde edilebilir. Ayak tabanı tam olarak yere basar, normal ayakkabı giyer ve çoğu zaman ayaktan bir tedavi gördüğü dahi ayırt edilemeyebilir. Tek taraflı olgularda problemli ayak diğerinden 1 numara küçük kalabilir, baldır kaslarında 1-2 cm. kadar kalınlık farkı olabilir. İki taraflı olgularda bu asimetriye rastlanmaz.

12 Mayıs 2015 Salı

Berard AIT Metodu Nedir?


H_V_Pojken_-_kopia_d



BERARD AIT METODU /İŞİTSEL ALGI EĞİTİMİ
OKUL ÖNCESİ-İLKÖĞRETİM-ÜNİVERSİTEYE HAZIRLIK-ÖZEL EĞİTİM ÖĞRENCİLERİ İÇİN, EĞİTİM VE ÖĞRENİMDE EN YÜKSEK VERİMİ ALABİLMELERİNİ SAĞLAMAK İÇİN, ÇALIŞTIĞI İŞİNDE EN YÜKSEK VERİMİ ALMAK VE KARİYER YAPMAK İÇİM, YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN, KALİTELİ BİR YAŞAM İÇİN KONSANTRASYON ARTIRICI, ALGI AÇICI VE ODAKLANMA SAĞLAYICI BİR ÖN EĞİTİMDİR…
Berard AIT Eğitimi, algının en kısa yolu olan sağ kulak-sol zihin bağlantısının güçlendirilmesi eğitimidir. Sol kulak ağırlıklı işitsel algı,  halk arasında  ‘jetonun geç düşmesi’ olarak bilinir. Zihnimizde iki işitme merkezimiz ama sözel ve sayısal  bir algılama ve yorumlama merkezimiz olduğundan ve bu merkezin de sol zihnimizde bulunmasından dolayı sol zihnin eğitiminin önemi açıktır. Sol zihni eğitmek için sağ kulağın işlenmiş müzikle (müzikteki alçak ve yüksek frekanslarla) eğitilmesi ve zihnin  yeni yollar bularak, kendini eğitmesidir.
Berard Metodu, uygulamalarda 30′ar dakikalık dinletiler halinde yapılır. 20 kez süreklilik taşıyacak şekilde dinletilere devam edilir. 10 günde, en az 3 saat ara ile 2 kez uygulama yapılabildiği gibi günde bir kez olarak eğitim 20 günde de tamamlanabilir. Öğrencimiz uygulama sırasında MOZART ETKİSİ‘ni yaratan müziği dinleyerek Berard Eğitimini alır.
Sağ ve sol zihnimizde birer işitme merkezimiz olmasıma karşın algı ve yorum merkezimiz sadece sol zihnimizde bulunur. İşitmenin olduğu anda algılama olabilmesi için iki zihin yarım küremizi birleştiren çizginin sadece bir kere geçilmesi gerekir. İşitsel Algı’da  iyi işitiyor olmanın bir fonksiyonu yoktur. İyi işiten bir kişinin de işitsel algısı düşük olabilir. Sol zihindeki işitme merkezine ulaşan ses, zaman kaybı olmadan anında algılanır. Bu nedenle Berard İŞİTME=DAVRANIŞ demiştir. Davranışlar hangi kulak ağırlıklı işitsel algıya  bağlı olarak, olumlu ya da olumsuz davranışlar olarak sergilenebiliyor. Sol kulak baskın işitsel algı varsa, çocuğun davranışları da olumsuz oluyor çünkü kelimelerin içeriğini anlamada zorlanıyor.  Sağ ve sol kulak algılaması eşitse veya sağ kulak baskın algılama varsa çocuk hemen algıladığı için annebaba ve öğretmene itaat etmesi kolaylaşıyor, davranışlar istenen davranış oluyor.
Sağ ve sol zihnimizin dengeli ve işbirlikçi olması; öğrenme, öğrendiğini saklama ve yeri gelince bu bilgileri kullanabilme açısından çok büyük önem taşıyor. Matematik problemlerini çözerken sol zihnimizdeki sayılara ihtiyaç duyarken aynı zamanda sağ zihnimizin yaratıcılığının işbirliğine ihtiyacımız vardır. Aynı şekilde konuşurken kelimeleri ve anlamlarını sol zihnimizden alırken, kelimelere vereceğimiz ritim, vurgulama ve duygusallık da sağ zihnimizden geliyor. Okula başlayana kadar her şeyi sağ zihnimizle öğrendiğimiz, okulla beraber artık sol zihinle daha çok öğrenmek mecburiyetinde olunduğu için bu geçiş döneminde, çocuk ders esnasında , sıralar arasında geziyor ve öğretmenin konuşmalarını alışık olduğu tarzda yani sağ zihniyle algılamaya devam ediyor. Bunun sonucunda algılama ağır ve yavaş oluyor ki öğretmenin ve annebabanın istediği  davranışlar alınamıyor. Sağ zihin alışkanlığı devam ettiği için evde ödev yapmak  bir  işkence haline geliyor. Sağ/sol kulak işitsel algısının dengelenmesi gerçekleşince bu sorun büyük oranda ortadan kalkıyor.

  H_V_Pojken_-_kopia_d


Berard Metodu uygulanması için 3 yaşını doldurmuş olmak gerekir. Üst yaş sınırı ise yoktur. Guy Berard kendine Berard Eğitimini uygulayarak isim ve yüz hafızasını ve zihnini zinde tutmuş ve 98 yaşına kadar sağlıklı bir yaşlılık dönemi geçirmiştir. Berard Metodu insan hayatının her evresinde ve değişik şekildeki ihtiyaçlarımıza yardımcı olabilir. Özel eğitim alan bir çocuğun davranış sorunlarına çözüm getirebileceği gibi, ilkokula yeni başlayan çocukların sınıfa uyum sağlamasına yardımcı olur. Öğrenme zorluğu çeken, algısı yavaş olan öğrencilere yardımcı olduğu gibi, yüksek lisans yapan bir kişiye ya da kariyerini yükseltmek isteyen kişilere de yardımcı olduğu görülmüştür. Maria Callas, Pavorotti sesini en iyi şekilde kullanmak ve işitsel algısını en yüksek oranda kullanmak için yaptırmış olup, Gerard Depardeu çocukluğunda kekemeliğini kontrol altına almak için ve yetişkin yaşlarında ise İngilizceyi öğrenebilmek ve daha iyi telaffuz edebilmek için tekrarlamıştır. Sözel ve yazısal ifadeyi geliştirdiğinden birçok yazar, sanatçı ve seminer veren kişiler yararlanmaktadır. Motor hareketlerin gelişimine yardımcı olduğundan spor alanında Berard Eğitimi önemli bir yer tutmaktadır.
Ne Kadar Yararlanabilirim?
Çocuklarımızın, eşimizin ya da bir başkasının zeki olduğunu görürüz. Aynı zamanda da tüm kapasitesini kullanmadığını biliriz. Biraz gayret etse, diye düşünürüz. Yukarıdaki ilk şekilde görüldüğü gibi, kapasitemiz olduğu halde, yetenek ve becerilerimizi üst sınıra kadar kullanmayız. Algı ve yorum sistemimiz kapasitemizin ne kadar kullanılacağına karar verir. Sınava giren bir öğrencinin öksürük sesinden etkilenip, bildiklerini unutması mümkün olabildiği gibi, bir başka öğrencinin zihnine olumsuz düşüncelerin gelmesi de yorum sistemini ve buna bağlı olarak başarılarını etkileyebilir. İlk şekilde görüldüğü gibi A-B-C-D kişileri algı sistemlerinden farklı etkilendikleri için kapasitelerini tavana kadar kullanamıyorlar. Zeki ama… İstese yapar… diyoruz çünkü biz kapasiteleri olduğunu biliyoruz.
Bu durumda gerçekten yapabileceğimiz bir şey var mı? Çocuğumun kapasitesini en yüksek oranda kullanmasını, yaşadığı sorunları en aza indirmeyi ve hatta algısının iyi olmasını sağlayabilir miyim? Evet, kullanmamız mümkündür. Olan kapasitemi en üst seviyesine kadar kullanabilmem için algı ve zihin geliştirme yöntemleri üzerinde yıllardır çalışılmıştır. Geliştirilen ilk tekniklerden biri olan Berard AIT 1960 yıllarında inşa edilmiş olup, işitsel olarak algıladıklarımızın keskinleştiğini uzun yıllar boyunca verilen, uygulama sonuçlarına dayalı raporlarıyla kanıtlamıştır. İkinci şekilde, algı azlığı ya da bozukluğu nedeniyle kullanılamayan kapasitenin Berard AIT uygulamalarından sonra kullanılabilir hale gelmesi görülmektedir.
Berard AIT Metodundan ne kadar yararlanabiliriz? Bu sorunun cevabı da burada açık olarak görülüyor. Yararlanma derecesi Berard AIT öncesi kapasitenin hangi oranda kullanıldığına bağlıdır.  Diyelim ki B ve C durumunda ki kardeş Berard AIT öncesi kapasitelerini şekildeki gibi kullanıyorsa, işitsel algılarının yükselmesi de kalan boşluk oranında olacaktır. Bu nedenle kişinin önceden ne kadar yararlanacağını bilemiyoruz. BerardAIT’nin, kişinin kapasitesini sonuna kadar kullanabilme olanağını sağladığını biliyoruz.

 

Neden Berard Metodunu tercih edeyim?
Berard AIT’nin pratik bir yöntem olduğu açıkça görülebilir;
Sadece 10 günde  iki kez 30’ar dakikalık dinletileri var,
Zaman ve sürenin kısa olması Berard AIT eğitim ücretinin de ekonomik olmasını sağlıyor,
3 yaş gibi çok erken yaşta uygulamadan yararlana biliniyor,
Tek gerekli olan şey (özel eğitim öğrencileri ve küçük çocuklar için) kulaklık kullanabilmesi. (Kulaklığa alışkın olmayanlara Berard AIT Merkezlerinde yardım edilir.)
Referans olarak incelenebilecek araştırmalar ve test sonuçlarının verildiği raporlarda, davranışlarda ve öğrenme ile ilgili konularda gelişim açıkça görülüyor.
ÇOCUKLARDA BERARD EĞİTİMİ
·         Dikkati yoğunlaştırır,
·         Algı yükselir,
·         Dil öğrenmeyi kolaylaştırır,
·         Sözel ifade artar,
·         Direnç gösteren çocuklarda uysallık ve öğrenmeye istek görülür,
·         Aile ile işbirliği artar,
·         Arkadaşlarıyla geçimi çok iyi duruma gelir, iyi iletişim kurar,
·         Söz dinleme eğilimi yükselir,
·         Okuma ve konuşma becerisi güçlenir,
·         Özgüven artar,
·         Motor hareketler gelişir,
·         İletişimin gelişmesi ile ailede ahenkli bir yaşam oluşur.

ÖĞRENCİLERDE BERARD EĞİTİMİ
·         Dikkati yoğunlaştırır,
·         Derse odaklandırır,
·         Zihin dikkati dağıtan sesleri kontrol altına almayı öğrenir,
·         Öğrenmeyi kolaylaştırır,
·         Öğrenmeyi hızlandırır,
·         Derse çalışma isteğini artırır,
·         Hafızayı kuvvetlendirir,
·         Özgüveni artırır,
·         Sözel ve yazılı ifade ar,
·         Sınav stresi yok olur,
·         Zamanı iyi kullandırır,
·         Dikkat ve işlem hatalarını azaltır.

YETİŞKİNLERDE BERARD EĞİTİMİ
·         Dikkati yoğunlaştırır,
·         Özgüven artar,
·         Akademik performans yükselir,
·         Hafıza (isim-yüz) güçlenir,
·         Dikkati aynı anda birkaç konu üzerinde odaklayabilmeyi ve bunlar arasında gidip gelmeyi kolaylaştırır,
·         Kişisel gelişime yardım eder,
·         Stresi yönetmek kolaylaşır,
·         Endişeleri yönetebilimeyi öğrendirir,
·         Bazı sesten olan kişilere (kulak içinde gelen) yardımcı olur,
·         Stresi dayanıklık yükseldiğinden uyku düzene girer.

    KONUŞMA GECİKMESİ
Yaşı geldiği halde konuşma gelişimi yavaş olan çocuklarda  Berard Metodu’nun hızlı bir başlangıç olduğu  1960 yılından bu yana  eğitim verilen öğrencilerin gözlem raporlarında görmekteyiz. Berard Metodu algı-    motor-yorum yetilerimizi artırarak bilgi alma yetimizi de yükseltir. Bu sayede konuşamayan bir çocuk Berard Eğitiminden sonra konuşma eğitimine en üstün kaabiliyeti ile cevap vereceğinden hemen konuşma  terapistlerinden eğitim almalıdır. Dil-konuşma terapisti, kendi özel dünyasından çıkan ve öğrenmeye hazır öğrencisi ile çalışıp öğrencisini iletişim kurmada en yüksek noktasına çıkarır.
Öğrenme zorluğu olan, geç öğrenen, algısı yavaş olan, harfleri ve heceleri karışık yazan, harfleri doğru kullanamayan öğrenciler Berard Metodu ile eğitim aldıktan sonra açılan algıları ve bunun sonunda  konsantrasyon ve odaklanma güçlenmesi ile büyük adımlar atmaktadır.
Berard Metodu bir ÖN EĞİTİM’ dir. Berard Eğitimi sonrası çocuk/öğrenci,  öğrenimde iyi sonuçlar alır. Konuşma eğitimi, geç öğrenme eğitimi, harf-sayı karıştırmama eğitimi ya da ilköğretim-liseye giden öğrenci,  Berard Metodundan sonra en yüksek verimi alır.
   KEKEMELİK ÖN EĞİTİMİ
Konuşma Bozukluklarında ki bu da farklı bozukluklar şeklinde görülebilir. Bunlardan bazıları; hiç konuşamamak, birkaç kelime konuşmak, bazı harfleri söyleyememek, yarım konuşmak, utanma yüzünden  konuşamamak ve kekelemek sayılabilir. Bütün bu durumlarda çocuğun ve kişinin hangi eğitimi alırsa alsın ilk uygulanan eğitim Berard Metodu olduğu takdirde konuşma terapisi ve kekeleme eğitiminde büyük bir  sıçrama yaptığı hatta bazen birkaç yıllık bir ilerleme kaydedildiği görülmektedir. Öncelikle konuşmaya fiziksel bir engel olmadığı bilinmelidir. Fiziksel bir engel olmadığı halde konuşma yoksa, motor hareketleri  (konuşma için gerekli olan ince motor)  ve zihindeki yorum merkezini harekete geçirdiğinden ön eğitim olarak çocuğa Berard Metodu uygulanınca konuşma terapisinden alınan sonucun,  Berard Metodu Eğitimi ,  doğrudan konuşma veya konuşma takılması terapisi verilen çocuklara oranla, daha kısa zamanda ve daha hızlı olduğu görülmektedir.
   OKUMA-YAZMA SORUNU
Yapılan istatistiklerde, öğrenme gecikmesi olduğu durumlarda öğrenciye uygulanan İşitsel Algı Eğitimi sonrasında öğrencinin bu sorunu büyük ölçüde aştığı görülmüştür. 1960’larda Berard, kendi çocuklarında bu  soruna çözüm ararken ulaştığı İşitsel Algı Eğitimi sonrasında kendi çocuklarına ve dünyadaki diğer çocuklara da yardımcı olmuştur. 8.000 kişiye uygulama yapan Berard eğitimin sonuçlar hakkında sağlam  kanıtlara sahip olmuş ve daha sonra yapılan istatistikler  de  bu sağlamlığı kanıtlamıştır. Bugün Disleksi olarak bilinen öğrenme güçlüğü Berard Metodu sayesinde büyük ölçüde aşılmaktadır. Berard Metodu;  okuma, yazma ve öğrenme bozukluklarında bir ön eğitim olarak algının açılmasını sağlayıp, öğrenmenin temel tuğlalarını örer. Bu eğitim sonucunda öğrenci öğrenmeye zihin yolları olarak açık olduğundan bilgi  depolamada kolaylık yaşar.
Nasıl oluyor da Berard Metodu öğrenmede kolaylık sağlayabiliyor? Metot öncelikle öğrenmede gerekli olan sağ ve sol zihnin birlikte çalışmasını sağlar. Sol zihnin anlama-yorum-inceleme-içerik-kelimeler ve sayılar  gibi gerekli tuğlaların birleştirilmesi için sağ zihnin yardımına ihtiyacı vardır. Motor hareketlerimiz ile (okuma-yazma-konuşma)  öğrenme gerçekleşir. Öğrenmenin kısa yolu sağ kulak baskınlığı ollduğunu daha  1960’lı yıllarda anlatan ve eğitimini bunun üzerine kuran Berard: ‘Sağ kulaktan gelen seslerin, konuşma ve yorum (kelimeler ve sayıların sol zihnimizde bulunduğunu düşününce) merkezinin bulunduğu sol zihne  doğrudan ulaşması öğrenmede hız kazandırdığı gibi öğrenciye öğrenmekten de keyif aldırmaktadır’. Öğrenmenin en kısa yolu sağ kulaktır çünkü sol zihne en kısa yoldur, diyen Berard öğrenmede yavaşlığı olan  çocuk ve yetişkinlerin öğrenmenin uzun yolu olan sol kulak baskın dinleme yaptıklarını söylemiştir. Berard Eğitimi sonrası bu kişilerde sağ kulak baskınlığı ya da eşit baskınlık oluştuğundan öğrenmenin hız  kazandığını ve çocukların okumayı sevdiğini göstermiştir. Öğrencide, öğrenme yavaşlığı ve kitap okumaya isteksizlik varsa,  disleksi ihtimali düşünülmelidir. Öğrenime başlamadan önce uygulanacak olan Berard  Metodu ile öğrencinin önündeki zor yol kısalacaktır.
   MOTOR HAREKETLERİN GELİŞİMİ
Motor hareketlerin gelişebildiğine dair çarpıcı bir örnek aşağıdaki resmde görülmektedir. 12 yaşında İsveçli otizmli bir kız öğrencinin Berard Metodu Eğitiminden önce çizdiği bir at resmi. Aşağıda gördüğünüz diğer  at resmi gene aynı öğrenciye ait. İkinci at resmini Berard Eğitimini bitirdikten 5 ay sonra çizmiştir. 5 ay gibi bir sürede algı değişimini bu kadar net görebiliyoruz. Berard Metodu Eğitimi sırasında, daha müzik  dinletileri sırasında öğrencilerdeki değişiklikleri, genelde çocuğu daha seyrek gören akrabalar belirgin farkederler. Aslında bunlar küçük değişimlerdir. Gelişimin tam yerine oturması 6 ay alır. Bundan sonra  çocuğun diğer eğitimlerine çok özen gösterilmelidir. Otizmli ve öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin algısının her seferinde daha ileri taşınması için eğitimin tekrarlanmasına gerek duyulabilir. Berard Metodu’nundan  en yüksek verimi almak için; çocuğun eğitim sırasında sağlıklı kulaklara sahip olduğuna dikkat etmek gerekir. Eğitim sonrası kulaklıkla müzik dinletmemeli ve kulaklarına su kaçmaması için havuzdan-denizden  çıktıktan sonra kulaklar kurulanmalıdır.

Berard Metodu 1960'tan bu yana Dünya'da
ve
2004'ten bu yana TÜRKİYE de hizmet veriyor.

"İşitsel Algı Eğitimi/Berard AIT metodu bir algı eğitim yöntemidir. Herhangi bir şekilde tıbbi ve hastalık 
iyileştirici  tutum taşımaz."