10 Temmuz 2015 Cuma

OTİZMİN TARİHÇESİ

 


OTİZMİN TARİHÇESİ


Otizm, ilk olarak 1943 yılında Amerikalı çocuk psikiyatrisi Leo Kanner tarafından “Erken Çocukluk Otizmi” olarak adlandırılmıştır.(Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002). 
   
 Kanner'a göre otistik çocuklar;
     * Kendine yöneltilen sözel ifadeleri sıklıkla aynı şekilde tekrar eden, "ben" yerine "sen" gibi şahıs zamirlerini ters kullanan, ekolalisi ve gecikmiş dil gelişimi olan,
     * Çok iyi bir belleğe sahip olan,
     * Kendiliğinden başlattığı davranışları sınırlı oranda bulunan,
     * Stereotip hareketleri bulunan ya da belli hareketlere aşırı bağlılık gösteren,
     * Aynılığı koruma isteği olan,
     * İnsanlarla ilişki kurmada zorluk çeken,
     * Cansız nesne veya resimleri tercih eden, çocuklardır.(www.tarsusram.com)

Aynı yıllarda Avusturyalı çocuk psikiyatrı Hans ASPERGER aynı nitelik taşıyan sorunları fark etmiştir. Böylece otizm pek çok araştırmaya konu olmuştur ve birçok bilim adamı otizme ilişkin pek çok soruya yanıt armış, çeşitli tedavi yöntemleri geliştirilmiştir.

1966 yılına kadar Freud yaklaşımına göre Otizm açıklanmaya çalışılmış varlıklı ailelerde ve soğuk ebeveynlerden kaynaklandığı – özellikle “buzdolabı anne” olarak tanımlanan anneye bağlı olduğu – düşünülmüştür. Bu düşünce doğrultusunda tedavi ve terapiler uygulanmaya çalışılmıştır.

Biyolojik bir temele dayalı olduğu varsayımı ilk kez tıp doktoru olmayan, bir otistik çocuğu bulunan Bernard RİMBRAND tarafından ortaya atılmıştır. Bu tarihten sonra biyolojik nedenler üzerine yoğun araştırmalar yapılmaya başlamıştır.

OTİZM NEDİR?

Otizm, bireyin dış dünyanın gerçeklerinden uzaklaşıp kendine özgü iç dünya yaratması durumudur. (Öztürk,1997)

Otistik sendrom, değişik edimsel ve gelişimsel nedenlere bağlı olarak, 3 yaş öncesinde çocuklarda ortaya çıkan, sözel ve sözel olmayan iletişim, sembolik etkinlik, oyun ve sosyal ilişki alanlarında bozukluk ve stereotipiler ile karakterize olan bir bozukluktur.(Aydın,2003)

Otizm, yaşamın ilk 3 yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden bir özürlülük durumudur. (Korkmaz,2000) Bunun yanı sıra, çocuk 36 aylık olduğunda ya da daha ileri yaşta iken de Otistik davranış özellikleri gösterebilmektedir. (Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002). Otistiklerde, iletişim ve sosyal etkileşim şiddetli bozukluk gösterir, gelişmede bir uyumsuzluk ortaya çıkar. Otizm, bir hastalık olarak değil, gelişimsel bir sendrom olarak tanımlanır. (Korkmaz,2000)
Kişinin; düşüncelerinin, duygularının ve arzularının, dünyayı kendi algılayış biçimine göre belirlenmesidir. Bireyin iç gerçekliği, dış gerçeklikle bağdaşmaz. Birey olay, nesne ve olguları norm içinde bulunan kişilerin paylaştığı gerçeklik temelinde değil kendi duygu ve düşüncelerinin ışığı altında değerlendirir. Bu tanımıyla patolojik bir anlam taşır. Karşılık, red, sosyal etkileşimde, iletişimde devam eden bozukluklar, Stereotip davranış paterni ile karakterizedir.

Tipik olarak sosyal anlamda çevreye tepkisizlik, sözlü veya başka türlü iletişim güçlükleri, gerçeklikten uzaklaşma, içe kapanma, nesnelere karşı aşırı düşkünlük, takıntılı hareketlerle tanımlanan bir süreçtir.

Ne olduğu kesin olarak bilinmeyen bu süreçte tek bir tanım bütün otistikleri kapsamamaktadır. Başlıca davranışsal belirtileri bazen normal çocukların ya da diğer gelişim farklılığı gösteren çocukların gösterdiği özelliklerle karışabilmektedir.

Yaşanan bu süreç her hangi bir kültüre ait değildir. Evrensel bir özellik taşır. Her kültürde, her toplulukta görülebilir. Toplumu, toplumsal kuralları, geleneği, uyumu, kültürü ve bağlılığı reddeden bir nitelik gösterir.

Otizm yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan bir sendromdur. Otistiklerde; sosyo – duygusal ve dil alanında şiddetli bir farklı gelişim seyreder. Otistik bireyi tanımlamak için kullanılan birçok davranış kriteri vardır. Ancak otistiklerin kendilerine özgü farklı özelliklerinden dolayı hiçbir otistikte bu kriterlerin tümü bulunmaz veya aynı anda görülmez.

Bazı otistikler matematik, müzik veya görsel alanda müthiş yetenekli olabilirler. Ancak bu yeteneklerini günlük hayatta kullanamaya bilirler. Dünyayı bir bütün olarak algılayamazlar, genelleme yapamazlar, detaylara takılıp kalabilirler.

Yaygın gelişim bozukluğu adı altında toplanan hiçbir süreç birbirinin aynı olarak seyretmez. Her biri kendi içyapısı içinde farklı özellikler gösterirler. Ancak süreçte kendine özgü ortak özellikler bulunur.

Gelişimleri ne düzeyde veya nasıl bir yapıda olursa olsun onların hayatı ve dünyayı algılayış biçimleri bizim algılama şeklimizden oldukça farklı bir yapı göstermektedir.)
NE SIKLIKLA RASTLANIR?
 Türkiye’de bu konuda yapılmış herhangi bir çalışma yoktur.Ancak dünya literatüründe her 10.000 doğumun 4’ünde görüldüğü ve erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha fazla rastlandığı bilinmektedir.Son yıllarda bu oran 15/10.000 ve son olarak 1/500’dir
OTİZM NELERLE KARIŞTIRILIR?

Özelikle küçük yaşlarda, otizm, özellikleri ve seyri bakımından otizmden çok farklı olan başka hastalık ve bozukluklarla karışabilir. Otizm, doğumsal sağırlık, çocukluk çağı depresyonu, çocukluk çağına uygun konuşma sorunları, zekâ geriliği, dikkat eksikliğiyle (hiperaktivite sendromu ) ile karıştırılabilir. (Korkmaz,2000)

OTİZMİN ALT TİPLERİ
ASPERGER SENDROMU:
Bu sendromda tipik olarak Otistik çocuklarda görülen sosyal ilişki ve iletişim sorunlarının yanı sıra dar ilgi alanı görülür.(örn. Hangi tarihin hangi güne geldiğini hesaplamak, uzun bir metni ezberlemek gb.) Çok sınırlı bir konuda çok derin bilgilere sahip olurlar. Otistiklerden farklı olarak zamanında konuşmaya başlarlar. Aşırı bilgiçlik ve el becerilerinde özel sorunlar çok tipiktir. Bu çocuklar normal veya üstün zekâya sahiptirler. Mekanik oyuncaklara çok düşkünlerdir. Davranış sorunları olur. El-kol hareketleri mimikler ve vücut dilini kullanma konusunda sorunları vardır. (Korkmaz,2000)
ÇOCUKLUĞUN DEZİNTEGRATİF BOZUKLUĞU:

Bu çocuklarda doğumdan sonra en az iki yıl tamamen normal gelişim söz konusudur. Sıklıkla 3-4 yaşları arasında ortaya çıkar. Bu tanıyı koyabilmek için belirtilerin 10 yaşından önce gelişmiş olması gerekir. Çocukluk dezintegratifin başlaması ile ilk olarak artan aktiviteler, huzursuzluk, kaygı ve daha önce kazanılmış olan (konuşma gb.) becerilerin hızla yitirilmesiyle belirginleşir. Çocukluk dezintegratifin de ağır zihinsel engel görülür.
           
RETT SENDROMU:
           
Rett sendromu yalnız kızlarda görülen bir sendromdur. En önemli belirtisi normal bir doğum ve ilk beş ay normal gelişimi takiben bebeğin başının büyümesinin giderek durması ve kafa çapında görülen küçülmedir. Rett sendromu olan çocuklar, ellerini belli bir amaca yönelik olarak kullanmaktan vazgeçmeleri ve tipik el hareketleri (çamaşır yıkıyormuş gb.) ile ayırt edilir. İlk bir yıl içinde sosyal iletişimleri bozulur, daha ileri yaşlarda, eğer yürümeye başlamışlarsa yürümeleri de bozulur. Konuşmaları gelişmez veya gecikir.  (Korkmaz,2000)
Rett sendromu, yaygın gelişimsel bozukluklardan birisi olarak sınıflandırılan beyinsel gelişim bozukluğudur. Ancak bunun yanlış bir sınıflandırma olduğunu ve benzer şekilde otistik belirtiler gösteren frajil X sendromu, tüberoz skleroz ya da Down sendromunun yaygın gelişimsel bozukluklar olarak sınıflandırılabileceğini önesüren görüşler bulunmaktadır.[1] Bu sendromun belirtileri kolaylıkla otizm ve Angelman sendromunun belirtileriyle karışır. Klinik belirtiler arasında baş büyüme hızının azalması ve bazen mikrosefali, küçük el ve ayaklar bulunur. Stereotipik ve yineleyici el hareketleri de gözlenir. Bilişsel bozukluk ve gerileme döneminde de sosyalleşme sorunları da belirtiler arasında görülür. Okula girdikleri dönemde sosyalleşme genellikle düzelir. Rett sendromu olan kız çocuklar gastrointestinal bozukluklara yakalanmaya yatkındır ve %80’i nöbet geçirir.[2] Hemen hemen hiç sözel becerileri yoktur ve kadınların %50’si yürüyemez. Skolyoz, büyüme eksikliği ve kabızlık çok yaygındır ve sorunlu olabilir.

BAŞKA TÜRLÜ ADLANDIRILAMAYAN YAYGIN GELİŞİMSEL BOZUKLUK (ATİPİK OTİZM):
           
Karşılıklı toplumsal etkileşimde ağır ve yaygın gelişimsel bozukluk olmasının yanı sıra sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerinin gelişmesinde bir bozukluk olmasına ya da basmakalıp davranış, ilgiler ve etkinlikler bulunmasına karşın özgül bir Yaygın Gelişimsel bozukluk, Şizofreni, Şizotipal Kişilik Bozukluğu ya da Çekingen Kişilik Bozukluğu için tanı ölçütleri karşılanmıyorsa bu kategori kullanılmalıdır.(Köroğlu,2001)

Atipik otizm, başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk olarak da isimlendirilir. Yaygın gelişimsel bozukluğu yelpazesinde yer alan diğer gruplara ait özellikleri

taşımayan çocuklar için kullanılan bir adlandırmadır. Atipik otizm,otizm yada Asperger sendromunun bazı özelliklerinin görünüp bazılarının görünmemesi durumunda,diğer bir değişle kuşkulu durumlarda konulan tanıdır.

Bu tanı çocuk belli bir teşhis alamadığı, fakat pekçok alanda gelişim bozukluğu gösterdiği zaman söz konusudur. (PDD-NOS) olarak adlandırılır.
Atipik otizm; dil ve sosyal iletişimle ilgili sorunlar, dilin amaca yönelik kullanımındaki problemler, aşırı çekingenlik, aşırı utangaçlık, gündelik ve özel yaşamında belli ilkelere aşırı bağlılık gibi durumlarla kendini gösterebilir. İlerleyen yaşla tanı değişebilir ve durum bir kişilik özelliğine dönüşebilir. Otistik belirtiler zamanla kaybolabilir; iyi eğitimle ve elverişli şartlarda durum tamamen normale dönebilir. Bu açıdan, erken tanı ve tedaviye süratli geçiş önem taşır. Ağır formu yoktur ve hafif otizmden ayrılması zordur. Bu nedenle normal gelişimin bir parçası olarak görülebilir.
OTİZMİN NEDENLERİ
     
             Otizmin tanımlanmasından bu yana, otizmi açıklamayı amaçlayan çok sayıda teori ortaya atılmıştır. Ancak, otizmin tek bir nedene değil, birçok nedene bağlı olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bu konuda öne sürülen teoriler; Psikojenik, Davranışsal, Organik ve Kavramsal olmak üzere 4 grupta toplanmaktadır.


              Psikojenik Teori:

             Bazı gözlemciler otistik çocukların, içe kapanma ve sosyal olmayan davranışlarda bulunmalarındaki ana nedenin, duygusal etkenler ve yetiştirilme biçimi olduğunu ileri sürmektedirler.

   
  Psikojenik teoriye güre otizm; özellikle anne-çocuk ilişkisinde soğuk reddedici olarak algılanan davranışlarla çocuğun karşılaşması sonucunda ortaya çıkan, psikolojik bir geri çekilme davranışı olarak ileri sürülmektedir. Bu görüş, Bruno Bettleheim ( 1967)'in teorisi olarak anılmaktadır.

           
1950 ve 1960'lı yıllarda geçerliliğini koruyan bu görüş soğuk, reddedici ve çocuklarıyla iletişim kuramayan orta sınıf düzeyindeki annelerin çocuklarının genellikle otistik özellikler gösterdiğini, sıklıkla da içe kapanık olduklarını ve sosyal ilişkide yetersiz kaldıklarını savunmaktadır.


            Benzer olarak; Kanner'ın 1954'te, otistik çocukların anne-babalarının davranış özelliklerini incelemeye yönelik yaptığı çalışmada; otistik çocuğa sahip anne-babaların eğitim düzeylerinin yüksek ve özellikle babaların eğitimsel yönden üst statüye sahip oldukları belirtilmektedir. Kanner'ın otistik çocukların ailelerinde, psikolojik bir hastalığa çok az rastlandığını belirtmesine rağmen, bu anne-babalar genellikle obsesif, duygusallıktan uzak ve çocukları ile yakın, sevecen bir ilişki kuramayan kişiler olarak değerlendirilmektedirler.

Bu gözlemlerin çoğu; otizme yönelik çalışmaların ilk yıllarında yapılmış ve konu ile ilgili psikojenik açıklamalar, derinlemesine yapılan çalışma ve araştırma sonuçlarına dayandırılmamıştır. Oysa son yıllarda otistik çocukların anne-babaları ile normal çocukların anne babaları arasında yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda; otistik çocukların küçük yaşlarda, ailelerinden kaynaklanan ilgisiz, soğuk tavır ve yetiştirilme biçimi gibi nedenlerden dolayı zarar görmüş olmaları konusunda normal çocuklardan belirgin bir farklılıkları olmadığı görüşü ileri sürülmektedir. Bu çalışma sonuçları, psikolojik problemli anne-babaların sorunlarının daha çok, özürlü bir çocuğa sahip olmanın getirdiği duygusal baskı ile ilgili olduğunu göstermektedir.


 Davranışsal Teori:

             Davranışsal teoriyi savunanlar; otizmin ödül ve ceza sistemleriyle pekiştirilen ve bir seri tesadüfî olasılıklarla şekillendirilmiş, öğrenilmiş davranış grupları olduğunu ileri sürmektedirler. Bu     görüşe göre; otizm, çocuğun içinde bulunduğu ortamda, çevresiyle ilişki kurma yoluyla öğrendiği, bir takım atipik ve özel davranışlar bütünüdür. Davranışsal teori; otizmi anne-baba- çocuk ilişkisini sınırlamaksızın, psikojenik teorinden daha geniş kapsamlı olarak ele almaktadır. Ancak,           bunu daha çok ortamın, gelişmekte olan çocuğa sağladığı olumlu ya da olumsuz sonuçları açısından değerlendirilmektedir. Otistik çocukların ortaya koydukları birçok davranış, bu teoriye göre, öğrenilmiş davranışlardır. Ancak bu davranışların çevreyle ilgisi, çoğu otistik çocuğun vak'a hikâyesinde yoktur. Bu vak'a hikayelerinin incelenmesinde; aile-çocuk ilişkisinin gözlenmesi ve otistik davranışın ne kadar erken ortaya çıktığının belirlenmesiyle birlikte, otistik çocuğun çevresinden aldığı uyarıların şeklinin ve karşılaştıkları olayların, normal çocukların karşılaştıkları olaylardan çok farklı olmasına karşın, bu olaylara verdikleri tepkilerin normal çocuklardan çok daha  farklı olduğunu öne süren ayrı bir görüş ortaya çıkmaktadır. Genelde bu görüşü savunan teoristler, otistik çocuğun kendi kendine doğal olarak normal çevreden bazı bilgi ve becerileri öğrenmesini olanaksız kılan, özüre bağlı bir yetersizliğin söz konusu olduğunu ileri sürmektedirler.

           
               Organik Teori:      
     
             Son on yıldır, otizmin biyolojik bir kaynağının olduğu kesinlik kazanmakta ve beyindeki bazı yapısal anomalilerin otizme neden olduğu kabul edilmektedir. Bu konuda yapılan son araştırmalar, cerebellumun (beyincik) gelişmesi ile ilgili bir bozukluk olduğu üzerinde durmakta ve teknolojinin gelişmesine bağlı olarak, ilerde beyin yapısının daha ayrıntılı inceleneceği düşünülmektedir. Otizmin, organik bir nedene bağlı olarak beynin bazı fonksiyonlarını yerine getirememesi sonucu ortaya çıktığını öne süren bu teori, günümüzde oldukça benimsenmektedir. Teori, otistik çocuğun gösterdiği öğrenme, dikkat ve algı süreçleri ile ilgili yetersizliği kapsamaktadır. Bu görüş aynı           zamanda, otistik çocuktaki belirli fiziksel ve biyokimyasal farklılığı vurgulayan verilerle de doğrulanmaktadır.

     
Otizmin ortaya çıkma riskini arttırmada, doğum öncesi ve sonrası oluşan biyolojik yönden yeterince gelişememe ve özellikle hamileliğin ilk üç ayında, olumsuz etkileri olan bazı durumlar da etken olabilmektedir. Bunun yanı sıra, genetik yönden yapılan incelemelerde; otistik çocuklar ve ailelerinin kanında normalden farklı bulgulara rastlanmaktadır. Genetik çalışma sonuçları, otizmin çift yumurta ikizlerinden çok, tek yumurta ikizlerinde belirgin olarak ortaya çıktığını göstermektedir. Yapılan araştırmalar, otizmin ikizlerde görülme oranının % 50 daha fazla olduğu yönündedir.

    
 Diğer çalışmalar, otistik çocuğun ailesindeki konuşma, gecikmiş dil ve gelişimsel problemlerin, risk faktörünü arttırdığını göstermektedir. İletişim veya konuşma problemleri için de, genetik bir eğilimin varlığından söz edilmektedir. Örneğin; Fragile X sendromu adı verilen genetik bozukluğun, otizme neden olan genetiksel geçişlerden birisi olduğu belirtilmektedir. Kromozom anomalisi olan çocukların % 10-15'inin otistik olması da genetik çalışma sonuçları içinde yer almaktadır.


                 Kavramsal Teori:

            Frith'in teorisi, otistik bireylerdeki     temel   problemin, doğuştan gelen zihinsel kavramaya ait bir eksiklik olduğu ve bu eksikliğin mantıki sonuçlar çıkarmayı engellediği şeklindedir. Bu eksiklik, çocuğu farklı bir gelişme yönünde zorlamakta, böylece farklı otistik belirtiler ortaya çıkmaktadır.   
                                                                                                                                                                                                                                                                                                        
     
            Yaratıcılık,    taklit etme, hayal gücüne dayalı oyunlar oynayabilme gibi becerileri kolaylıkla yapabilen normal çocukların tersine, otistik çocukların iç ve dış dünyada gelişen olaylar arasında ilişki kurabilme, tahmin yapabilme becerisinden yoksun oldukları görülmektedir. Bu durum, otistik çocukların, diğer insanların hareketlerini yönlendiren inançları, istekleri ve eğilimleri olabileceğini anlamalarındaki yetersizlikten kaynaklanmaktadır ve böyle bir bilgi dağarcığı olmaksızın da sosyal ilişkilerini geliştirmeleri oldukça zor olmaktadır. Yukarıda otizmin nedenleri ile ilgili öne sürülen görüşlere rağmen, bütün bu teoriler şu anda tek başına bu problemi açıklamada yetersiz kalmaktadır. Bu problem ile ilgili çalışmaların artması ve daha çok verinin toplanması gerekmektedir.)

            BEBEKLERDE VE ÇOCUKLARDA OTİZMİN BELİRTİLERİ

BEBEKLİK DÖNEMİ

            Otistik özellikler gösteren bebeklerin iki tip davranış biçimi gösterdiği gözlenmiştir. Bunlardan birincisi; sürekli ağlayan, huysuz olarak adlandırılan bebeklerdir. İkincisi ise, sakin, uslu bütün gününü yatakta geçiren bebeklerdir. Acıktıklarında bile ağlamamaları nedeniyle bakımlarının kolay olmasına rağmen, anneden hiçbir ilgi beklememeleri, çevrelerine karşı ilgisizlikleri anne babaları endişelendiren özellikleridir.


  1. Fiziksel özellikler: Bu dönemlerde otistik çocukların fiziksel gelişimleri yaşıtlarından farklı değildir. Yaygın uyku ve beslenme problemlerine rağmen hemen hepsi sağlıklı bebeklerdir. Fiziksel olarak birçok beceriyi olağan yaşlarında kazanmaya hazırdırlar; ancak bazı otistik bebeklerin çevrelerine karşı ilgisizlikleri nedeniyle daha geç yaşlarda oturdukları ve yürüdükleri gözlenmektedir.


  2. Sosyal duygusal özellikleri: Normal bir bebek yaşamın ilk 3 ayında, annesine bakar; annesi onunla konuşurken gülümser, agular. Daha ileri aylarda ise her fırsatta kucağa alınmak için kollarını kaldırır, hazırlanır. Tanıdığı kişileri görünce heyecanlanır. İnsanlarla ilişki kurmaktan hoşlanır. Yalnız bırakılınca ağlar, sinirlenir. Oysa otistik bebeklerde bunların tam aksine, kucağa alınmaya karşı isteksizlik gösterme, kucağa alınınca huzursuzluk gösterme veya uygun beden duruşu göstermeme en belirgin özelliklerdir. Otistik bebekler, genellikle çevreleri ile ilişki kurmaz. İnsanların konuşmalarına tepki vermezler. İnsanlar ile göz kontağı kurmaz, çok uzun süre boş bakışlarla oturabilirler.

3. Zihinsel Özellikler: Otistik bebek, etrafındaki insanlara olduğu gibi cisimlere karşı da ilgisizdir; uzanıp onları almak ya da yakalamak istemez. Çevresindeki seslere, cisimlere, hayvanlara ilgi göstermez. Otistik bebeklerdeki bu ilgisizlik ve meraksızlık karşısında, anne babalar, zaman zaman çocukta zihinsel bir problem olduğunu düşünürler.

4. Konuşma özellikleri: Normal bebekler genellikle 1 yaş civarında ilk kelimelerini söylerler. Yaşamın birinci yılında sesler çıkarır, çıkardıkları sesleri farklılaştırır, bu şekilde duygularını, isteklerini ifade ederler. Normal bebeklerde görülen badıldamaların (Ba-ba, ba sesleri, ….) otistik bebeklerde görülmediği belirlenmiştir. Ayrıca diğer kişilerin kendileriyle konuşmasına ya da seslenmesine karşı tepkisiz kaldıkları gözlenmiştir. Bazı otistik çocuklar 0-2 yaş döneminde, tamamen sessiz kalabilir; bazıları ise yaşıtları gibi birkaç kelime öğrenebilir.

Otistik çocuklarda beslenme problemleri yaygın olarak gözlenir. Bunlardan çoğunun ilk aylarda emmesi zayıftır, altıncı aydan sonra beslenme problemleri artar. Birçok bebek, süt dışında tüm yiyecekleri veya katı gıdaları reddeder; bazıları ise normalin üstünde ve hemen her şeyi yiyebilir.



2-5 YAŞ DÖNEMİ

           Bebeklik döneminde anlatılan birçok özellikler 2-5 yaş döneminde devam etmektedir. Ancak bu özellikler çocukların gelişimlerine bağlı olarak çeşitlenmiş, farklılıklar ortaya çıkmıştır. 2-5 yaş dönemi, otistik özelliklerin en belirginleştiği, tanı için oldukça önemli bir dönemdir.



                     1. Fiziksel Özellikler: Fiziksel gelişimleri oldukça normal, güzel ve çekici çocuklardır. Motor becerileri genellikle iyidir. Kâğıt kesme, boncukları kutuya tek tek koyma veya ipe düzme gibi küçük kas becerilerinin oldukça zayıf olduğu gözlenir. Ancak birçok otistik çocuk mekanik, takmalı-sökmeli oyuncakları kolaylıkla takıp sökebilir.


                                             
       
                       2. Sosyal-Duygusal Özellikleri: Bebeklik döneminde gözlenen çevreye ilgisizlik daha belirgin hale gelmiştir. Çevresindeki kişilerin ve anne-babanın yüzüne bakmama, hemen hemen her otistik çocuğun özelliğidir. İnsanların gözlerine bakmamaları veya anlık denebilecek kadar kısa bakışlardan sonra hemen gözlerini kaçırmaları dikkati çeker. Tamamen kendilerine ait bir dünyada yaşıyor gibi görünen bu çocuklar, çevrelerinde olup bitenlere karşı çok kayıtsızdırlar. Çağrıldıklarında tepki vermez, konuşurken dinlemez gibi görünürler. Bebekliklerindeki gibi fiziksel temastan kaçınırlar.



                   3. Zihinsel Özellikleri: Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda, otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına, ancak bu zekânın, problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu. Otistik çocukların zihinsel gelişmeleri üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalar, en az iki grup otistik çocuk olduğu düşündürmektedir. Birinci grubu normal ya da zihinsel becerileri olanlar, diğer grubu ise zihinsel yönden yetersiz olanlar oluşturmaktadır. Otistik çocukların yaklaşık %40'ı 40-55, %30'u 50-70 ve %30'u 70 ve daha fazla IQ skoruna sahiptir. Otistik çocukların yaklaşık 1/5'inin zekası normaldir.



                   4. Duyusal Uyarılara Tepkileri:

a. İşitsel Uyarılara (seslere) Tepkileri: Bu dönemde seslere karşı çok değişik tepkiler görülmektedir. Çocukların seslere hiç bir tepki vermemesi birçok anne-babayı, işitme problemi endişesi ile doktorlara gitmeye yöneltmektedir. Yapılan testler çocukların işitmelerinde organik olarak bir sorunun olmadığını göstermektedir. Gerçekten de bazen de seslere hiç tepki vermedikleri, bazen en ufak seslere aşırı tepki gösterdikleri bazı seslere de çok duyarlı oldukları gözlenmektedir.



b. Görsel Uyarılara Tepkileri: Bu dönemde görsel uyarıcılara karşı normal dışı tepkiler yaygın olarak görülebilir. İnsan yüzlerine ve çevrelerindeki birçok nesneye bakmamalarına karşın, hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı cisimlere çok uzun süre bakabilirler.

c. Acı, Sıcak, Soğuğa Karşı Tepkiler: Bu tepkiler, bazı çocuklarda acıyı, sıcağı ve soğuğu fark etmeme şeklinde ortaya çıkarken bazılarında ise soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama, eline bir toplu iğne battığı zaman çığlıklar atma şeklinde görülebilir.

d. Dokunulmaya Karşı Tepkileri: Herhangi bir kimse tarafından dokunulmak, kucağa alınmak istendiği zaman, o kimseyi itmek, ondan kaçmak yaygın olarak gözlenen tepkilerdir.


    Bu dönemde de beslenme ve uyku problemleri yoğun bir şekilde gözlenmektedir. Beslenme ile ilgili olarak, katı yiyecekleri reddettikleri, bazılarını sürekli püre edilmiş yiyecekler yedikleri, bu yüzden de çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çektikleri görülür. Aileler, çocuklarının garip yemek yeme alışkanlıkları olduğunu, yiyecek seçimi yaptıklarını sıklıkla anlatırlar. Belli bir süre hep aynı yiyeceği isteme, diğer yiyecekleri reddetme, sık sık tercih edilen yiyeceğin değişmesi de gözlenen özelliklerdendir.



                  5. Konuşma Özellikleri: Otistik çocukların konuşma özellikleri, dil gelişimleri,    yaşıtları olan normal çocuklardan farklı tablo çizmektedir. Konuşmaya başlama çok farklı yaşlarda gerçekleşir; ancak genellikle ilk kelimeleri 5 yaş civarında söylerler. Bazı otistik çocukların konuşmaya normal yaşıtlarıyla aynı zamanda başladıkları, ancak daha sonraları, bildikleri kelimeleri kullanmadıkları gözlenmiştir.



                Beş yaş sonrasında, otistik çocuk yeni kelimeler öğrenir, isteklerini kelimelerle ifade etmeye başlarlar, hatta bir iki kelimelik cümleler kurabilir. Bununla birlikte, konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmadıkları gözlenmektedir.



OTİSTİK ÇOCUKLARIN KONUŞMA PROBLEMLERİ

 a. Konuşulanları Anlamada Güçlük: Otistik çocuklarla yapılan çalışmalar, konuşulanı anlama kapasitesinin oldukça sınırlı olduğunu göstermiştir. Anlama, yaşla birlikte artar; kendilerinden istenilenleri anlayabilir, ancak istekleri yerine getiremezler. Tek kelimeleri anlayabilirken, kelimeler soyutlaştıkça, cümleler karmaşıklaştıkça anlamaları da güçleşir.



b. Ekolali: Ekolali, çocuğun duyduğu kelimeleri, cümleleri konuşmacının hemen arkasından veya daha sonra taklit etmesidir. Normalde çocuklar, konuşmaya, duydukları kelimeleri taklit etmeyle başlarlar. Ancak bu taklit dönemi, 2,5 yaş civarında sona erer. Otistik çocukla da ilk kelimelerini, anlamlarına dikkat etmeden papağan gibi taklit ederek öğrenirler. Bazen kelimeleri, bazen de cümleleri olduğu gibi tekrar ederler. Kelimeleri, taklit ettikleri konuşmacının aksanı ve vurgulamalarıyla söylerler. Normal çocuklar bu dönemden sonra, taklit ettikleri kelimeleri uygun yerlerde kullanmaya başladıkları halde, otistik çocuklar bu dönemde oldukça uzun zaman kalır, öğrendikleri kelimeleri gerektiği zaman kullanmazlar.



c. Gramer Bozuklukları: Konuşabilen otistik çocuklarda gramer bozuklukları da yaygın olarak görülür. Cümlelerdeki fiil eklerini söylememek yaygındır. “Okula gidelim” yerine “okul git” demek ya da “yemekten sonra şeker ver” yerine “şeker, yemek yer” demek gibi gramer yanlışlıkları yaparlar. Çocuğun ilerleyen yaşıyla birlikte konuşma becerisi de arttıkça,gramer bozukluklarında bazı düzelmeler görülebilir.



d. Zamirlerin Yer Değiştirmesi: Konuşmadaki en belirgin özelliklerden birisi de şahıs zamirlerinin yerlerinin değiştirilmesidir. Birinci tekil şahıs “ben” yerine, “sen” veya “o” kullanırlar. Özellikle “ben” zamirini kullanma çok az görülür. (“Giderim” yerine “gider, gidersin” kelimelerini kullanmak gibi).


e. “Evet-Hayır” Kelimelerini Kullanmada Güçlük: Otistik çocuklar yaşıtları gibi “hayır” kelimesini “evet” kelimesinden önce öğrenirler. Otistik çocukların “evet” kelimesini öğrenmeleri genellikle 8-9, bazen de daha ileri yaşlarda olabilir.



Konuşma becerileri ne kadar gelişmiş olursa olsun, konuşmayı, iletişim aracı olarak kullanmak istemezler, yalnızca zorda kaldıkları zaman, bir isteklerini belirtmek için konuşurlar.



6. Davranış Problemleri: Otistik çocuklarda görülen problem davranışlar, çocuğun bebeklik döneminden çıkmasıyla belirginleşir.(

      a-Öfke Nöbetleri: Genellikle  2-5 yaş döneminde belirginleşir. Bu dönemde konuşma çok az ya da hiç olmadığından, çocuk isteklerini sözel olarak ifade edememektedir. Bu nedenle, çoğu otistik çocukta öfke nöbeti olarak adlandırılan tekmeleme, ağlama, bağırma, kendini yere atma gibi davranışlar ortaya çıkmaktadır.
(Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002).                  
b-Çevresine Zarar Veren Davranışlar : Dışarıda çığlık atma, evdeki eşyalara zarar verme. (Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002).
c-Kendisine Zarar Veren Davranışlar : Bu davranışlar; genellikle çocuğun kızdığı, endişelendiği ya da başarısız olduğu zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Örnek : saçlarını çekme, yüzünü tırmalama, ellerini ısırma vb. İleri derecede ise; başını duvara ya da yere vurma, ellerini kanatacak derecede ısırma. (Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002).
d-Stereotip (Aynı Şekilde Tekrarlanan Hareket Dizisi)Vücut Hareketleri :  
1.                 Duyumsal Uyarım: İleri-geri sallanma, kendi ekseni etrafında dönme.
2.                 Görsel Uyarım: Parmaklarını gözlerinin önünde hareket ettirme, parmakları ile havada şekiller oluşturma.
3.                 Dokunsal Uyarım: Elin ritmik hareketler ile kulak, el gibi diğer vücut parçalarına vurulması.
            4.               İşitsel Uyarım: Aynı ezgiyi üst üste saatlerce mırıldanma. (Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002).


7.Duygusal Tepkiler:

Özel Korkular:
Elini küvetteki sıcak suya sokarak yaktığı için küvette yıkanmadan korkan küçük kız, bir ayakkabı ayağını sıktığı için ayakkabı giymeyi reddeden çocuk, özel korkuları olan çocuklara örnektir

Tehlikelerin Farkında Olma: Otistik çocukların genellikle çevrelerindeki tehlikelerin farkında olmamaları, anne babalarını en çok endişelendiren özelliklerdendir.

Nedensiz Gülme ve Ağlamalar: Duruma uygun olmayan duygusal tepkiler nedensiz olarak ortaya çıkabilir. Çocuğun kendisi veya bir başkası cezalandırıldığı zaman gösterdiği gülme, aniden bağırma, ağlama gibi davranışların, bulundukları ortamı ve durumu değerlendirememelerine bağlı olarak ortaya çıktıkları düşünülmektedir.

Değişikliklere Tepki Gösterme: Eve bir misafirin gelmesi, odasının farklı bir düzene sokulması, sürekli kullandığı çarşafın değiştirilmesi gibi durumlar, otistik özellikteki çocuğun huzursuz olmasına, saatlerce ağlamasına, öfke nöbetleri geçirmesine neden olabilir. Bu konuda çalışan uzmanlar, çocuğun yapılan her değişiklikten ötürü kendisini güvensiz hissettiği, ancak çevresindeki aynılığı koruyarak rahatladığı görüşünü paylaşmaktadırlar.

8. Hayal Gücünün Eksikliği:

Oyun Oynama Becerisinin Olmaması: Otistik özellikteki çocuklarda hayal gücünün yetersizliğine bağlı olarak yaratıcı oyun oynama becerisinin bulunmaması yaygın olarak gözlenir. Bir oyuncakla amacına uygun olarak oynamaz, oyuncak bir arabayla oynarken onun gerçek bir arabanın modeli olduğunu, kendilerinin de arabanın şoförü rolünü oynayabileceklerini fark etmezler. Bazen yalnız arabanın tekerlekleri, bazen de çıkardığı ses ile ilgilenirler; dakikalarca arabayı ileri geri sürerler. Bu alanda genellikle çeşitli nesnelerin, oyuncakların elle tutulduğu, oyuncağın gerçek amacına uygun olarak oynanmadığı gibi bebeklik dönemi özellikleri gözlenir.


Ayrıntılara Dikkat Etme: Çevrelerindeki nesnelerin, kişilerin tamamı yerine, ayrıntılarına küçük parçalarına dikkat ederler. Annelerinin yalnızca küpesi, oyuncak arabanın yalnızca tekerlekleri çocuğun dikkatini çekebilir. Anneyi ya da oyuncağı, o anda bulundukları çevre içinde tümüyle algılamalarının, hayal gücünün eksikliği nedeniyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir.


9. Özel Beceriler: Otistik çocukların en şaşırtıcı özellikleri, bir çok alanda sınırlı becerileri olmasına karşın, bazı alanlarda sahip oldukları özel becerilerdir. Bir çok Otistik çocuğun, konuşmadan önce şarkı söylediği görülür; bazıları ise bir enstrümanı iyi çalabilirler. Bazı anne babalar da, çocuklarında müzik becerisinin yanı sıra kuvvetli bir hafıza olduğunu belirtmektedirler. Çocuğun yıllarca önce gittiği bir yeri, o yerdeki özel bir eşyayı unutmadığını, çok uzun şiirleri ezberleyebildiğini, televizyonda dinlediği çok uzun bir konuşmayı olduğu gibi tekrar edebildiğini sıklıkla anlatmaktadırlar.


Otistik çocukların diğer bir özel becerisi de sayılar ve sayısal ilişkiler üzerinedir. Bazıları sayıları çok çabuk öğrenirler ve çok güç işlemleri akıldan yapabilirler. Ayrıca, gördüğü resimleri çok iyi kopya eden, güzel boyayan, mekanik oyuncakları söküp takabilen, karmaşık bul-yapları kolayca tamamlayabilen çocuklara da rastlanmaktadır.











       














    OTİZMİN TEDAVİSİ


Otizmde var olan çeşitli tedavi yöntemlerini ve bu yöntemlerin alt başlıklarını şu şekilde sıralayabiliriz: .

A. Aile Eğitimi: Otistik çocukların tedavisinde koterapist olarak aile kullanılabilir. Ayrıca otistik çocukların özellikleri ve ailenin tutumları konusunda aile eğitilir.
B.Davranış/Psikososyal Yaklaşımlar:

1.Davranışın değiştirilmesi: Davranışın değiştirilmesi hem bazı davranışları artırma hem de bazı davranışları azaltma yaklaşımlarını içerir. İstediğimiz davranışları artırma yaklaşımlarında ödüllendirmelerden faydalanılır. Burada önemli olan uygun ödülün seçilmesi, zamanlama, sıklık ve süredir. Davranışları azaltmada yaklaşımlar: ceza verme ve dikkatini kaydırmadır.
 

2.Sosyal  Beceri Kazandırma Eğitimleri
3.Kişisel Psikoterapi:Kısıtlı uygulanışı vardır.
4.Kurumda Yatırarak Tedavi:Ülkemizde uygulanmamaktadır

            C.Biyokimyasal Tedaviler:
1. İlaç Tedavisi :Otizm belirtilerinin ortadan kaldırılmasında etkili değildir.Ancak otizme özgü davranış problemleri için kullanılır.Örneğin; hiperaktivite, anksiyete, depresyon, saldırganlık, uyku ve yeme problemleri gibi.
2.Diyet tedavisi :Bazı araştırmacılar kazein (süt)ve gluten(tahıl)miktarının otistik davranışlara neden olduğunu ileri sürmektedirler.Bu diyette süt ve tahıl içeren gıdaların verilmesi yasaktır.Uzman kişiler bu maddelerin bağırsakta çözünerek peptitlere dönüştüğünü ,kana karışarak beyne ulaşarak ciddi hasarlar yol açtığını öne sürerler.Henüz kuram kesinlik kazanmamıştır.
3.Vitamin Tedavisi : Otistiklere uygulanan başlıca vitamin tedavisi ;aşırı dozda B6 vitamininin magnezyumla birlikte verilmesidir.Ayrıca Otistikler için hazırlanmış bazı özel vitaminler de vardır.Ancak bilimsel olarak vitamin tedavisi de çok ciddi bulunmamaktadır.
            D.Duygusal ve Algısal Tedaviler:
1-Duyu Entegrasyonu Tedavisi: Otistik çocuklar dış dünyadan aldıkları çeşitli duyguları ayırt edememe problemi ile karşı karşıyadırlar. Bu tedavi onlara duygusal ayrım yapmayı öğretmeyi hedefler.
2-İşitsel Entegrasyonu Tedavisi: Otistik çocuklarda görülen sese aşırı duyarlılık probleminin bir işitme bozukluğundan kaynaklandığına inanılmakta, bu nedenle işitme tedavileri ile bu problemin şiddeti azaltılmaya çalışılmaktadır.
            E.Psikolojik Tedaviler:
Psikoterapi:Özellikle Dr.Kanner’in üzerinde durduğu bir yöntemdir; çünkü Dr.Kanner’e göre hastalığın temel sebeplerinden biri bireyin sahip olduğu psikolojik geçmişti. Ancak sonraki yıllarda yapılan araştırmalar Kanner’in haklı olmadığını ortaya çıkarsa da psikoterapi halen otizmin tedavisinde kullanılan bir yöntemdir.
            F.Diğer Tedaviler:
Müzik terapisi, deneme yanılma öğretisi, uğraş tedavisi, etkileşimi kolaylaştırmayı hedef alan terapiler, kaba-ince motor beceri artırmayı hedefleyen terapiler uygulanmaktadır.(www.turkish-media.com)
            G.Eğitsel Tedaviler:
       Otizmin tedavisi konusunda yapılan birçok çalışma sonucuna göre,en iyi tedavinin eğitim olduğu anlaşılmıştır.Bu nedenle otistik çocukların eğitimine olabildiğince erken yaşta başlamak çok önemlidir.Eğitimde öncelikle öğrenmeye hazırlık(göz kontağı,oturma,dikkat süresi),iletişim ve öz bakım becerileri olacak şekilde kolaydan zora doğru bir sıra izlenmelidir.

Beceri öğretiminde süre; becerinin her bir basamağında, otistik birey beceriyi kendi kendine yardımsız yapabilene kadar devam edilir.

Beceri öğretiminde ortam;öğreteceğimiz beceriye uygun olmalıdır.(Örn:Diş fırçalama becerisi öğretilirken,bunu her zaman dişini fırçaladığı banyo ortamında gerçekleştirmek daha uygun olacaktır.)Ayrıca beceri öğretimi yapılacak ortamın, çocuğun dikkatini dağıtacak materyal ve oyuncaklardan arındırılmış olması gerekmektedir.

Beceri öğretiminde tutarlılık; çocuğun yakın  çevresindeki diğer kişilerin de planlanan beceri öğretiminden haberdar edilmesi ve onların da eğitimci gibi davranması sağlanmalıdır. 

Beceri öğretiminde öncelik; öğretimi yapılacak becerinin günlük yaşamdaki yeri ve önemi,o becerinin öncelikli olarak seçilmesinde belirleyici bir ölçüt olmalıdır.(Örn:Öz bakım becerileri:tuvalet,yemek yeme,vb) günlük yaşamda daha sık karşılaşılmasından ve kazanılmadığında büyük problemlere yol açabileceğinden dolayı öncelikli olmalıdır.

Beceri öğretiminde uygunluk;öğretilecek beceriler çocuğun yaşına ve performansına uygun olmalıdır.Örn;3 yaşında olan ve el becerisi yeterince gelişmemiş olan çocuğunuza ayakkabısının bağcığını kendi başına bağlamasına yönelik eğitim vermek uygun değildir.

Beceri öğretimin de önkoşullar;öğretimi yapılacak beceriler birbirinin önkoşul becerisi olabilmektedir.Örn:tuvalet becerisini kazandırmadan önce,önkoşul beceri olarak uygun oturma becerisinin kazandırılması gerekmektedir.

Beceri öğretiminde ödüllendirme;bir becerinin yeni öğretilmeye başlandığı zamanlarda çocuğu beceriyi her tamamlayışında ödüllendirmek gerekir.Beceriyi tam olarak yapmaya başladığında ödüller seyrekleştirilir.Ancak sözel övgüler sürekli kullanılmaya devam edilir.

Eğitim programları yapılandırılmış ortam olarak adlandırdığımız, bir yetişkin ve bir çocuğun birlikte olduğu,çeşitli öğretim tekniklerinin kullanıldığı,uyarıcısız ortamda uygulanır. Çocuğun yapılandırılmış ortamda kazandığı becerileri,başka ortamlarda da kullanabilmesi için uygulanan genelleştirme programları da eğitimde temel taşlardır. Çocuklarımıza olabildiğince erken yaşta teşhis konması,eğitime erken başlanması,çocuklarımız hazır oldukları zaman normal eğitim kurumlarına devam edebilmeleri temel amacımız olmalıdır.

OTİSTİK ÇOCUKLARIN EĞİTİMİNDE DİKKAT EDİLECEK ÖNEMLİ YAKLAŞIMLAR:
 
Otistik çocuklarda sinir sistemine giren uyarıcıların yorumu bir nedenden dolayı yapılamamaktadır.Bu çocukların zekası yerinde olabilmekte,işitebilmekte ve okuyabilmektedirler.Ancak işittiklerini ve okuduklarını anlayamamaktadırlar.Dili algılamada bir nedenden dolayı yetersizlikleri bulunmaktadır.

 Dili algılayamadıkları için dikkatlerini konuşulana ve konuşan kişiye verememektedirler.Birisi konuşurken o kişinin yüzüne bakmamakta ve bunun sonucu olarak diğer insanlardan ve çevreden kopmaktadırlar.Diğer insanların yorumlarını sözel olarak alamadıkları için yüz ifadelerini de yorumlayamamaktadırlar.;Dolayısı ile hem konuşma gelişmemekte,hem de duygularını ifade etmeyi öğrenememektedirler.Bunun sonucu olarak kavramlar gelişmemektedir.

Kavramların Algılanmasında Güçlük Çıkaran Etmenler
·        Otistik çocukların çoğu tehlikelerin farkında değildir.(Pencere-Trafik)
·        Sözcüklerin mecaz anlamlarını anlamada yetersizdirler(Deyimler ve atasözlerini anlamada güçlük  çekerler)
·        Zıt anlamlı kelimeleri farklı telaffuz ederler.(Sıcak-Sıcaksız, Soğuk-Soğuksuz)
·        Bazı seslere karşı aşırı duyarlılık gösterirler.(Sevme-Korkma)
·        Geçmişi ve şimdiyi karıştırma,buna bağlı olarak anlamsız gülme ve ağlamalar.(zaman üzüntü ve sevincini köreltmez,geçmiş olayı şimdi oluyormuş gibi hatırlarlar) 
·        Zamirleri karıştırma.(Kendisinden “o” diye söz etme)
      ·        Otistik çocuklarda zeka dağılımı da çok değişkendir.Ağır zeka geriliğinden üstün zekalıya dek genişleyen bir yelpazedir. Otistik çocuklar için yaşamın ilk yıllarında (5 yaşından önce) aldığı tedavi ve özel eğitim çok önemlidir. 

Otistik bozukluk konusuna;çocuklarla çalışan herkesin,çeşitli alanlarda çalışan hekimlerin,rehberlik merkezlerinde çalışan psikologların ve eğitimcilerin duyarlı olması gerekir.En ufak kuşkularında çocuk psikiyatrisi klinikleriyle işbirliği yapmaları,bu çocukların daha erken yaşta tanınmalarını ve tedavi programlarının yapılmasını sağlayacaktır.Böylece otistik çocuklar da bireysel özelliklerine göre maksimum performanslarını kullanabilme imkanlarını yakalayabilecek ve toplum içinde daha uyumlu hale gelebileceklerdir.

         Özel eğitim alan,otizm ile ilgilenen tedavi merkezleri ile ilişkisini kesmeyen ailelerin çocuklarında şu ilerlemeler görülebilmektedir: Göz teması sağlanabilmekte, belirgin dil bilgisi hatası yapsa bile konuşabilmekte,ilköğretimi bitirebilmekte,daha sıcak ve cana yakın olabilmektedir.Değişik sosyal ortamlarda(lokanta ve misafirlik gibi) anne-babasını mahcup etmeyip uygun biçimde davranabilmekte,kendi başına yakınlarının evlerine gidebilmekte,tanıdık bakkaldan kendi isteklerini ve annesinin söylediklerinin alıp getirebilmektedir.Ancak bu çocuklar bile halen otistik belirtiler göstermekte olabilir veya belirtilerin izleri görülebilir.

         Otizmi yakından incelediğimizde görmekteyiz ki;
Hiç beklenmedik zihinsel güçleri bazen gösterebilmekte,nasıl işlediğini anlayamadığımız bir mekanizma ile çok karmaşık bir yönergeyi alabilmekte,çok karmaşık bir sözcüğü telaffuz edebilmekte,hiç konuşmayanlar bile bir veya birkaç kez çok anlamlı,spontan bir cümle söyleyebilmektedirler.

         Otistik çocukların %11-34’ü yüksek işlevlidir.Bu çocuklar ifade edilebilir bir dil ve iyi bir zeka düzeyine sahip olgu grubudur. Bireysel ve grup eğitimleri ile belirli bir seviyeye gelen otistik çocuklar kaynaştırma eğitimi alabilirler. Ancak otistik çocukların kaynaştırılacağı okul ve sınıf ortamı önceden düzenlenmelidir.Çocuğun kaynaştırma eğitimi alacağı okulun müdürü,sınıf öğretmenleri,rehber öğretmen ve öğrenciler otistik çocuğun özelliklerini bilmelidir.Okulda otistik çocuğun kabul göreceği bir ortam hazırlanmalıdır. 

         Otistik çocukların soyut ifadeleri anlamadaki güçlükleri iletişim kurmalarını engellemektedir.Bu nedenle öğretmen açık ve net bir dil kullanmalıdır.”Ayaklarım beni öldürüyor” ya da “Neredeyse arkadaşının gözünü çıkarıyordu” gibi ifadeler kullanmaktan çekinmelidir.Üst düzey iletişim becerileri olan otistik çocuklar bile çok soyut olan bu kavramları anlamada zorlanacaktır.

         Sınıfa yönergeler verilirken,öğretmen “Şimdi defterlerinizi açın!” ifadesinin yanı sıra “Ali sen de defterini aç!” gibi ifadeler kullanarak,tüm sınıfın yapmasını istediği davranışı otistik çocuğun da yapmasını istediğini belirtmesi anlamayı kolaylaştıracaktır.Anlatılan konunun görselleştirilmesi,ders anlatılırken görsel materyaller kullanılması da özellikle yardımcı olacaktır.
TANI KOYMA
Henüz kesin tanı koyduracak herhangi bir özel laboratuar testi yoktur. Davranışlar uzmanlarca değerlendirilerek tanı konur. DSM-IV tanı ölçütlerinden yararlanılır.(E.K-1)
AİLELERİN KABULLENME AŞAMASINA KADAR GEÇİRDİKLERİ SÜREÇLER:
1.REDDETME:
·        Şok
·        Konan tanıya karşı duyarsız kalma
·        Konan tanıyı reddetme
·        Değişik çareler arama
·        Hatalı tanı konduğunu ispatlama çabası içerisine girme.

2.BİLİNÇLİ OLARAK DURUMUN FARKINDA OLMA:
·        Kızgınlık duyma
·        Suçluluk
·        Depresyon
·        Acı ve ıstırap çekme
·        Hayal kırıklığı
·        Utanç duyma
·        Aşırı sorumluluk yüklenme

3.DÜŞÜNCE VE DUYGUSAL OLARAK KABULLENME:
·       Zamanını ve gücünü çocuğunun eğitimi için harcama çabası gösterme
·       Çocuğuyla ilgili gerçek beklentilerini ortaya koyma
·       Çocuğun eğitimine yönelik çalışmaları,girişimleri arama ve uygun olanların savunuculuğunu yapmak

·       Gerekli merkez ve kişilerle işbirliği kurma çabaları gösterme
Ailenin ve annenin duyduğu utanç,otistik sürecin daha da katlanmasına yol açar.Kendini iyice suçlu hisseden anne,ona bu duyguları yaşatan çocuğu ile çaresiz bir bilinç dışı çatışmaya düşer.   
(www.autism-tr.org)

KISACASI OTİSTİK ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ
·         Göz kontağı kurmazlar. Gözlerinize baksalar bile kısa sürelidir veya sizden uzaklara bakıyormuş gibidirler.                                                                             
·         Huzursuz görünürler.                                                                                      
·         Sözel veya sözel olmayan (yüz ifadesi gibi) birtakım ifadelere tepki vermeyebilirler.(seslenildiğinde duymuyormuş gibi davranırlar.)
·         Bazıları birtakım ses, koku, ışık veya dokunuşa aşırı hassastırlar.
·         Bazıları ise sıcak, soğuk veya herhangi bir acıya karşı oldukça duyarsızdır.
·         Etraftaki birtakım değişikliklere stresli bir tepki gösterirler.Bazı çocuklar ev veya oda düzenlerinin bozulmasına karşı aşırı tepki gösterirler. (örneğin, evdeki eşyaların yerleri değiştirilmişse, eşyalar eski yerlerine konana kadar kendilerini yerden yere vurup ağlayabilirler.)
·         Rutin olarak görmeye ve yapmaya alıştıkları şeyleri severler. Zihinlerinde yaşadıkları ortamın bir haritasını gezdirirler ve yapılan her küçük değişiklik çocuğun daha fazla stres yaşamasına neden olur.
·         Bazı çocuklar çok saldırgan olurlar. Kendilerine, başkalarına ya da eşyalara zarar verebilirler.
·         Tehlike ve korku duygusu hissetmezler. (örneğin, korkusuzca trafiğe çıkabilir, ateşle oynayabilirler.)
·         Yemek yeme bozuklukları vardır. Bazıları yenmez şeyleri yemekten hoşlanabilir.  
·         Kullandıkları kelimeler çok sınırlıdır ve genellikle etraflarında sık duydukları sözleri kullanırlar.Bazen de konuşulanları papağan gibi tekrarlayabilirler.(Ekolali)
·         Sosyal ve duygusal açıdan kendilerini izole ederler. (Örneğin, birilerini önemsemezler, ya da birileri yerlerini işgal ettiğinde veya zorunlu bir aktivite yapmak durumunda kalınca, istenmeyen bir obje gibi orayı terk ederler.
·         Çoğunlukla insanları değil de objeleri ve cansız varlıkları tercih etmektedirler.
·         Yaşadıkları duygular genellikle anında ve kesindir. İhtiyaçları önceliklidir.
·         Parlak şeylere çok ilgi duyarlar. İlgileri belli bir şeye yöneliktir ve bu şey ortadan kaldırılırsa çocuk kriz geçirir. Otistik çocuklar bazı şeylere çok bağlıdır. Konserve kutuları, boş deterjan kutuları, plastik şişeler ve plastik kapaklar gb. Sevdiği bir şey kaybolursa bulunana kadar huzura kavuşmazlar.
·         Yüksek sese karşı ilgisiz olanlar olduğu gibi bazı seslere şiddetli tepki gösterenler de vardır. Bazısına motosiklet ve köpek havlaması işkence gibi gelir.
·         Hayatı boyunca konuşamayanlar olabilir.
·         Otizmli çocuk, yürüyüşüne dikkat etmeden merdivenleri inip çıkabilir, bisikletini dikkatini vermeden sürer. Hatta pek çoğu karanlıkta eşyalarını bulabilir.
·         Dokunulmayı sevmese de sıkı sarılmalardan hoşlananları vardır.
·         Ellerini çırparlar, yüz göz hareketleri yaparlar ve başları dönmeden kendi etraflarında dönerler. Çoğu parmak uçlarında yürür. Bir çok otistik ellerini ya da eşyaları gözlerine çok yakın tutarlar. Bir kısmı güzel yürür, tırmanabilir ama bir kısmı da sakar olup dengesiz yürür tırmanmayı sevmez. Bazılarının parmak becerileri güzel ama yürüme ve konuşması iyi değildir. Hemen hemen hepsi yürürken kollarını çapraz sallamayı oldukça geç öğrenirler.
·         Bazı çocukların kendilerine ait rutinleri vardır; iskemleye oturmadan önce bir kere iskemlenin etrafında dolaşmak gibi.
·         Bazıları para gibi yuvarlak şeyleri döndürmeye meraklı ve beceriklidir. Dönen şeylere bakmaya doyamazlar.
·         Pek çoğu müziği sever ve şarkı söyler.
·         Otizmli çocukların duygusal gelişimi öteki çocuklarınki gibi olup tek farkı gelişimin gecikmesidir. Bir yaşındaki çocuğun annesinin arkasında ağlama özelliği otizmli bir çocukta dört veya beş yaşlarında ortaya çıkabilir.
·         Otistik çocukların çoğu suyla oynamayı ve otomobille dolaşmayı çok severler.
·         İletişim için konuşmayı çok fazla kullanmazlar.İsteklerini ifade etmek için ve isteklerine ulaşmak için kişilerin elinden tutarak bunlara ulaşmaya çalışırlar.
·         Bazıları kendi etraflarında döner ve sallanırlar.Yürürken zıplayarak veya parmak uçlarında yürürler.
·         Bazılarında uygun olmayan ortamlarda nedeni bilinmeyen gülmeler görülür.
·         Başkalarının duygularını anlamakta zorlanır ve buna uygun tepkiler veremeyebilirler.
·         Taklit yetenekleri sınırlıdır.


E.K-1

DSM-IV’E GÖRE OTİZM TANI ÖLÇÜSÜ

Bugün bir çok ülkede kullanılan tanı sistemi, Amerikan Psikiyatri Birliğinin hazırladığı sistemdir.
  1. En az ikisi (1)’inci maddeden ve birer tanesi (2) ve (3)’üncü maddelerden olmak üzere (1), (2) ve (3)’üncü maddelerden toplam altı (ya da daha fazla) maddenin bulunması:
(1)   Aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal etkileşimde nitel bozulma:
(a)    Toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el kol hareketleri, alınan vücut konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi sözel olmayan bir çok davranışta belirgin bir bozulmanın olması.
(b)   Yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe,
(c)    Diğer insanlarla eğlenme, ilgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşma arayışı içinde olmama ( örn. İlgilendiği nesneleri göstermeme, getirmeme ya da belirtmeme)
(d)   Toplumsal ya da duygusal karşılıklar vermeme
(2)   Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde nitel bozulma:
(a)    Konuşulan dilin gelişiminde gecikme olması ya da hiç gelişmemiş olması (el, kol ya da yüz hareketleri gibi diğer iletişim yollarıyla bunun yerini tutma girişimi eşlik etmemektedir.)
(b)   Konuşması yeterli olan kişilerde, başkalarıyla söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması.
(c)    Basmakalıp ya da yineleyici ya da özel bir dil kullanma,
(d)    Gelişim düzeyine uygun çeşitli, imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama.
(3)   Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması:
(a)    İlgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından olağandışı, bir ya da birden fazla basmakalıp ve sınırlı bir örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma.
(b)   Özgül, işlevsel olmayan, alışageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyma,
(c)    Basmakalıp ve yineleyici motor mannerizmler (örn. Parmak şıklatma, el çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri)
(d)   Eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşıp durma.
  1. Aşağıdaki alanlardan en az birinde, 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağandışı bir işlevselliğin olması:
(1)   Toplumsal etkileşim,
(2)   Toplumsal iletişimde kullanılan dil ya da
(3)   Sembolik ya da imgesel oyun.
      C. Bu bozukluk Rett Bozukluğu ya da Çocukluk Dizintegratif Bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz. (Köroğlu, 2001)  

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder