6 Ekim 2015 Salı

MOTOPEDİK TERAPİ



Oyun ve hareket ağırlıklı bir çevre ilişkisine dayalı bu yöntem, eğitbilimde hem normal hem de “engelli” çocuklar için öngörülen en son aşama olarak kabuk edilmektedir. Bu yöntem, hareket, zihinsel gelişim ve çevre üçgeni üzerinde inşa edilir. Çocuğun kendi bedenini, yeteneklerini, duyu organlarını tanımasında, kendi kendini ölçüp-tartabilmesinde ve öz güven kazanmasında belirleyici rol oynar.

Burada motopedi, motopedagoji, motoloji, mototerapi gibi terimle anlam kazanır ve öne çıkar:

Motopedagoji: Eğitbilimin bütünsellik anlayışı diye tanımlanabilir. Bu bütünsellik; idrak etmek, yaşam süreçlerine katılmak ve hareket etmek, şeklinde üç temel olguya dayanır (Schilling 1981, 187)

Mototerapi: Psikomotor alandaki yetersizliklerin hareket yoluyla tedavi edilmesi / terapiye tabi tutulmasıdır. (Schilling 1986, 738)

Çocuk motopedik yöntem uygulamalarında birden fazla deneyim kazanır.

· Bedensel deneyim/öz deneyim kazanır.

· Maddi deneyim kazanır.

· Sosyal deneyim kazanır. (Zimmer 1999, 23)

Motopedik alan aynı zamanda öğrenme alanlarının belirlenmesinde önemli bir işleve sahiptir. Bu alanlar şunlardır:

1. İdrak – algılama alanı,

2. Hareket alanı,

3. Duygusal, sosyal alan. (kiphard 1983, 73).

Motopedik yöntemin asıl amacı, duyu geliştirilmesidir. Piaget, çocuğun zihinsel gelişim ve öğrenim sürecinde duyuların ve motor gelişimin çok önemli yeri olduğunu savlarken, iki temel ilkeden söz eder. Bunlar asimilasyon ve akomodasyon ilkeleridir:

Asimilasyon: Çocuğun yaşantılarını, deneyimlerini, kendi davranış ve düşünce yapısı içinde düzenlemesi; dikkatini tanıdığı ve güvendiği objeler üzerinde yoğunlatırmasıdır. Yani dış dünyanın içe alımı demektir.

Akodomasyon: Çocuğun çevrenin sunduklarına tepki verme alışkanlığını kazanmadısır. Yani çevre uyumudur.



DUYU MOTOR GELİŞİM AŞAMALARI
YAŞ
AŞAMA
DAVRANIŞ
0-4 Hafta

Refleks faaliyetler I. Duyu-Motor aşama

Çocuk refleks olarak hareket eder. Emme davranışı, içgüdüsel ve kontrolsüz hareketler görülür.
1-4 Ay

Basit alışkanlıklar, tesadüfi davranışlar, tekrar eden davranışlar.II. Duyu-Motor Aşama

Başı kontrol edebilir. Bel ve baş bölgesi kuvvetlenir. Karnı üzerinde gövdesinin üst kısmını kontrol edebilir. Davranışlar üzerinde alıştırmalar yapar (yakalama, bakma vb.) Çocuk bu aşama sonunda el-ağız, el-el, el-göz koordinasyonu kurar.
4-8 Ay

Tanıdık davranış şemalarının tekrarı. III. Duyu-Motor Aşama

Eşyaları yakalar, etrafa ilgi gösterir, hatta uzağındaki objelerle ilgilenir. Elindeki objeleri inceler, ağzına götürür. Yaptığı basit davranışları geliştirir. Diğer objelerle ilişkisini kurar davranışlarını genelleştirir.
8-12 Ay

Bilinen şemaları yeni durumlarda kullanma, nesneleri fark etme. IV. Duyu-Motor Aşama

Kalkma, oturma üç boyutlu odanın farkına varma. Davranışlar geniş bir alanı kapsar ve amaca yöneliktir. Taklit, arama davranışı, bekleme, iki nesne arasında ilişki kurma, ince motor faaliyetleri başlar.
12-18 Ay

Yeni şemaların ve amaçların keşfedilmesi, deneysel davranışlar. V. Duyu-Motor Aşama

Serbest yürüme ve her pozisyonda hareket. Problemlere kendisi çözüm yolu bulur ve dener. Birbirine giren oyuncaklarla ilgilenir. Duyu-motor yeteneklerinin ve sınırlarının farkına varır.
18-24 Ay

Yeni objelerin keşfi, zihinsel ilişki kurma, şimdiye değin yaptığı deneyimlerini özümseme. VI. Duyu-Motor Aşama

Bir şeyi yapmadan düşünür. Yapma imkânlarını önce kafasında tartar. Eski deneyimlerinden yeni davranış modelleri geliştirir. Aralarında çabuk ilişki kurar. Sembolik oyunlara geçer.


Duyu Organları

Dokunma-temas duyu organı (Taktil Modalite) İşitme duyu organı (Oditif Modalite) Görme duyu organı (Vizüel Modalite) Tat alma duyu organı (Gustatorik Modalite) Denge sağlama duyu organı (Vetibüler Modalite) Koku alma duyu organı (Olfaktorik Modalite) Derinlik-güç kullanma duyu organı (Propriozeptif Modalite)

Dokuma Duyusu: Gündelik yaşamda en yoğun kullanılan duyu organlarının başında yer alır. Çocuk ana rahmindeyken ilk gelişen duyu organıdır. İşitme ve görme duyuları daha yeni oluşmaya başlarken, çocuk ana karnında dokunma-temas yoluyla ilk bağlantılarını sağlamıştır. Dokunma daha çok dış deri aracılığıyla sağlanır. Sıcağı, soğuğu, bir cismin katı ya da yumuşak olduğunu anlamak bu duyu yoluyla mümkündür.

Denge Sağlama Duyusu: Otururken, kalkarken, yürürken, bisiklet sürerken, çizgi üzerinde yürürken, denge organının yardımına ihtiyaç duyulur. Başın aniden dönmesi, sık düşmeler, sallanarak yürüme durumlarında, dengeyi sağlayan organda (iç kulaktaki lenf sıvısı) problem var demektir.
 
Derinlik Algılaması ya da Gücünü Kullanma Duyusu: Bu duyu organı kaslarla ilgilidir. Kişinin kuvvetini, gücünü kullanmasını sağlar. Bazen bir çocuk 1 kg’lık bir yükü bile taşıyamaz, biraz alçakta kalan bir yerden yukarı çıkamaz, merdivenleri tam olarak tırmanamaz. Elleri, dizleri sanki takma gibidir.

Aslında biraz önce gördüğümüz duyu organlarını ikiye ayırmak gerekiyor. Bunlardan işitme ve görme duyuları bedenden uzak (bedene uzak) duyulardır. Diğer duyuların hepsi bedene yapışık (bedene-yakın) duyulardır. Yani beden dışındaki uyarlıları almak için ağırlıklı olarak işitme ve görme organı kullanılır.

Duyularla ilgili olarak son araştırmalarda klasik tanımlamaların dışına çıkılmakta ve yeni duyulardan söz edilmektedir. Bazı araştırmalar 13 duyudan söz etmektedir. Duyu  sayısının 15 olduğunu savlayan araştırmalar mevcuttur. Örneğin, klasik anlamda görme, işitme,koku alma,tat alma, duyularının yanı sıra, ısı duyusu, ağrı duyusu, duruş duyusu, gerilme duyusu,pozisyon duyusu, dönme duyusu, organ hissetme duyusu gibi duyulardan söz edilmektedir. Son yıllarda yaşam duyusu, konuşma ve sözcük duyusu, düşünce duyusu ve ben duyusu eklenmiştir. (Steiner 1981, 45).

Duyular ile beyin arasında çok yakın bir ilişki vardır. Dış çevreden alınan bilgi ya da uyarılar, durular aracılığıyla beyne ulaşır. Bu bilgiler ham bilgilerdir Affolter, bu ham bilgilere “modalite spesifik-idrak” adını veriri. Sonradan bu bilgiler, beyindeki diğer bilgilerle (yerli yerine işlenmiş bilgilerle) bağlantılandırılır. Yani her bilgi, bilgisayarda olduğu gibi, işlem merkezinde (beyin) yerli yerine oturtulur. Bu işlem sürecine de “enter-modalite-idrak” denmektedir. (Affolter 1975; Piaget 1978;Olbrich 1989). Görme ve idrak etme ya da kavrama, bu süreçlerdensonra oluşur. Ve en son olarak da “seri-idrak” basamağı gelir. Bu aşamada, beyine duyular aracılığı ile gelen dış uyarılar alınır; ardından bunlar, işlem merkezinde işleme tabi tutulması ya da yerleştirilmesi gereken bölüme yerleştirilir. Bu işlem belli bir zaman ve mekana bağlı olarak yapılır. Artık beyinde yerleşik olan bu bilgiler, ihtiyaç olduğunda çağrılır ve kullanılır. Bu bağlamda, konuşma gelişimi ve iletişim kurmak için, duyu organları aracılığıyla bilgilerin bene gelmesi ve yukarıda belirtilen mekanizmanın tam olarak işlemesi gerekir. Bu işlemin alıcı kanalında ya da verici kanalında bir tıkanıklık olması durumunda sorunlar ortaya çıkar.

Duyular Açısından Algılama ve İdrak Süreçleri

Piaget’ye göre, doğum ile konuşmaya başlama arasında geçen süreçte duyu organlarının işlevi belirleyici rol oynar. Zira çocukta ilk iki yıl zihinsel gelişim açısından çok önemlidir. Ayres ise duyu organlarındaki tıkanıklığın, çocuğun konuşma, gelişme ve hareket yetilerini engellediğini savunur. Ayres bu bağlamda, “duyu organları entegrasyonu terapisi” adlı bir terapi modeli geliştirmiştir. Ayres, gelişme çağındaki çocuklarda ortaya çıkan gelişme ve öğrenme problemlerini nörofizyolojik nedenlere bağlamakta; temel sorunu, “beynin, duyu organları aracılığıyla dışarıdan gelen uyaranlara anlam kazandıramaması” olarak belirlemektedir. (Ayres 1984, 1983) Duyu organlarının uyumu olarak adlandırılan bu modelde bedene-yakın ve bedene-uzak duyu organlarının reaktive edilmesi anlam kazanmaktadır. (Ayres 1984,52; Kesper ve Hottinger 1992,42)
Affolter’in –toplamda üç adet olan- modalite basamaklarından daha önce söz etmiştik. Bunları özel olarak belirtirsek:

· Birinci aşamada çocuk değişik sesler duyar ve buna tepki gösterir. Zamanla farklı sesleri (yabancı ve tanıdık sesleri) ayırt eder ve yakınlarının seslerini tanımaya başlar.

· İkinci aşamada çocuk değişik sesleri tanır, objeleri görür ve bunların dokunulabilir, kavranabilir, tutulabilir olduğunu öğrenir. Ardından ısrarla bunlara yönelir ve dokunmaya yakalamaya çalışır.

· Üçüncü aşamada çocuk sesleri öğrenmiş, objeleri görmüş ve onlara dokunmuştur. Bu eylemleri beyne kaydetmiştir. Kayıtlar art arda sürmektedir. Eylemlerin tekrar durumunda, beyne kaydedilen bu eylemler adlandırılır. Çocuk bu dönemde sesler çıkarır ve konuşmaya başlar (Piaget 1975; Dornes 1996, 43; Zimmer 1995,51)

Duyu organları ile beyin arasındaki bağlantıya dayanan idrak etme, görme, algılama, tepki gösterme sürecinde özet olarak şu süreç tekrarlanır: Duyu organları aracılığıyla çevreden değişik uyarıların alınması ve bunların beyin merkezine gönderilmesi. Alınan bu duyuların ya da uyaranların beynin sensorik (duyu organlarıyla ilgili) merkezine kaydedilmesi ve daha önce alınan uyaranlarla karşılaştırılması. Ardından sensorik merkezdeki tek tek uyaranların koordinasyonunun sağlanması. Daha önce alınan tüm uyaran-bilgilerin sistematikleştirilmesi. Ardından uyaranlara tepki verilmesi, yani aksiyon-reaksiyon sürecindeki tepkilerin bir sistem dahilinde olması ve kontrol edilmesi.

Olması gereken, kulağın, esen rüzgarın hızını, farklı tonlardaki sesleri, değişik frekanslardaki gürültüleri ayırt ve idrak etmesidir. Aynı şekilde, bir meyvenin elle yoklanarak, burunla koklanarak, gözle görülerek ve ağızla tadılarak idrak edilmesidir. Bu bağlamda vurgulanması gereken bir başka nokta da, çocuğun kaba ve ince motor gelişiminde fizyolojik bir engelin olup olmadığı, konuşmak için öz güveninin oluşup oluşmadığı, korku ve kaygı yaşayıp yaşamadığı gibi farklı boyutların da bilinmesi gerekliliğidir.

Örneğin, çocuk yere dökülen kibrit çöplerini toplayabiliyor mu? Tenis toplarını bir kutunun içine yerleştirebiliyor mu? Ya da 200cm boyunda 10cm eninde bir halı parçası üzerinde ileri doğru yürüyebiliyor mu? 80cm boyunda bir oklavayı bıraktığınızda yere düşmeden havada yakalayabiliyor mu? Daha bütünlüklü bir örnek verirsek; Yere yatay olan bir ağaç gövdesi üzerinde yürüyebiliyor mu; yürürken dengesini koruyabiliyor mu; kaslarını geriyor mu; kollarını yan tarafa açıyor mu; ağacın gövdesi ıslak mı, kuru mu; pürüzlü mü, kaygan mı algılıyor mu? Bu işleri yaparken aynı anda çevresindeki sesleri duyabiliyor mu?

Görüldüğü gibi, bir eylemde duyuların topyekun aktivitesi söz konusudur. Bir duyu organı görev yaparken diğer duyu organı beklemez. Her duyu kendi görevini yapar, daha doğrusu yapması gerekir. Bir duyu organı görevini yapamazsa problem başlamış demektir.

Konuşma ve öğrenme işte bu duyuların tam olarak görevlerini yapmasına bağlıdır.

Bir sandalye dört ayakla tutturulmuş bir tahta parçası değildir. Bir sandalye artık bir sandalyedir. Yani önemli olan onu bir bütün olarak algılamak ve sandalye olduğunu idrak etmektir. Çevremizi tek bir duyuyla değil, bütün duyu organlarının katkılarıyla algılarız. Algılama ve idrak; çevreyi görmek, işitmek, dokunmak, onunla yaşamak, hissetmek vb. sonunda ortaya çıkan bir toplu üretim sürecidir. Bu sürece öğrenme diyebiliriz. Öğrenme olmadan konuşma olmaz, zira konuşma öğrenilmiş bir davranış biçimi ve iletişim aracıdır.
 
İdrak Geriliğinin Nedenleri

İdrak geriliğinin sebebini, duyu organlarının kendinde aramak yerine, duyular aracılığıyla gelen uyaranların seçiminde, iletiminde, işleve konulma ve koordinasyon süreçlerinde aramak gerekir. (Kiphard 1963,66) Kiphard, konuşma problemleriyle ilgili iki nedenden söz eder. Dışarıdan seslerin alınmasında ya da sözlü ifadede geriliğin, çevresel nedenlerden ve beyin merkezli nedenlerden kaynaklanabileceğini belirtir. İlki; orta veya iç kulaktaki problemlere dayanırken; ikincisi tamamıyla beyin merkezindeki lokalizasyonla bağlantılıdır. Öte yandan, beyne bağlı beyin fonksiyon geriliğiyle ilgili olarak şu nedenlerin algılama ve idrak geriliğine yol açtığı belirtilmektedir:

1. Prenatal nedenler: Doğum öncesi nedenler. Hamilelik döneminde annenin enfeksiyonel rahatsızlığı, alkol, ağır yan etkili ilaç kullanımı vb.

2. Perinatal nedenler: Doğum anında oluşan komplikasyonlar. Oksijen zehirlenmeleri, doğum anındaki gecikmeler vb.

3. Postnatal nedenler: Doğumdan sonra, çocukluk döneminde geçirilen ateşli hastalıklar vb etkenler, beyin-duyu organları işlevinde geriliğe neden gösterilmektedir.

Başka bir neden de çevresel etkenlere dayanmaktadır. Çocuğun yetiştiği aile ortamı ve sosyal çevre, duyu organlarının gelişmesinde önemli rol oynar. Aslında tek bir duyu organına bağlı bir gerilik yoktur. Eğer bir duyu organında sorun varsa, bu doğal olarak diğer duyuları da etkiler. Zira daha önce belirtildiği gibi duyular topyekûn çalışan bir sistemi ifade ederler.
Ayres (1984,96) idrak geriliğine şu sistematik yapılanmayı getirir:

· Taktil savunma/Dokunmaya tepki

· Denge sağlama sistemindeki rahatsızlıklar

· Görme, işitme ve konuşma sistemindeki rahatsızlıklar

· Apraksiye* dayalı rahatsızlıklar

Taktil Savunmada, duyarsızlık ve aşırı duyarlılık diye iki noktaya dikkat çekmek gerekir. Çocuklar bazen düşerler, bir yere çarparlar, kendi derilerini kaşıyarak ya da çizerek yaralarlar ama fazla acı hissetmezler. Buna karşı, bazı çocuklar kendilerine dokunulmasına izin vermezler, elbiselerden bile rahatsızlık duyarlar. Yalın ayak çimde ya da kumda yürümek istemezler. Çünkü her şey bu çocuklarda kaşıntı yaratır. Çamurdan kaçarlar, yapışkan şeylerden uzak durur, boyalı şeylere el süremezler. Hatta bazı çocuklar kucağa gelmez, saçlarına dokunulmasına tahammül gösteremezler (Ayres 1984,153)

Bazı çocuklar kendi bedenlerinin ölçüsünü ve sınırını bilemedikleri için güçlerini dengeleyemezler. Bir kalemi bile eğreti tutarlar. Bir çizgiyi bile çizemezler. Hareket halindeyken aniden beden kontrolünü sağlayıp duramazlar. Parmaklarını bilinçli şekilde hareket ettiremezler. Kısaca, kaba ve ince motor eylemlerinde kendi bedenlerine hükmedemezler (Kesper, Hottinger 1992,58)

Bedenini kullanmada ya da gücünü kontrol etmede zafiyet gösteren bu tür çocukların yanı sıra, dengesini sağlayamayan çocuklar da mevcuttur. Denge sağlamada iki gruptan söz edebiliriz. Bir grupta dönme, tırmanma, inme ve çıkma eylemlerinde baş dönmesi ve düşme olaylarıyla karşılaşılırken; bazıları dönme, hızlanma, inip-çıkmadan usanmazlar. Bu kategorideki çocuklarda en belirgin özellik, sol ve sağ tarafın karıştırılması, yani yön sorununun mevcut olmasıdır.

Duyulara dayalı problemler, idrak ve algılama geriliği olarak kendini gösterir. Bu gerilik, öğrenme güçlüğünden konuşma geriliğine kadar, gelişme sürecinin tüm boyutlarında, bedensel ve zihinsel olarak kendini gösterir.

Bu çocuklar evde, okulda yaşıtları arasında yer bulamazlar. Sürekli itilip-kakılırlar. Çok fazla ceza görürler, kısacası mutsuz çocuklardır. Bu alanda yapılan “problem tanıları” genelde yanlış yapılır, bu sebeple doğru yolu bulmak çok zaman alır, hatta bazen yanlış tanılara dayalı yanlış eğitim programları uygulanır ve beklenen sonuçlar alınmaz.

Burada çocuğun dokunma, denge, gücünü ve bedenini kullanma duyularına (bunlar genelde ihmal edilen ya da yok sayılan duyu organlarıdır.) dayalı bir çalışma yapılması gerekir. Ancak bu, görme ve işitme duyularının ihmal edilmesi anlamına gelmemelidir. Çocuğun kendini ve çevresini keşfetmesini sağlayacak çalışmalara ağırlık vermek gerekir.


Çocuğu izlerken Nelere Bakmalıyız

Görmenin İdrak Edilmesi: Çocuk oyun anında, hareket anında, renk ayrımı, büyük-küçük ayrımı yapabiliyor mu? Çocuğa dışarıdan optik sinyaller verilerek bu ayrımı yapıp yapamadığı ölçülebilir.

İşitmenin idrak Edilmesi: Çocuğa oyun anında akustik sinyaller verilerek, arka planda süren gürültünün kaynağını tespit etmesi ve gürültünün çeşitlerini ayırt etmesi istenir.

Dokunmanın İdrak Edilmesi: Dokunmaya nasıl tepki veriyor? Aşırı duyarlı ya da duyarsız bir durumda mı? Ağrıyı hissediyor mu? Masaj oyunlarına nasıl tepki veriyor?

Gücün-Bedenin Kullanımının İdrak Edilmesi: Derinlik-yükseklik farkını görebiliyor mu? Kaslarını kullanırken gücünü hangi oranda ortaya koyuyor. Bir oyun anında ani duruş ve kalkışlar yapabiliyor mu? Hareket halindeyken kendini yönlendirebiliyor mu?

Dengenin İdrak Edilmesi: Düz bir alanda denge sağlayabiliyor mu? Yüksek bir alanda yürüyebiliyor mu, oturup kalkarken sallanıyor mu? Bir döner koltukta döndürüldüğünde tepkisi nasıl? Düz bir kalas ya da bir çizgi üzerinde yürüyebiliyor mu?

Ellerini Kullanma Becerisi: Elle yakalama, tutma bir nesneyi sol elden sağa, sağ elden sola verme, el-göz koordinasyonu var mı?

Kaba Motor Beceresi: Kol ve ayak koordinasyonu, tıkanmadaki davranışı nasıl? Sıçramada kendi ağırlığını kontrol edebiliyor mu?

Yön Belirleme Beceresi: Belli bir taraf baskın mı, tercih ettiği bir taraf (sağ veya sol) var mı? Bu noktalara yönelik gözlemler yapılırken çocuğun durumunu saptamak için yüz ifadesine dikkat etmek gerekir. Mimikler, yüz ifadesi, bakışlar, kafa şekli ve duruşu önemli göstergelerdir.
 
Karanlık Adaptasyonu

Genelde ışıklı bir yerden karanlık bir mekâna girildiğinde hiçbir şey fark edilmez. Bu yöntem çocuklarda denenebilir. Ayrıca, karanlık odada bir göz kapalı bir göz açıkken ışık yakılır, ışık yandıktan birkaç saniye sonra, kapalı olan göz açılır. Daha önce odadaki nesneler bulanık görünürken, iki göz açıldığında görüntü berraklaşacaktır.

El-Göz Koordinasyonu

· Bir masanın ya da boş bir alandaki orta yükseklikteki bir duvarın üzerine birden fazla boş kutu dizilir. Çocuk orta uzaklıkta bir mesafeden teniz topları atarak boş kutulara isabet ettirmeye çalışır.

· Odanın ortasına bir karton kutu ya da bir boş kova koyulur. Çocuk elindeki küçük topları uzaktan bunların içine atmaya çalışır.

· Odanın orta yerine ya da dışarıdaki bir ağaç dalına bir otomobil lastiği asılır. Çocuk elindeki topları atarak lastiğin ortasından geçirmeye çalışır.

· Bahçenin orta yerine küçük bir çukur açılır. Çocuk orta büyüklükteki bilyeleri tek tek atarak çukura sokmaya çalışır.

· Odanın bir yerine ya da dışarıya renkli lobutlar dizilir. Çocuk elindeki toplarla lobutlara isabet ettirmeye çalışır.

· Duvara bir daire ya da bir hayvan (kedi, at horoz vb.) resmi çizilir. Çocuk elindeki toplarla şekle isabet ettirmeye çalışır.

· Bir sandalye ters çevrilir diğer sandalyenin üzerine oturtulur. Bu sandalyenin ayakları havada kalır. Sandalye ayakları arasından toplarla atış yapılır. Topun sandalyenin ayaklarına çarpmamasına dikkat edilir.

 
İşitme

İşitme duyusunun reaktive edilmesi için farklı egzersizlerden yararlanmak mümkündür. Örneğin, bir rock konserinden kayıtlar yapılır. Ya da hava kompresörünün çıkardığı gürültüler teybe kaydedilir ve bu sesler değişik frekanslarda çocuğa dinletilir. Bu örnekler çoğaltabiliriz. Tren sesi, araba sesi, su ve rüzgar sesleri de kayıt edilerek çocuğa dinlettirilir. Aslında çocuğun tanıdığı ve aşina olduğu sesler de (örneğin, ana babasının sesleri) çocuğa farklı frekanslarda dinlettirilebilir. Sesin ve görsel ipuçlarının bir arada olması daha çok işe yarar. Örneğin eski baraj şelalesindeki su sesi, bir tren sesi, ormandaki yaprak ya da rüzgar sesi, bizzat sesin çıktığı kaynakta, gözle görülerek işitilirse daha bütünlüklü bir adım olur. Bunun için şu faaliyetleri örnek olarak verebiliriz:

· Balonların içine birkaç nohut ya da fasulye tanesi yerleştiriniz. Ya da küçük, ses çıkaran, çıngırak türü bir oyuncak koyunuz. Sonra balonları şişirip sallayın. Değişik sesler çıkacak ve balonlar havada uçamadığı için daha iyi sonuç verecektir.

· Şeffaf plastik bir boru (yumuşak, eğilip bükülebilir olması tercih edilir) alınız. Bu borunun bir ucundan renkli bilyeler attırınız. Çocuk bilyelerin boru içindeki hareketini ve çıkardığı sesleri idrak etmeye çalışacaktır. Aynısını şeffaf bir su borusu ile de yapabilirsiniz. Su musluktan açılır, çocuk hortumun içinde suyun akışını izleyecek ve diğer yandan suyun aktığını görecektir. Sonra suyu kesiniz ve aynı işlemi baştan tekrar ediniz.

· Elinize elektrik süpürgesi hortumu şeklinde bir hortum alınız. Bir tarafını çocuğun kulağına tutturunuz. Diğer tarafını ağzınıza koyup bazı sesler ve sözcükler fısıldayınız. Bunu birkaç kez yaptıktan sonra çocuğa yaptırabilirsiniz. İkinci adımda, hortumun bir ucunu kendi kulağınıza diğer ucunu da ağzınıza koyarak konuştuğunuzu kendiniz dinleyiniz ve çocuğun bunu gözlemlemesine fırsat veriniz. Ardından aynı şeyi çocukta deneyiniz.

Dokunma

· Yere sert-yumuşak, sıcak-soğuk organik-inorganik vb şeyler koyun. “Oyun gereği göremeyen” bir çocuğu, gözü bağlı olarak buradan yalın ayak yürüterek geçirin. Çocuğa sonradan neler hissettiğini, yol üstünde hangi şeylerin olduğunu sorun. Sonra da bakması ve tahminini kontrol etmesini sağlayın.

· Bir karton kutunun bir tarafında, küçük bir elin gireceği kadar bir delik açın. Bir çocuk buradan içeriye bir şey atsın. Diğerleri eliyle dokunarak içerdeki objenin ne olduğunu tahmin etmeye çalışsın. Kim önce tahmin ederse, bu kez karton kutuya o yeni bir madde atsın.

· Üç değişik kaba sıcak-ılık-soğuk su koyun. Çocuk önce sol elini sıcak suya, sonra sağ elini soğuk suya soksun ve soğuk sıcak farkını idrak etsin. Ardından her iki elini birden ılık suya soksun. Sonra da sol eliyle soğuk, sağ eliyle sıcak suyu hissetsin.

· Bir küçük karton kutunun içine ceviz, çakıl,fındık,fasulye,bilye,kestane vb doldurulur ve çocuktan dokunarak bunların ne olduğunu tahmin etmesi istenir. Ya da bu nesneler küçük bir bez torbaya konur ve çocuktan elle yoklayarak istenen nesneyi vermesi istenir.

· Bir yere saman, bir parça halı, seramik, talaş, kum vb şeyler yan yana serilir ve çocuk yalın ayak bunların üzerinden yürütülür. Farklılıkları idrak etmesi sağlanır. Burada değişik materyaller kullanılabilir.

 
Gücün ve Kasların Kullanımı

Diğer duyularda uyaran çevreden gelirken, bu duyuda içerde gelir. Dokunma ve gücünü kullanma arasında kullanma arasında sıkı bir ilişki vardır. (Stadler, Seeger, Raeithel 1975,105) Bir objenin ağır ya da hafif, sert ya da yumuşak olduğunu ancak belli bir hareket sonucu anlarız. Duyuların ortak çalıştığını daha önce görmüştük. Hatta Ayres (1984), dokunma, bedenini ya da gücünü kullanma ve denge sağlama duyularının insanlığın gelişiminde temel duyular olduğunu belirtir. Bu alana örnek faaliyetler olarak şunları verebiliriz:

· Üç adet boş kutu alınır. Her kutuya değişik maddeler konur. Bir tanesi boş bırakılır. Kutuların içine kağıt, pamuk, kum vb. doldurulur. Çocuk kutuların ağırlığını, doluluğunu saptamaya çalışır. Sallarken boş kutudan da kum ve pamukla doldurulmuş kutulardan da hiç ses çıkmamalıdır. Buradaki ama çocuğun aynı görünen kutuları alarak, bazılarının neden diğerlerinden daha ağır ya da daha hafif olduğunu idrak etmesini sağlamaktır.

· Çocuklar müziğin ritmine uymuş dans ederken, müzik aniden kesilir. Herkes bulunduğu yerde kalakalır ve yeniden müzik çalıncaya kadar bekler. Ardından müzik çalar ve dans devam eder.

· Çocuk hava yatağı üstüne yatar. Yatağa hava pompalanır. İyice dolunca aniden havası boşaltılır ve yatağın üzerinde sırt üstü yatan çocuk yere yapışır. Aynı işlem tekrarlanır.

· Yere paralel ve yerden 50-60cm yükseklikte bir kalas uzatılır. Çocuklar bunun üzerinde yürür Bazen iki çocukla birden kalas üzerinde yürüme egzersizleri yapılır. Örneğin çocukların her biri bir taraftan ortaya doğru yürümeye başlar. Kalasın orta noktasına geldiklerinde, birbirlerine tutunarak (trafikte olduğu gibi) birbirlerini geçerler ve sağdan ya da soldan (düşmeden) yollarına devam ederler.

Koku Alma

· Odanın bir köşesine güçlü koku yayan bir parfüm ya da benzer bir şey konur. Çocuk önce kokuyu alır. Sonra dört ayağı üstünde köpek taklidi yaparak kokunun çıkış noktasını aramaya başlar. Ve bulunca ödül alır.

· Bahçeden çeşitli taze baharatlar alınıp, incelenir. Baharatların yaprağı parmakların arasında ezilir ve çocuğa koklatılır. Bu kokulara soğan ve sarımsak da eklenebilir.

KAYNAKLAR

Affolter, F., 1975 “Wahrnehmungsprozesse, deren Störung Und Auswirkung auf die Schulleistung, insbesondere Lesen und Schreiben”, Zeitschrift für Kinder-und Jugendpsychiatrie und Psychotherapie, 3.

Ayres, A.J., 1984, Bausteine der kindlichen Entwicklung, Berlin.

Dornes, M., 1996, Der kompetente Säugling. Die präverbale Entwicklung des Menschen, Frankfurt.

Kesper, K. Ve C. Hottinger, 1992, Mototherapie bei Sensorichen Integrationsstörungen, Münih.

Kiphard, E.J., 1983 Mototherapie, 1. Ve 2. Cilti Dortmund.

Oldbrich, I., 1989, Auditive Wahrnehmung und Sprache, Verl. Modernes Lernen, Dortmund.

Piaget, J., 1978, Theorien und Methoden der modernen Erziehung, Frankfurt am Main, Frankfurt.

Piaget. J., 1975, Das erwachsen der Ingelligenz beim kinde, Klett Verlag, Stuttgart.

Schilling, F., 1981, “Gryndlagen der Motopädagogik”, A Clauss (der.) Förderung entwicklungsgefährdeter und behinderter heranwachsender içinde, Erlangen.

Schilling, F., 1986, “Ansätze zu einer Konzetion der Mototherapie”, Motorik, 9, 59-67.

Stadleri M., F. Seeger ve A. Raeithel, 1975, Psychologie der Wahrnehmung, Münih.

Zimmer, R., 1999, Handbuch der Psychomotoric, Freiburg.

Zimmer, R., 1995, Handbuch der Sinneswahrnehmung, Freiburg.



Bu Makale, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Dergisi SAPIENS Yıl.3 Sayı.9'da Bahar-2007 'de yayımlanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder