BESİNLERİN SEÇİLMESİ VE SATIN ALINMASINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Besin gruplarında verilen porsiyonlar yetişkinlere göredir. Çocuk porsiyonları daha az olacaktır. Ancak süt grubundaki besinler, büyüme çağındakiler için çok önemlidir. Çocuk ve gençlerin süt ve ürünlerine olan gereksinmeleri yetişkinlerinkinden fazladır. Bu nedenle, gazoz ve kolalı içecekler satın almak yerine, çocuklarımızı süt, ayran gibi içecekleri tüketmeye alıştırmalıyız, teşvik etmeliyiz.
· Çiğ sütten yapılan taze peynir veya lor tüketilmesi sakıncalıdır. Bu tür ürünleri satın alırsak; ishal, verem, ’brucellosis’, tifo ve kolera gibi bir çok mikrobik hastalığa evimizin kapısını açmış oluruz.
· Et grubundaki besinler diğer gruptakilerden daha pahalıdır. Eğer bütçemiz sınırlıysa, bu gruptaki besinlerin daha ekonomik olanlarını seçebiliriz. Kıyma ve bonfilenin besin değeri aynıdır ama kıyma daha ucuzdur. Yumurta, en yüksek kaliteli proteine sahip olan besindir ama fiyatı ete göre daha uygundur. Hamsi, istavrit gibi balıklar mevsimlerinde ucuzdur ama besleyici değerleri pahalı balıklardan farklı değildir. Kurubaklagiller; tahıllarla beraber yendiğinde, öğünün protein kalitesi etinkine yaklaşır.
· Karaciğer vitamin ve minerallerin en iyi deposudur. Ancak, karaciğer, vitamin ve minerallerin yanında, toksinlerin de biriktiği bir organ olduğundan, haftada 1 porsiyondan fazlası tavsiye edilmez. Kuzunun ömrü danadan daha kısa olduğundan, toksin biriktirimi de daha azdır. Bu nedenle, kuzu ciğeri, dana ciğerine yeğlenmelidir.
· Ette kontrol damgası bulunmalı; yumurta, peynir ve yağ gibi besinler bilinen yerlerden alınmalıdır. Kalitesiz besinler sağlığımızı bozabilir.
· Seri tavuk üretimi yapan bazı firmalar, hayvan yemlerinin enerji düzeyini artırmak için, yemlere büyük restoranlardan artan yanmış yağları eklemektedirler. Yanan yağlar, kuvvetli kanser yapıcı maddeler içerdiğinden, bunun sonucunda tavukların bir kısmında kanserden ölüm gözlenmektedir. Bu maddeler, yağlarda bulunmasına rağmen, oksidasyona uğradıkları için suda çözünür hale geldiklerinden, kümes hayvanlarının kaslarına, oradan da bu hayvanları tüketen insanlara geçebilir. Bu nedenle, doğal ortamda doğal besinlerle yetişen tavuk ve hindiler daha güvenlidir.
· Rafine şeker yalnızca enerji verir başka hiç bir değeri yoktur. Üstelik diş çürümelerine neden olur. Sütlü, yumurtalı tatlılar, sadece un, şeker ve yağla yapılanlardan daha yararlıdır. Tatlı besinler içinde en değerlisi pekmezdir; enerji yanında, demir, kalsiyum ve B2 vitamininin de zengin kaynağıdır; kalp-damar ve kanserden korunmada yararlı bir antioksidan olan resveratrol içerir.
· Balın şifalı etkileri eskiden beri bilinmektedir; ancak etkin maddesinin ne olduğu henüz saptanamamıştır. Mikrop taşıma riskinden dolayı 1 yaşından küçük çocuklara tavsiye edilmez. Arı sütü, kanserden korur, inatçı kan trigliseritlerini düşürür, çocuklarda büyüme-gelişmeyi destekler, iştah açar. Ancak, piyasada taklitleri olduğundan güvenilir bir yerden satın alınmalıdır.
· Halk arasında, bazı meyve suları, jöle, puding ve şekerlemelerde kullanılan sitrik asitin (E330), kanser yaptığına dair yanlış bir kanı oluşturulmuştur. Sitrik asit; limon, portakal gibi meyvelerde doğal olarak bulunur. İnsan hücrelerinde enerji üretimi için varlığı şarttır. Bu güvenli katkı maddesinin, şimdiye kadar bilinen herhangi bir kanser destekleyici etkisi yoktur.
· Bazı katkı maddeleri, besinlere Gıda Tüzüğünde belirlenen sınırlar içinde eklenseler de, alerjik tepkimelere yol açabilir. Bunlar arasında çips, buyon ve hazır çorbalara katılan monosodyum glutamat (MSG) ile bazı şekerleme, puding, jöle, meşrubata katılan boya maddeleri, özellikle hassas çocuklarda etkilidir, hatta hiperaktivite ve benzeri davranış bozukluklarına neden olabilir. Bu nedenle, çocuğunuzda kaynağı bilinemiyen alerjiler, normalin üstünde hareketlilik veya konsantrasyon eksikliği varsa, katkı maddeli yiyecekleri diyetinden çıkartmanız yararlı olacaktır. Genelde, çocukları mümkün olduğu kadar katkısız, doğal besinlerle beslemek en doğrusudur.
· Genetik değişime uğratılan tohumlardan, böcek ve küf gibi zararlılara dayanıklı, bozulmaları daha geç olan, tat ve aromaları iyileştirilmiş meyve ve sebzeler yetiştirilebilmektedir. Ancak, piyasada satılan ürünlerin hangisin genetik uygulamaya uğratıldığını şu anda bilemiyoruz. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde üretilen ve Dünyaya pazarlanan soya fasulyesinin önemli bir kısmı genetik değişikliğe uğratılarak, soyanın yağ asitleri zeytin yağınınkine benzetilmektedir. Bu durumda, tüketici olarak, satın aldığımız soya yağının, elzem yağ asitlerinden mi zengin, yoksa zeytinyağında olduğu gibi tekli doymamış yağ asitlerinden mi zengin olduğunu bilemiyoruz.
· Pul biber, mısır, incir, fıstık, şam fıstık, ceviz gibi besinler uygun olmayan hasat, işleme ve depolama koşullarında küflenerek, aflatoksin gibi, karaciğer ve kemik iliği kanserleri riski yüksek zehirler (mikotoksinler) üretebilmektedir. Tüketici olarak, satın aldığımız besinlerin toksinli olup olmadıklarını anlamamız mümkün değildir. Gıda tüzüğümüzde, belli bir düzeyin üzerinde mikotoksin içeren besinlerin satışı yasaklanmakla birlikte, kontrolü zordur. Bu tür besinleri, toksin kontrolu yaptığını bildiğimiz firmalardan satın almaya özen gösterirsek, üreticiler de hasat/işleme/depolama aşamalarında daha titiz davranmak zorunda kalacaklardır.
· Besinleri satın alırken tüketici haklarımızı korumalıyız ve kullanmalıyız. Ürün etiketlerini incelemeli, tarihi geçmiş veya bozuk çıkan ürünleri, firmaya iade etmeliyiz. Sorun çıkartılırsa, ilgili sağlık kuruluşuna ve Tüketiciyi Koruma Derneğine bildirmeliyiz.
MİLLİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder