Oyun ve hareket ağırlıklı bir çevre ilişkisine dayalı bu yöntem, eğitbilimde hem normal hem de “engelli” çocuklar için öngörülen en son aşama olarak kabuk edilmektedir. Bu yöntem, hareket, zihinsel gelişim ve çevre üçgeni üzerinde inşa edilir. Çocuğun kendi bedenini, yeteneklerini, duyu organlarını tanımasında, kendi kendini ölçüp-tartabilmesinde ve öz güven kazanmasında belirleyici rol oynar.
Burada motopedi, motopedagoji, motoloji, mototerapi gibi terimle anlam kazanır ve öne çıkar:
Motopedagoji: Eğitbilimin bütünsellik anlayışı diye tanımlanabilir. Bu bütünsellik; idrak etmek, yaşam süreçlerine katılmak ve hareket etmek, şeklinde üç temel olguya dayanır (Schilling 1981, 187)
Mototerapi: Psikomotor alandaki yetersizliklerin hareket yoluyla tedavi edilmesi / terapiye tabi tutulmasıdır. (Schilling 1986, 738)
Çocuk motopedik yöntem uygulamalarında birden fazla deneyim kazanır.
· Bedensel deneyim/öz deneyim kazanır.
· Maddi deneyim kazanır.
· Sosyal deneyim kazanır. (Zimmer 1999, 23)
Motopedik alan aynı zamanda öğrenme alanlarının belirlenmesinde önemli bir işleve sahiptir. Bu alanlar şunlardır:
1. İdrak – algılama alanı,
2. Hareket alanı,
3. Duygusal, sosyal alan. (kiphard 1983, 73).
Motopedik yöntemin asıl amacı, duyu geliştirilmesidir. Piaget, çocuğun zihinsel gelişim ve öğrenim sürecinde duyuların ve motor gelişimin çok önemli yeri olduğunu savlarken, iki temel ilkeden söz eder. Bunlar asimilasyon ve akomodasyon ilkeleridir:
Asimilasyon: Çocuğun yaşantılarını, deneyimlerini, kendi davranış ve düşünce yapısı içinde düzenlemesi; dikkatini tanıdığı ve güvendiği objeler üzerinde yoğunlatırmasıdır. Yani dış dünyanın içe alımı demektir.
Akodomasyon: Çocuğun çevrenin sunduklarına tepki verme alışkanlığını kazanmadısır. Yani çevre uyumudur.
DUYU MOTOR GELİŞİM
AŞAMALARI
YAŞ
|
AŞAMA
|
DAVRANIŞ
|
0-4 Hafta
|
Refleks faaliyetler I. Duyu-Motor aşama |
Çocuk refleks olarak hareket eder. Emme davranışı, içgüdüsel ve kontrolsüz hareketler görülür. |
1-4 Ay
|
Basit alışkanlıklar, tesadüfi davranışlar, tekrar eden davranışlar.II. Duyu-Motor Aşama |
Başı kontrol edebilir. Bel ve baş bölgesi kuvvetlenir. Karnı üzerinde gövdesinin üst kısmını kontrol edebilir. Davranışlar üzerinde alıştırmalar yapar (yakalama, bakma vb.) Çocuk bu aşama sonunda el-ağız, el-el, el-göz koordinasyonu kurar. |
4-8 Ay
|
Tanıdık davranış şemalarının tekrarı. III. Duyu-Motor Aşama |
Eşyaları yakalar, etrafa ilgi gösterir, hatta uzağındaki objelerle ilgilenir. Elindeki objeleri inceler, ağzına götürür. Yaptığı basit davranışları geliştirir. Diğer objelerle ilişkisini kurar davranışlarını genelleştirir. |
8-12 Ay
|
Bilinen şemaları yeni durumlarda kullanma, nesneleri fark etme. IV. Duyu-Motor Aşama |
Kalkma, oturma üç boyutlu odanın farkına varma. Davranışlar geniş bir alanı kapsar ve amaca yöneliktir. Taklit, arama davranışı, bekleme, iki nesne arasında ilişki kurma, ince motor faaliyetleri başlar. |
12-18 Ay
|
Yeni şemaların ve amaçların keşfedilmesi, deneysel davranışlar. V. Duyu-Motor Aşama |
Serbest yürüme ve her pozisyonda hareket. Problemlere kendisi çözüm yolu bulur ve dener. Birbirine giren oyuncaklarla ilgilenir. Duyu-motor yeteneklerinin ve sınırlarının farkına varır. |
18-24 Ay
|
Yeni objelerin keşfi, zihinsel ilişki kurma, şimdiye değin yaptığı deneyimlerini özümseme. VI. Duyu-Motor Aşama |
Bir şeyi yapmadan düşünür. Yapma imkânlarını önce kafasında tartar. Eski deneyimlerinden yeni davranış modelleri geliştirir. Aralarında çabuk ilişki kurar. Sembolik oyunlara geçer. |
Duyu Organları
Dokunma-temas duyu organı (Taktil Modalite) İşitme duyu
organı (Oditif Modalite) Görme duyu organı (Vizüel Modalite) Tat alma duyu
organı (Gustatorik Modalite) Denge sağlama duyu organı (Vetibüler Modalite)
Koku alma duyu organı (Olfaktorik Modalite) Derinlik-güç kullanma duyu organı
(Propriozeptif Modalite)
Dokuma Duyusu: Gündelik yaşamda en yoğun kullanılan duyu
organlarının başında yer alır. Çocuk ana rahmindeyken ilk gelişen duyu
organıdır. İşitme ve görme duyuları daha yeni oluşmaya başlarken, çocuk ana
karnında dokunma-temas yoluyla ilk bağlantılarını sağlamıştır. Dokunma daha çok
dış deri aracılığıyla sağlanır. Sıcağı, soğuğu, bir cismin katı ya da yumuşak
olduğunu anlamak bu duyu yoluyla mümkündür.
Denge Sağlama Duyusu: Otururken, kalkarken, yürürken,
bisiklet sürerken, çizgi üzerinde yürürken, denge organının yardımına ihtiyaç
duyulur. Başın aniden dönmesi, sık düşmeler, sallanarak yürüme durumlarında,
dengeyi sağlayan organda (iç kulaktaki lenf sıvısı) problem var demektir.
Derinlik Algılaması ya da Gücünü Kullanma Duyusu: Bu duyu
organı kaslarla ilgilidir. Kişinin kuvvetini, gücünü kullanmasını sağlar. Bazen
bir çocuk 1 kg’lık bir yükü bile taşıyamaz, biraz alçakta kalan bir yerden
yukarı çıkamaz, merdivenleri tam olarak tırmanamaz. Elleri, dizleri sanki takma
gibidir.
Aslında biraz önce gördüğümüz duyu organlarını ikiye ayırmak
gerekiyor. Bunlardan işitme ve görme duyuları bedenden uzak (bedene uzak)
duyulardır. Diğer duyuların hepsi bedene yapışık (bedene-yakın) duyulardır.
Yani beden dışındaki uyarlıları almak için ağırlıklı olarak işitme ve görme
organı kullanılır.
Duyularla ilgili olarak son araştırmalarda klasik
tanımlamaların dışına çıkılmakta ve yeni duyulardan söz edilmektedir. Bazı
araştırmalar 13 duyudan söz etmektedir. Duyu sayısının 15 olduğunu savlayan araştırmalar
mevcuttur. Örneğin, klasik anlamda görme, işitme,koku alma,tat alma,
duyularının yanı sıra, ısı duyusu, ağrı duyusu, duruş duyusu, gerilme
duyusu,pozisyon duyusu, dönme duyusu, organ hissetme duyusu gibi duyulardan söz
edilmektedir. Son yıllarda yaşam duyusu, konuşma ve sözcük duyusu, düşünce
duyusu ve ben duyusu eklenmiştir. (Steiner 1981, 45).
Duyular ile beyin arasında çok yakın bir ilişki vardır. Dış
çevreden alınan bilgi ya da uyarılar, durular aracılığıyla beyne ulaşır. Bu
bilgiler ham bilgilerdir Affolter, bu ham bilgilere “modalite spesifik-idrak”
adını veriri. Sonradan bu bilgiler, beyindeki diğer bilgilerle (yerli yerine
işlenmiş bilgilerle) bağlantılandırılır. Yani her bilgi, bilgisayarda olduğu gibi,
işlem merkezinde (beyin) yerli yerine oturtulur. Bu işlem sürecine de
“enter-modalite-idrak” denmektedir. (Affolter 1975; Piaget 1978;Olbrich 1989).
Görme ve idrak etme ya da kavrama, bu süreçlerdensonra oluşur. Ve en son olarak
da “seri-idrak” basamağı gelir. Bu aşamada, beyine duyular aracılığı ile gelen
dış uyarılar alınır; ardından bunlar, işlem merkezinde işleme tabi tutulması ya
da yerleştirilmesi gereken bölüme yerleştirilir. Bu işlem belli bir zaman ve
mekana bağlı olarak yapılır. Artık beyinde yerleşik olan bu bilgiler, ihtiyaç
olduğunda çağrılır ve kullanılır. Bu bağlamda, konuşma gelişimi ve iletişim
kurmak için, duyu organları aracılığıyla bilgilerin bene gelmesi ve yukarıda
belirtilen mekanizmanın tam olarak işlemesi gerekir. Bu işlemin alıcı kanalında
ya da verici kanalında bir tıkanıklık olması durumunda sorunlar ortaya çıkar.
Duyular Açısından Algılama ve İdrak Süreçleri
Affolter’in –toplamda üç adet olan- modalite basamaklarından
daha önce söz etmiştik. Bunları özel olarak belirtirsek:
· Birinci aşamada çocuk değişik sesler duyar ve buna tepki
gösterir. Zamanla farklı sesleri (yabancı ve tanıdık sesleri) ayırt eder ve
yakınlarının seslerini tanımaya başlar.
· İkinci aşamada çocuk değişik sesleri tanır, objeleri görür
ve bunların dokunulabilir, kavranabilir, tutulabilir olduğunu öğrenir. Ardından
ısrarla bunlara yönelir ve dokunmaya yakalamaya çalışır.
· Üçüncü aşamada çocuk sesleri öğrenmiş, objeleri görmüş ve
onlara dokunmuştur. Bu eylemleri beyne kaydetmiştir. Kayıtlar art arda
sürmektedir. Eylemlerin tekrar durumunda, beyne kaydedilen bu eylemler adlandırılır.
Çocuk bu dönemde sesler çıkarır ve konuşmaya başlar (Piaget 1975; Dornes 1996,
43; Zimmer 1995,51)
Duyu organları ile beyin arasındaki bağlantıya dayanan idrak
etme, görme, algılama, tepki gösterme sürecinde özet olarak şu süreç
tekrarlanır: Duyu organları aracılığıyla çevreden değişik uyarıların alınması
ve bunların beyin merkezine gönderilmesi. Alınan bu duyuların ya da uyaranların
beynin sensorik (duyu organlarıyla ilgili) merkezine kaydedilmesi ve daha önce
alınan uyaranlarla karşılaştırılması. Ardından sensorik merkezdeki tek tek
uyaranların koordinasyonunun sağlanması. Daha önce alınan tüm uyaran-bilgilerin
sistematikleştirilmesi. Ardından uyaranlara tepki verilmesi, yani
aksiyon-reaksiyon sürecindeki tepkilerin bir sistem dahilinde olması ve kontrol
edilmesi.
Olması gereken, kulağın, esen rüzgarın hızını, farklı
tonlardaki sesleri, değişik frekanslardaki gürültüleri ayırt ve idrak
etmesidir. Aynı şekilde, bir meyvenin elle yoklanarak, burunla koklanarak,
gözle görülerek ve ağızla tadılarak idrak edilmesidir. Bu bağlamda vurgulanması
gereken bir başka nokta da, çocuğun kaba ve ince motor gelişiminde fizyolojik
bir engelin olup olmadığı, konuşmak için öz güveninin oluşup oluşmadığı, korku
ve kaygı yaşayıp yaşamadığı gibi farklı boyutların da bilinmesi gerekliliğidir.
Örneğin, çocuk yere dökülen kibrit çöplerini toplayabiliyor
mu? Tenis toplarını bir kutunun içine yerleştirebiliyor mu? Ya da 200cm boyunda
10cm eninde bir halı parçası üzerinde ileri doğru yürüyebiliyor mu? 80cm
boyunda bir oklavayı bıraktığınızda yere düşmeden havada yakalayabiliyor mu?
Daha bütünlüklü bir örnek verirsek; Yere yatay olan bir ağaç gövdesi üzerinde
yürüyebiliyor mu; yürürken dengesini koruyabiliyor mu; kaslarını geriyor mu;
kollarını yan tarafa açıyor mu; ağacın gövdesi ıslak mı, kuru mu; pürüzlü mü,
kaygan mı algılıyor mu? Bu işleri yaparken aynı anda çevresindeki sesleri
duyabiliyor mu?
Görüldüğü gibi, bir eylemde duyuların topyekun aktivitesi
söz konusudur. Bir duyu organı görev yaparken diğer duyu organı beklemez. Her
duyu kendi görevini yapar, daha doğrusu yapması gerekir. Bir duyu organı
görevini yapamazsa problem başlamış demektir.
Konuşma ve öğrenme işte bu duyuların tam olarak görevlerini
yapmasına bağlıdır.
Bir sandalye dört ayakla tutturulmuş bir tahta parçası
değildir. Bir sandalye artık bir sandalyedir. Yani önemli olan onu bir bütün
olarak algılamak ve sandalye olduğunu idrak etmektir. Çevremizi tek bir duyuyla
değil, bütün duyu organlarının katkılarıyla algılarız. Algılama ve idrak;
çevreyi görmek, işitmek, dokunmak, onunla yaşamak, hissetmek vb. sonunda ortaya
çıkan bir toplu üretim sürecidir. Bu sürece öğrenme diyebiliriz. Öğrenme
olmadan konuşma olmaz, zira konuşma öğrenilmiş bir davranış biçimi ve iletişim
aracıdır.
İdrak Geriliğinin Nedenleri
İdrak geriliğinin sebebini, duyu organlarının kendinde
aramak yerine, duyular aracılığıyla gelen uyaranların seçiminde, iletiminde,
işleve konulma ve koordinasyon süreçlerinde aramak gerekir. (Kiphard 1963,66)
Kiphard, konuşma problemleriyle ilgili iki nedenden söz eder. Dışarıdan
seslerin alınmasında ya da sözlü ifadede geriliğin, çevresel nedenlerden ve
beyin merkezli nedenlerden kaynaklanabileceğini belirtir. İlki; orta veya iç
kulaktaki problemlere dayanırken; ikincisi tamamıyla beyin merkezindeki
lokalizasyonla bağlantılıdır. Öte yandan, beyne bağlı beyin fonksiyon
geriliğiyle ilgili olarak şu nedenlerin algılama ve idrak geriliğine yol açtığı
belirtilmektedir:
1. Prenatal nedenler: Doğum öncesi nedenler. Hamilelik
döneminde annenin enfeksiyonel rahatsızlığı, alkol, ağır yan etkili ilaç
kullanımı vb.
2. Perinatal nedenler: Doğum anında oluşan komplikasyonlar.
Oksijen zehirlenmeleri, doğum anındaki gecikmeler vb.
3. Postnatal nedenler: Doğumdan sonra, çocukluk döneminde
geçirilen ateşli hastalıklar vb etkenler, beyin-duyu organları işlevinde
geriliğe neden gösterilmektedir.
Başka bir neden de çevresel etkenlere dayanmaktadır. Çocuğun
yetiştiği aile ortamı ve sosyal çevre, duyu organlarının gelişmesinde önemli
rol oynar. Aslında tek bir duyu organına bağlı bir gerilik yoktur. Eğer bir
duyu organında sorun varsa, bu doğal olarak diğer duyuları da etkiler. Zira
daha önce belirtildiği gibi duyular topyekûn çalışan bir sistemi ifade ederler.
Ayres (1984,96) idrak geriliğine şu sistematik yapılanmayı
getirir:
· Taktil savunma/Dokunmaya tepki
· Denge sağlama sistemindeki rahatsızlıklar
· Görme, işitme ve konuşma sistemindeki rahatsızlıklar
· Apraksiye* dayalı rahatsızlıklar
Taktil Savunmada, duyarsızlık ve aşırı duyarlılık diye iki
noktaya dikkat çekmek gerekir. Çocuklar bazen düşerler, bir yere çarparlar,
kendi derilerini kaşıyarak ya da çizerek yaralarlar ama fazla acı hissetmezler.
Buna karşı, bazı çocuklar kendilerine dokunulmasına izin vermezler,
elbiselerden bile rahatsızlık duyarlar. Yalın ayak çimde ya da kumda yürümek
istemezler. Çünkü her şey bu çocuklarda kaşıntı yaratır. Çamurdan kaçarlar,
yapışkan şeylerden uzak durur, boyalı şeylere el süremezler. Hatta bazı
çocuklar kucağa gelmez, saçlarına dokunulmasına tahammül gösteremezler (Ayres
1984,153)
Bazı çocuklar kendi bedenlerinin ölçüsünü ve sınırını
bilemedikleri için güçlerini dengeleyemezler. Bir kalemi bile eğreti tutarlar.
Bir çizgiyi bile çizemezler. Hareket halindeyken aniden beden kontrolünü
sağlayıp duramazlar. Parmaklarını bilinçli şekilde hareket ettiremezler.
Kısaca, kaba ve ince motor eylemlerinde kendi bedenlerine hükmedemezler
(Kesper, Hottinger 1992,58)
Bedenini kullanmada ya da gücünü kontrol etmede zafiyet
gösteren bu tür çocukların yanı sıra, dengesini sağlayamayan çocuklar da mevcuttur.
Denge sağlamada iki gruptan söz edebiliriz. Bir grupta dönme, tırmanma, inme ve
çıkma eylemlerinde baş dönmesi ve düşme olaylarıyla karşılaşılırken; bazıları
dönme, hızlanma, inip-çıkmadan usanmazlar. Bu kategorideki çocuklarda en
belirgin özellik, sol ve sağ tarafın karıştırılması, yani yön sorununun mevcut
olmasıdır.
Duyulara dayalı problemler, idrak ve algılama geriliği
olarak kendini gösterir. Bu gerilik, öğrenme güçlüğünden konuşma geriliğine
kadar, gelişme sürecinin tüm boyutlarında, bedensel ve zihinsel olarak kendini
gösterir.
Bu çocuklar evde, okulda yaşıtları arasında yer bulamazlar.
Sürekli itilip-kakılırlar. Çok fazla ceza görürler, kısacası mutsuz
çocuklardır. Bu alanda yapılan “problem tanıları” genelde yanlış yapılır, bu
sebeple doğru yolu bulmak çok zaman alır, hatta bazen yanlış tanılara dayalı
yanlış eğitim programları uygulanır ve beklenen sonuçlar alınmaz.
Burada çocuğun dokunma, denge, gücünü ve bedenini kullanma
duyularına (bunlar genelde ihmal edilen ya da yok sayılan duyu organlarıdır.)
dayalı bir çalışma yapılması gerekir. Ancak bu, görme ve işitme duyularının
ihmal edilmesi anlamına gelmemelidir. Çocuğun kendini ve çevresini keşfetmesini
sağlayacak çalışmalara ağırlık vermek gerekir.
Çocuğu izlerken Nelere Bakmalıyız
Görmenin İdrak Edilmesi: Çocuk oyun anında, hareket anında,
renk ayrımı, büyük-küçük ayrımı yapabiliyor mu? Çocuğa dışarıdan optik
sinyaller verilerek bu ayrımı yapıp yapamadığı ölçülebilir.
İşitmenin idrak Edilmesi: Çocuğa oyun anında akustik
sinyaller verilerek, arka planda süren gürültünün kaynağını tespit etmesi ve
gürültünün çeşitlerini ayırt etmesi istenir.
Dokunmanın İdrak Edilmesi: Dokunmaya nasıl tepki veriyor?
Aşırı duyarlı ya da duyarsız bir durumda mı? Ağrıyı hissediyor mu? Masaj
oyunlarına nasıl tepki veriyor?
Gücün-Bedenin Kullanımının İdrak Edilmesi:
Derinlik-yükseklik farkını görebiliyor mu? Kaslarını kullanırken gücünü hangi
oranda ortaya koyuyor. Bir oyun anında ani duruş ve kalkışlar yapabiliyor mu?
Hareket halindeyken kendini yönlendirebiliyor mu?
Dengenin İdrak Edilmesi: Düz bir alanda denge sağlayabiliyor
mu? Yüksek bir alanda yürüyebiliyor mu, oturup kalkarken sallanıyor mu? Bir
döner koltukta döndürüldüğünde tepkisi nasıl? Düz bir kalas ya da bir çizgi
üzerinde yürüyebiliyor mu?
Ellerini Kullanma Becerisi: Elle yakalama, tutma bir nesneyi
sol elden sağa, sağ elden sola verme, el-göz koordinasyonu var mı?
Kaba Motor Beceresi: Kol ve ayak koordinasyonu, tıkanmadaki
davranışı nasıl? Sıçramada kendi ağırlığını kontrol edebiliyor mu?
Yön Belirleme Beceresi: Belli bir taraf baskın mı, tercih
ettiği bir taraf (sağ veya sol) var mı? Bu noktalara yönelik gözlemler
yapılırken çocuğun durumunu saptamak için yüz ifadesine dikkat etmek gerekir.
Mimikler, yüz ifadesi, bakışlar, kafa şekli ve duruşu önemli göstergelerdir.
Karanlık Adaptasyonu
Genelde ışıklı bir yerden karanlık bir mekâna girildiğinde
hiçbir şey fark edilmez. Bu yöntem çocuklarda denenebilir. Ayrıca, karanlık
odada bir göz kapalı bir göz açıkken ışık yakılır, ışık yandıktan birkaç saniye
sonra, kapalı olan göz açılır. Daha önce odadaki nesneler bulanık görünürken,
iki göz açıldığında görüntü berraklaşacaktır.
El-Göz Koordinasyonu
· Bir masanın ya da boş bir alandaki orta yükseklikteki bir
duvarın üzerine birden fazla boş kutu dizilir. Çocuk orta uzaklıkta bir
mesafeden teniz topları atarak boş kutulara isabet ettirmeye çalışır.
· Odanın ortasına bir karton kutu ya da bir boş kova
koyulur. Çocuk elindeki küçük topları uzaktan bunların içine atmaya çalışır.
· Odanın orta yerine ya da dışarıdaki bir ağaç dalına bir otomobil
lastiği asılır. Çocuk elindeki topları atarak lastiğin ortasından geçirmeye
çalışır.
· Bahçenin orta yerine küçük bir çukur açılır. Çocuk orta
büyüklükteki bilyeleri tek tek atarak çukura sokmaya çalışır.
· Odanın bir yerine ya da dışarıya renkli lobutlar dizilir.
Çocuk elindeki toplarla lobutlara isabet ettirmeye çalışır.
· Duvara bir daire ya da bir hayvan (kedi, at horoz vb.)
resmi çizilir. Çocuk elindeki toplarla şekle isabet ettirmeye çalışır.
· Bir sandalye ters çevrilir diğer sandalyenin üzerine
oturtulur. Bu sandalyenin ayakları havada kalır. Sandalye ayakları arasından
toplarla atış yapılır. Topun sandalyenin ayaklarına çarpmamasına dikkat edilir.
İşitme
İşitme duyusunun reaktive edilmesi için farklı egzersizlerden
yararlanmak mümkündür. Örneğin, bir rock konserinden kayıtlar yapılır. Ya da
hava kompresörünün çıkardığı gürültüler teybe kaydedilir ve bu sesler değişik
frekanslarda çocuğa dinletilir. Bu örnekler çoğaltabiliriz. Tren sesi, araba
sesi, su ve rüzgar sesleri de kayıt edilerek çocuğa dinlettirilir. Aslında
çocuğun tanıdığı ve aşina olduğu sesler de (örneğin, ana babasının sesleri)
çocuğa farklı frekanslarda dinlettirilebilir. Sesin ve görsel ipuçlarının bir
arada olması daha çok işe yarar. Örneğin eski baraj şelalesindeki su sesi, bir
tren sesi, ormandaki yaprak ya da rüzgar sesi, bizzat sesin çıktığı kaynakta,
gözle görülerek işitilirse daha bütünlüklü bir adım olur. Bunun için şu
faaliyetleri örnek olarak verebiliriz:
· Balonların içine birkaç nohut ya da fasulye tanesi
yerleştiriniz. Ya da küçük, ses çıkaran, çıngırak türü bir oyuncak koyunuz.
Sonra balonları şişirip sallayın. Değişik sesler çıkacak ve balonlar havada
uçamadığı için daha iyi sonuç verecektir.
· Şeffaf plastik bir boru (yumuşak, eğilip bükülebilir
olması tercih edilir) alınız. Bu borunun bir ucundan renkli bilyeler attırınız.
Çocuk bilyelerin boru içindeki hareketini ve çıkardığı sesleri idrak etmeye
çalışacaktır. Aynısını şeffaf bir su borusu ile de yapabilirsiniz. Su musluktan
açılır, çocuk hortumun içinde suyun akışını izleyecek ve diğer yandan suyun
aktığını görecektir. Sonra suyu kesiniz ve aynı işlemi baştan tekrar ediniz.
· Elinize elektrik süpürgesi hortumu şeklinde bir hortum
alınız. Bir tarafını çocuğun kulağına tutturunuz. Diğer tarafını ağzınıza koyup
bazı sesler ve sözcükler fısıldayınız. Bunu birkaç kez yaptıktan sonra çocuğa
yaptırabilirsiniz. İkinci adımda, hortumun bir ucunu kendi kulağınıza diğer
ucunu da ağzınıza koyarak konuştuğunuzu kendiniz dinleyiniz ve çocuğun bunu
gözlemlemesine fırsat veriniz. Ardından aynı şeyi çocukta deneyiniz.
Dokunma
· Yere sert-yumuşak, sıcak-soğuk organik-inorganik vb şeyler
koyun. “Oyun gereği göremeyen” bir çocuğu, gözü bağlı olarak buradan yalın ayak
yürüterek geçirin. Çocuğa sonradan neler hissettiğini, yol üstünde hangi
şeylerin olduğunu sorun. Sonra da bakması ve tahminini kontrol etmesini
sağlayın.
· Bir karton kutunun bir tarafında, küçük bir elin gireceği
kadar bir delik açın. Bir çocuk buradan içeriye bir şey atsın. Diğerleri eliyle
dokunarak içerdeki objenin ne olduğunu tahmin etmeye çalışsın. Kim önce tahmin
ederse, bu kez karton kutuya o yeni bir madde atsın.
· Üç değişik kaba sıcak-ılık-soğuk su koyun. Çocuk önce sol
elini sıcak suya, sonra sağ elini soğuk suya soksun ve soğuk sıcak farkını
idrak etsin. Ardından her iki elini birden ılık suya soksun. Sonra da sol
eliyle soğuk, sağ eliyle sıcak suyu hissetsin.
· Bir küçük karton kutunun içine ceviz,
çakıl,fındık,fasulye,bilye,kestane vb doldurulur ve çocuktan dokunarak bunların
ne olduğunu tahmin etmesi istenir. Ya da bu nesneler küçük bir bez torbaya
konur ve çocuktan elle yoklayarak istenen nesneyi vermesi istenir.
· Bir yere saman, bir parça halı, seramik, talaş, kum vb
şeyler yan yana serilir ve çocuk yalın ayak bunların üzerinden yürütülür.
Farklılıkları idrak etmesi sağlanır. Burada değişik materyaller kullanılabilir.
Gücün ve Kasların Kullanımı
Diğer duyularda uyaran çevreden gelirken, bu duyuda içerde
gelir. Dokunma ve gücünü kullanma arasında kullanma arasında sıkı bir ilişki
vardır. (Stadler, Seeger, Raeithel 1975,105) Bir objenin ağır ya da hafif, sert
ya da yumuşak olduğunu ancak belli bir hareket sonucu anlarız. Duyuların ortak
çalıştığını daha önce görmüştük. Hatta Ayres (1984), dokunma, bedenini ya da
gücünü kullanma ve denge sağlama duyularının insanlığın gelişiminde temel
duyular olduğunu belirtir. Bu alana örnek faaliyetler olarak şunları verebiliriz:
· Üç adet boş kutu alınır. Her kutuya değişik maddeler
konur. Bir tanesi boş bırakılır. Kutuların içine kağıt, pamuk, kum vb.
doldurulur. Çocuk kutuların ağırlığını, doluluğunu saptamaya çalışır. Sallarken
boş kutudan da kum ve pamukla doldurulmuş kutulardan da hiç ses çıkmamalıdır.
Buradaki ama çocuğun aynı görünen kutuları alarak, bazılarının neden
diğerlerinden daha ağır ya da daha hafif olduğunu idrak etmesini sağlamaktır.
· Çocuklar müziğin ritmine uymuş dans ederken, müzik aniden
kesilir. Herkes bulunduğu yerde kalakalır ve yeniden müzik çalıncaya kadar
bekler. Ardından müzik çalar ve dans devam eder.
· Çocuk hava yatağı üstüne yatar. Yatağa hava pompalanır.
İyice dolunca aniden havası boşaltılır ve yatağın üzerinde sırt üstü yatan
çocuk yere yapışır. Aynı işlem tekrarlanır.
· Yere paralel ve yerden 50-60cm yükseklikte bir kalas
uzatılır. Çocuklar bunun üzerinde yürür Bazen iki çocukla birden kalas üzerinde
yürüme egzersizleri yapılır. Örneğin çocukların her biri bir taraftan ortaya
doğru yürümeye başlar. Kalasın orta noktasına geldiklerinde, birbirlerine
tutunarak (trafikte olduğu gibi) birbirlerini geçerler ve sağdan ya da soldan
(düşmeden) yollarına devam ederler.
Koku Alma
· Odanın bir köşesine güçlü koku yayan bir parfüm ya da
benzer bir şey konur. Çocuk önce kokuyu alır. Sonra dört ayağı üstünde köpek
taklidi yaparak kokunun çıkış noktasını aramaya başlar. Ve bulunca ödül alır.
· Bahçeden çeşitli taze baharatlar alınıp, incelenir.
Baharatların yaprağı parmakların arasında ezilir ve çocuğa koklatılır. Bu
kokulara soğan ve sarımsak da eklenebilir.
Affolter, F., 1975 “Wahrnehmungsprozesse, deren Störung Und Auswirkung auf die Schulleistung, insbesondere Lesen und Schreiben”, Zeitschrift für Kinder-und Jugendpsychiatrie und Psychotherapie, 3.
Ayres, A.J., 1984, Bausteine der kindlichen Entwicklung, Berlin.
Dornes, M., 1996, Der kompetente Säugling. Die präverbale Entwicklung des Menschen, Frankfurt.
Kesper, K. Ve C. Hottinger, 1992, Mototherapie bei Sensorichen Integrationsstörungen, Münih.
Kiphard, E.J., 1983 Mototherapie, 1. Ve 2. Cilti Dortmund.
Oldbrich, I., 1989, Auditive Wahrnehmung und Sprache, Verl. Modernes Lernen, Dortmund.
Piaget, J., 1978, Theorien und Methoden der modernen Erziehung, Frankfurt am Main, Frankfurt.
Piaget. J., 1975, Das erwachsen der Ingelligenz beim kinde, Klett Verlag, Stuttgart.
Schilling, F., 1981, “Gryndlagen der Motopädagogik”, A Clauss (der.) Förderung entwicklungsgefährdeter und behinderter heranwachsender içinde, Erlangen.
Schilling, F., 1986, “Ansätze zu einer Konzetion der Mototherapie”, Motorik, 9, 59-67.
Stadleri M., F. Seeger ve A. Raeithel, 1975, Psychologie der Wahrnehmung, Münih.
Zimmer, R., 1999, Handbuch der Psychomotoric, Freiburg.
Zimmer, R., 1995, Handbuch der Sinneswahrnehmung, Freiburg.
Bu Makale, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Dergisi SAPIENS Yıl.3 Sayı.9'da Bahar-2007 'de yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder