8 Haziran 2015 Pazartesi

Reggio Emilia Yaklaşımı

 
REGGIO EMILIA YAKLAŞIMI

1970 yıllarında İtalya’da hükûmet belediyelere okul öncesi eğitiminin yaygınlaştırılması amacı ile kreş ve anaokulları açma ve yürütme talimatını vermiştir. Bu yetkiye dayanarak belediye çeşitli üniversitelerden bilim adamları ile iş birliği yaparak Reggio Emilia adında bir okul öncesi eğitim projesi başlatmıştır.  Reggio Emilia projesi mevcut  okul öncesi kurumlarında reform yapmayı ve bu kurumları güncelleştirmeyi, ayrıca yeni anlayışa göre birçok okul öncesi eğitim kurumu açmayı ve orijinal eğitim metotlarını bu kurumlarda uygulamayı hedeflemiştir. Proje ekibi 1 başkan, başkan yardımcıları ve beş asistandan oluşmaktadır. Ayrıca birçok üniversiteden fizik, sanat tarihi, psikoloji ve pedagoji gibi alanlarda uzman bilim adamları da danışman olarak görev yapmaktadır. Bir asistan rehberliğinde birden fazla anaokulundan sorumlu ekipler bulunmaktadır. Ekiplerde asistanla birlikte, özel eğitimci ve doktor bulunmaktadır. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimi ve aileler ile iş birliğinin sağlanması da uzman eğitimcinin görevleri arasında yer almaktadır.

Reggio Emilia projesinin çocuk yetiştirmedeki amacı şu şekilde belirlenmiştir: Büyüme sürecinde çocuk, gelişimini engelleyen bir “duvar”la karşı karşıyadır. Basmakalıp, eski ve katı kurallar, güncelliğini yitirmiş kavramlar, yetişkinlerce benimsenmiş ancak anlaşılması, kavranması zor ve geçerliliğini kaybetmiş davranış ve tutumlar, geleneksel eğitim metotları bu “duvar”ı oluşturmaktadır. Gelişim sürecinde çocuk önce yaşayan toplumdaki yeni kültürel değerler ve rolleri öğrenmesi için desteklenmelidir. Daha sonra çocuk, gelişimini engelleyen ve eski değer yargılarından oluşan “duvar”la karşılaştığında bu “duvar”ı kendi kendine aşmayı başarmalıdır.Çocuk eğitimindeki amaç çocuğun kendi kendine yeterli hâle gelmesi ve karşılaştığı engellerle başa çıkmasıdır. Bu amaca ulaşmak için şu koşullar yerine getirilmelidir:

1. Çocuğun gelişiminde birçok probleme sebep olan mevcut pedagojik, toplumsal ve kültürel politikanın çocuk üzerindeki örseleyici etkisi engellenmelidir.


2. Gözlem, işitme, bellek, imge, sebep bulma, kavramsallaştırma ve daha birçok zihinsel süreç yardımı ile çocukların kendi fiziksel ve sosyal çevrelerinin etkilerine ve yetişkinlerin baskılarına karşı koyabilecek şekilde kapasitelerini kullanmalarını sağlamak gerekir.

3. Çocuklara kendini ifade etme, dünyayı değerlendirme özgürlüğü tanınmalı ve özerklik teşvik edilmelidir.

4. Çocukların özgürlük, merak ve imgelerini teşvik etmek için öğrenme ve bilgi edinme sürecinde onlara fırsatlar sağlanmalıdır.

5. Bilgi edinme ve yorumlamak için imgenin gelişmesi gerekir. Yaratıcılık ve zihinsel etkinliklerin birlikte gelişmesi ve bütünleşmesi için bütün sanat dalları kadar bilim de temel olarak alınmalıdır.

6. Derinlemesine düşünme, yorum yapma, nesneler ve olaylar hakkında özümsemeler yapabilmesi amacıyla, çocuğun hem potansiyelini hem kapasitesini kullanması için onun aktif olmasını sağlamak gerekir.

Özetlemek gerekirse, çocuğun gelişimini ve yaratıcılığını engelleyen kalıplaşmış, katı, geçerliliğini yitirmiş değer yargıları ve geleneksel eğitim metotlarına karşı koyması için aktif, bağımsız, yaratıcı, gözlemci ve zihinsel potansiyelini kullanabilen bireyler olarak yetiştirilmesi gerekir.

Projede çocuğun gelişimine genetik, yapıcı ve ekolojik bir yaklaşımla bakılmaktadır. Bu özgür ortam içerisinde çocuklar yalnız başlarına, akranları ile ve yetişkinlerle birlikte yaşadığı deneyimler sayesinde anlama, öğrenme ve bilmenin zevkini tadacaklardır. Bu yaşantılar yolu ile yetişkinler de çocuklarla birlikte oynamanın, konuşmanın, düşünmenin ve bilinmeyenleri birlikte keşfetmenin zevkini yaşayacaklardır.

Çocuklar bilgi edinmede oyun, gözlem ve duyularını kullanırlar. Bu süreç içerisinde çocuklar hem kendilerini, hem birbirlerini tanımaya, dünyanın nasıl işlediğini anlamaya çalışırlar.

Çocuklar bilgileri organize etmek için ipuçlarından yararlanır, var olan açıklamalardan hareket ederler ve çevre ile etkileşimde bulunurlar, böylece deneyim kazanırlar.

Çocukların öğrenme sırasında kullandıkları en önemli mekanizmalardan birisi de algıdır. Algı imgeyi akılda tutma, belirli ilişkilerin farkında olma yeteneğidir. Çocuk bir nesne ile karşı karşıya geldiğinde onu algılamak için duyularını kullanır ve onu temsil eder. Böylece nesneyi istediği bir formla ya da dille yeniden ifade eder ve bu yolla nesneyi ve özelliklerini öğrenir. Ancak çocuğun gözleri ve beyni nesnelerdeki devam eden ve değişen ilişkileri algılamak ve yeni ilişkileri keşfetmek için yardım ister. Bu bakımdan yetişkinlerin rolü çok önemlidir.

Çocuğun öğrenme ve bilgi edinmesinde zihinsel kapasitesini kullanabilmesi de önemlidir. Zihinsel gelişimde genlerin etkisi inkâr edilmemektedir. Bununla birlikte beynin genler tarafından hapsedilip onu engellediğine inanılmamaktadır. Bu nedenle zekânın çevre ile etkileşiminde bulunduğu oranda geliştiği fikri savunulmaktadır.

Reggio Emilia programında problem çözme, yaratıcı düşünme ve araştırmayı  içeren birçok fırsatlar sunulmaktadır (New, 1993). Reggio Emilia projesinde ortam çok büyük önem taşımaktadır. Reggio okullarında duyarlılıkla estetik biçimde hazırlanmış ortamlar bulunur. Loris Malaguzzi ortamın; çocuğun farklı yaştaki kişiler arasında ilişki kurması, hoş bir çevre yaratması, değişimler, etkinlikler ve alternatifler  sunması, sosyo-etkin-bilişsel öğrenmenin gelişmesi için potansiyel sağlaması açısından önemini vurgulamıştır (Saltz,1997).

Reggio Emilia okullarında ortam için “öğrenmenin” kendisi şeklinde ifadeler kullanılmaktadır.  Ancak, sadece fiziksel çevrenin değil sosyal çevrenin de önemli olduğu belirtilmiştir (New, 1989, Veale, 1992).

Reggio Emilia’da her okulda sınıf içinde bir mini atölye vardır, bir de büyük atölye bulunmaktadır. Atölyeler çok çeşitli materyal ve kaynakla doludur (Palestis, 1994). Atölyelerde bu araçlar sadece raflarda sergilenmez, belirli projeler için çalışmalar yapılır (Borgia, 1991).

Reggio okullarında dikkati çeken diğer bir özellik de proje konularına uygun olarak ortamın düzenlenmesidir. Örneğin, girişte yer alan üçgen çatı biçiminde düzenlenmiş aynalar, konveks ve konkav aynalar çocuğun kendisini değişik açılardan ve değişik durumlarda gözlemesini sağlamakta ve çocuğu düşünmeye yöneltmektedir (New, 1993). Reggio Emilia yaklaşımının en önemli özelliği öğretmenlerin “öğrenen” olarak görülmesidir (New, 1993).

Çocuğun çevre ile iletişim kurmada kullandığı araç ise dildir. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak kullandığı dilin zenginliği sayesinde kendini ifade etme ayrıcalığına sahiptir. Her çocuğun büyümeye, bireysel bir varlık olmaya ve kendini serbestçe ifade etmeye hakkı vardır. Ancak, günümüzde kullanılan dil, kuvvetli hayal gücüne dayanan süreçler yerine kısır ve karşılıklı alışverişe dayanan taklidî mekanizmalar yolu ile çocuklara empoze edilmektedir. Bu durum çocukların kendilerini ifade etme olanaklarını sınırlamaktadır.

Çocukların çevre ile etkileşiminde önemli hedeflerden birisi de görsel eğitimdir. Görsel eğitim bağımlılık ve günümüzde çocuklar arasında çok yaygın olarak gözlenen pasif algıdan kurtulmada değil aynı zamanda rasyonel, imgesel ve üretici düşünmenin gelişimine de yardımcı olur.

Reggio programlarında duyu organları ile materyallerin, şekillerin ve renklerin bilinmeyen özelliklerini keşfetmeleri için çocuklara özgür bir ortam sağlanmalıdır. Bu özgür ortam içerisinde çocuklar yalnız başlarına, akranları ve yetişkinlerle birlikte yaşadığı deneyimler sayesinde anlama, öğrenme ve bilmenin zevkini tadar. Bu yaşantılar yolu ile yetişkinler de çocuklarla birlikte oynamanın, konuşmanın, düşünmenin ve bilinmeyenleri birlikte keşfetmenin zevkini yaşarlar. Çocuklar bilgi edinmede oyun, gözlem ve duygularını kullanırlar, bilgilerini organize etmek için ipuçlarından yararlanır, var olan açıklamalardan hareket ederler ve çevreyle etkileşimde bulunurlar, böylece deneyim kazanırlar. Çocukların öğrenme sırasında en çok kullandıkları mekanizmalardan biri de algıdır. Çocuk bir nesne ile karşı karşıya geldiğinde onu algılamak için duyularını kullanır ve onu temsil eder. Böylece nesneyi istediği bir formla ya da dille yeniden ifade eder ve bu yolla nesneyi ve özelliklerini öğrenir (New, 1993).

Yaratıcı ve üretici düşünmenin gelişiminde imgenin çok önemli yeri vardır. Aslında çocukların imge dünyası, sanatçılar   ve bilim adamları gibi zengin ve geniştir. Ancak her gün her çocuk televizyon karşısında genellikle çizgi filmleri  seyretmekle saatler geçirir. Bu yolla çocuklara verilen zarar bir nükleer savaş tehlikesinden daha fazladır. Çocuklara hiçbir zaman etkisi yok edilemeyecek zarar, imgelerinin kirletilmesi, zehirlenmesi ve yok olmaya başlamasıdır. Eğitimle ilgilenen bütün kişilerin bu vahşet ve şiddet propagandası konusunda dikkatli olmaları gerekir. Günümüzde çocukları imgelerini kullanmaya yönelten Reggio Emilia gibi çok az sayıda okul bulunmaktadır.

Reggio Emilia’da  programlar ileri derecede yapılandırılmamıştır. Öğretmenler genel olarak proje ve etkinlikleri yönlendirecek hipotezleri ve genel amaçları belirlemekte ve sonuç olarak gerekli hazırlıkları yapmaktadır. Programda strateji sürekli araştırma üzerine kurulmuştur (Palestis, 1994).

Reggio Emilia öğretmenleri, çocukların yakın gözlem güçlerini “hayatta resim çizmelerini” sağlayacak fırsatlar sunarak güçlendirirler. Burada amaç kopyalamak değildir. Çocuklardan önce gelincik hakkında kendi fikirlerini çizmeleri istenir. Sonra gerçek gelincikleri görmek için tarlalara gidilir. Orada çiçekleri yakından gözlemleme olanağı bulurlar, onları yerlerinde çizerler ve daha sonra gezi öncesi resimlerle bu sonuçları karşılaştırırlar. Bu süreç, gözlemleme güçlerini ve  dünyanın güzelliğini takdir etmelerini büyük ölçüde etkiler (Hendrick, 1997). Reggio Emilia yaklaşımı çocukların ve yetişkinlerin birlikte geliştirdikleri ilgi ve sorunları tartışma ile ortaya çıkan akışkan, genelleyici ve dinamik bir programdır (Hendrick, 1997).

Reggio Emilia’da uygulanan proje yaklaşımına dayanan okul öncesi eğitim programları gelişimsel hedefleri temel alarak konuların derinlemesine incelenmesini sağlamakta; böylece bütünleştirilmiş etkinliklerle, konuların araç olarak kullanılmasının en güzel örneklerini sunmaktadır. Bu tür programlarda Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 36-72 Aylık Çocuklar İçin Hazırlanan Okul Öncesi Eğitim Programında (2002)olduğu gibi gelişimsel hedeflere ve davranışlara yer verilerek, konu merkezli programlar yerine, hedeflere ulaşmada konuların aracı olarak kullanılması ve etkinliklerin birbiriyle bütünleştirildiği eğitim programlarının planlanması esas alınmaktadır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder