OTİZMİN TARİHÇESİ
Otizm, ilk olarak 1943 yılında
Amerikalı çocuk psikiyatrisi Leo Kanner tarafından “Erken Çocukluk Otizmi”
olarak adlandırılmıştır.(Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002).
Kanner'a göre
otistik çocuklar;
* Kendine
yöneltilen sözel ifadeleri sıklıkla aynı şekilde tekrar eden, "ben"
yerine "sen" gibi şahıs zamirlerini ters kullanan, ekolalisi ve
gecikmiş dil gelişimi olan,
* Çok iyi bir belleğe sahip
olan,
* Kendiliğinden başlattığı
davranışları sınırlı oranda bulunan,
* Stereotip hareketleri bulunan ya da
belli hareketlere aşırı bağlılık gösteren,
* Aynılığı koruma isteği olan,
* İnsanlarla ilişki kurmada zorluk
çeken,
* Cansız nesne veya resimleri
tercih eden,
çocuklardır.(www.tarsusram.com)
Aynı yıllarda
Avusturyalı çocuk psikiyatrı Hans ASPERGER aynı nitelik taşıyan sorunları fark
etmiştir. Böylece otizm pek çok araştırmaya konu olmuştur ve birçok bilim adamı
otizme ilişkin pek çok soruya yanıt armış, çeşitli tedavi yöntemleri
geliştirilmiştir.
1966 yılına
kadar Freud yaklaşımına göre Otizm açıklanmaya çalışılmış varlıklı ailelerde ve
soğuk ebeveynlerden kaynaklandığı – özellikle “buzdolabı anne” olarak
tanımlanan anneye bağlı olduğu – düşünülmüştür. Bu düşünce doğrultusunda tedavi
ve terapiler uygulanmaya çalışılmıştır.
Biyolojik bir
temele dayalı olduğu varsayımı ilk kez tıp doktoru olmayan, bir otistik çocuğu
bulunan Bernard RİMBRAND tarafından ortaya atılmıştır. Bu tarihten sonra
biyolojik nedenler üzerine yoğun araştırmalar yapılmaya başlamıştır.
OTİZM NEDİR?
Otizm, bireyin dış dünyanın
gerçeklerinden uzaklaşıp kendine özgü iç dünya yaratması durumudur.
(Öztürk,1997)
Otistik sendrom, değişik edimsel
ve gelişimsel nedenlere bağlı olarak, 3 yaş öncesinde çocuklarda ortaya çıkan,
sözel ve sözel olmayan iletişim, sembolik etkinlik, oyun ve sosyal ilişki
alanlarında bozukluk ve stereotipiler ile karakterize olan bir
bozukluktur.(Aydın,2003)
Otizm, yaşamın ilk 3 yılı içinde
ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden bir özürlülük durumudur. (Korkmaz,2000)
Bunun yanı sıra, çocuk 36 aylık olduğunda ya da daha ileri yaşta iken de
Otistik davranış özellikleri gösterebilmektedir. (Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü
2002). Otistiklerde, iletişim ve sosyal etkileşim şiddetli bozukluk gösterir, gelişmede
bir uyumsuzluk ortaya çıkar. Otizm, bir hastalık olarak değil, gelişimsel bir
sendrom olarak tanımlanır. (Korkmaz,2000)
Kişinin; düşüncelerinin, duygularının ve
arzularının, dünyayı kendi algılayış biçimine göre belirlenmesidir. Bireyin iç
gerçekliği, dış gerçeklikle bağdaşmaz. Birey olay, nesne ve olguları norm
içinde bulunan kişilerin paylaştığı gerçeklik temelinde değil kendi duygu ve
düşüncelerinin ışığı altında değerlendirir. Bu tanımıyla patolojik bir anlam
taşır. Karşılık, red, sosyal etkileşimde, iletişimde devam eden bozukluklar, Stereotip
davranış paterni ile karakterizedir.
Tipik olarak sosyal anlamda çevreye
tepkisizlik, sözlü veya başka türlü iletişim güçlükleri, gerçeklikten
uzaklaşma, içe kapanma, nesnelere karşı aşırı düşkünlük, takıntılı hareketlerle
tanımlanan bir süreçtir.
Ne olduğu kesin olarak bilinmeyen bu süreçte
tek bir tanım bütün otistikleri kapsamamaktadır. Başlıca davranışsal
belirtileri bazen normal çocukların ya da diğer gelişim farklılığı gösteren
çocukların gösterdiği özelliklerle karışabilmektedir.
Yaşanan bu süreç her hangi bir kültüre ait
değildir. Evrensel bir özellik taşır. Her kültürde, her toplulukta görülebilir.
Toplumu, toplumsal kuralları, geleneği, uyumu, kültürü ve bağlılığı reddeden
bir nitelik gösterir.
Otizm yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan bir
sendromdur. Otistiklerde; sosyo – duygusal ve dil alanında şiddetli bir farklı
gelişim seyreder. Otistik bireyi tanımlamak için kullanılan birçok davranış kriteri
vardır. Ancak otistiklerin kendilerine özgü farklı özelliklerinden dolayı
hiçbir otistikte bu kriterlerin tümü bulunmaz veya aynı anda görülmez.
Bazı otistikler matematik, müzik veya görsel
alanda müthiş yetenekli olabilirler. Ancak bu yeteneklerini günlük hayatta
kullanamaya bilirler. Dünyayı bir bütün olarak algılayamazlar, genelleme
yapamazlar, detaylara takılıp kalabilirler.
Yaygın gelişim bozukluğu adı altında toplanan
hiçbir süreç birbirinin aynı olarak seyretmez. Her biri kendi içyapısı içinde
farklı özellikler gösterirler. Ancak süreçte kendine özgü ortak özellikler
bulunur.
Gelişimleri ne düzeyde veya nasıl bir yapıda
olursa olsun onların hayatı ve dünyayı algılayış biçimleri bizim algılama
şeklimizden oldukça farklı bir yapı göstermektedir.)
NE SIKLIKLA
RASTLANIR?
Türkiye’de
bu konuda yapılmış herhangi bir çalışma yoktur.Ancak dünya literatüründe her
10.000 doğumun 4’ünde görüldüğü ve erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha fazla
rastlandığı bilinmektedir.Son yıllarda bu oran 15/10.000 ve son olarak
1/500’dir
OTİZM NELERLE KARIŞTIRILIR?
Özelikle küçük yaşlarda, otizm,
özellikleri ve seyri bakımından otizmden çok farklı olan başka hastalık ve
bozukluklarla karışabilir. Otizm, doğumsal sağırlık, çocukluk çağı depresyonu,
çocukluk çağına uygun konuşma sorunları, zekâ geriliği, dikkat eksikliğiyle
(hiperaktivite sendromu ) ile karıştırılabilir. (Korkmaz,2000)
OTİZMİN ALT TİPLERİ
ASPERGER SENDROMU:
Bu sendromda tipik olarak Otistik çocuklarda
görülen sosyal ilişki ve iletişim sorunlarının yanı sıra dar ilgi alanı
görülür.(örn. Hangi tarihin hangi güne geldiğini hesaplamak, uzun bir metni
ezberlemek gb.) Çok sınırlı bir konuda çok derin bilgilere sahip olurlar.
Otistiklerden farklı olarak zamanında konuşmaya başlarlar. Aşırı bilgiçlik ve
el becerilerinde özel sorunlar çok tipiktir. Bu çocuklar normal veya üstün zekâya
sahiptirler. Mekanik oyuncaklara çok düşkünlerdir. Davranış sorunları olur.
El-kol hareketleri mimikler ve vücut dilini kullanma konusunda sorunları
vardır. (Korkmaz,2000)
ÇOCUKLUĞUN
DEZİNTEGRATİF BOZUKLUĞU:
Bu çocuklarda doğumdan sonra en
az iki yıl tamamen normal gelişim söz konusudur. Sıklıkla 3-4 yaşları arasında
ortaya çıkar. Bu tanıyı koyabilmek için belirtilerin 10 yaşından önce gelişmiş
olması gerekir. Çocukluk dezintegratifin başlaması ile ilk olarak artan
aktiviteler, huzursuzluk, kaygı ve daha önce kazanılmış olan (konuşma gb.)
becerilerin hızla yitirilmesiyle belirginleşir. Çocukluk dezintegratifin de
ağır zihinsel engel görülür.
RETT SENDROMU:
Rett sendromu yalnız kızlarda
görülen bir sendromdur. En önemli belirtisi normal bir doğum ve ilk beş ay
normal gelişimi takiben bebeğin başının büyümesinin giderek durması ve kafa
çapında görülen küçülmedir. Rett sendromu olan çocuklar, ellerini belli bir
amaca yönelik olarak kullanmaktan vazgeçmeleri ve tipik el hareketleri (çamaşır
yıkıyormuş gb.) ile ayırt edilir. İlk bir yıl içinde sosyal iletişimleri
bozulur, daha ileri yaşlarda, eğer yürümeye başlamışlarsa yürümeleri de bozulur.
Konuşmaları gelişmez veya gecikir.
(Korkmaz,2000)
Rett sendromu, yaygın
gelişimsel bozukluklardan birisi olarak sınıflandırılan beyinsel gelişim
bozukluğudur. Ancak bunun yanlış bir sınıflandırma olduğunu ve benzer şekilde
otistik belirtiler gösteren frajil X sendromu, tüberoz skleroz ya da Down
sendromunun yaygın gelişimsel bozukluklar olarak sınıflandırılabileceğini
önesüren görüşler bulunmaktadır.[1] Bu sendromun belirtileri kolaylıkla otizm
ve Angelman sendromunun belirtileriyle karışır. Klinik belirtiler arasında baş
büyüme hızının azalması ve bazen mikrosefali, küçük el ve ayaklar bulunur.
Stereotipik ve yineleyici el hareketleri de gözlenir. Bilişsel bozukluk ve
gerileme döneminde de sosyalleşme sorunları da belirtiler arasında görülür.
Okula girdikleri dönemde sosyalleşme genellikle düzelir. Rett sendromu olan kız
çocuklar gastrointestinal bozukluklara yakalanmaya yatkındır ve %80’i nöbet
geçirir.[2] Hemen hemen hiç sözel becerileri yoktur ve kadınların %50’si
yürüyemez. Skolyoz, büyüme eksikliği ve kabızlık çok yaygındır ve sorunlu
olabilir.
BAŞKA TÜRLÜ
ADLANDIRILAMAYAN YAYGIN GELİŞİMSEL BOZUKLUK (ATİPİK OTİZM):
Karşılıklı toplumsal etkileşimde
ağır ve yaygın gelişimsel bozukluk olmasının yanı sıra sözel ve sözel olmayan
iletişim becerilerinin gelişmesinde bir bozukluk olmasına ya da basmakalıp
davranış, ilgiler ve etkinlikler bulunmasına karşın özgül bir Yaygın Gelişimsel
bozukluk, Şizofreni, Şizotipal Kişilik Bozukluğu ya da Çekingen Kişilik
Bozukluğu için tanı ölçütleri karşılanmıyorsa bu kategori
kullanılmalıdır.(Köroğlu,2001)
Atipik otizm, başka türlü
adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk olarak da isimlendirilir. Yaygın
gelişimsel bozukluğu yelpazesinde yer alan diğer gruplara ait özellikleri
taşımayan çocuklar için
kullanılan bir adlandırmadır. Atipik otizm,otizm yada Asperger sendromunun bazı
özelliklerinin görünüp bazılarının görünmemesi durumunda,diğer bir değişle
kuşkulu durumlarda konulan tanıdır.
Bu tanı çocuk belli bir teşhis
alamadığı, fakat pekçok alanda gelişim bozukluğu gösterdiği zaman söz
konusudur. (PDD-NOS) olarak adlandırılır.
Atipik otizm; dil ve sosyal
iletişimle ilgili sorunlar, dilin amaca yönelik kullanımındaki problemler,
aşırı çekingenlik, aşırı utangaçlık, gündelik ve özel yaşamında belli ilkelere
aşırı bağlılık gibi durumlarla kendini gösterebilir. İlerleyen yaşla tanı
değişebilir ve durum bir kişilik özelliğine dönüşebilir. Otistik belirtiler
zamanla kaybolabilir; iyi eğitimle ve elverişli şartlarda durum tamamen normale
dönebilir. Bu açıdan, erken tanı ve tedaviye süratli geçiş önem taşır. Ağır
formu yoktur ve hafif otizmden ayrılması zordur. Bu nedenle normal gelişimin
bir parçası olarak görülebilir.
OTİZMİN NEDENLERİ
Otizmin tanımlanmasından bu yana, otizmi
açıklamayı amaçlayan çok sayıda teori ortaya atılmıştır. Ancak, otizmin tek bir
nedene değil, birçok nedene bağlı olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bu
konuda öne sürülen teoriler; Psikojenik, Davranışsal, Organik ve Kavramsal
olmak üzere 4 grupta toplanmaktadır.
Psikojenik Teori:
Bazı gözlemciler otistik çocukların, içe
kapanma ve sosyal olmayan davranışlarda bulunmalarındaki ana nedenin, duygusal
etkenler ve yetiştirilme biçimi olduğunu ileri sürmektedirler.
Psikojenik teoriye
güre otizm; özellikle anne-çocuk ilişkisinde soğuk reddedici olarak algılanan
davranışlarla çocuğun karşılaşması sonucunda ortaya çıkan, psikolojik bir geri
çekilme davranışı olarak ileri sürülmektedir. Bu görüş, Bruno Bettleheim (
1967)'in teorisi olarak anılmaktadır.
1950 ve 1960'lı yıllarda geçerliliğini koruyan bu görüş
soğuk, reddedici ve çocuklarıyla iletişim kuramayan orta sınıf düzeyindeki
annelerin çocuklarının genellikle otistik özellikler gösterdiğini, sıklıkla da
içe kapanık olduklarını ve sosyal ilişkide yetersiz kaldıklarını savunmaktadır.
Benzer olarak; Kanner'ın 1954'te, otistik
çocukların anne-babalarının davranış özelliklerini incelemeye yönelik yaptığı
çalışmada; otistik çocuğa sahip anne-babaların eğitim düzeylerinin yüksek ve
özellikle babaların eğitimsel yönden üst statüye sahip oldukları
belirtilmektedir. Kanner'ın otistik çocukların ailelerinde, psikolojik bir
hastalığa çok az rastlandığını belirtmesine rağmen, bu anne-babalar genellikle
obsesif, duygusallıktan uzak ve çocukları ile yakın, sevecen bir ilişki
kuramayan kişiler olarak değerlendirilmektedirler.
Bu gözlemlerin çoğu; otizme yönelik çalışmaların ilk
yıllarında yapılmış ve konu ile ilgili psikojenik açıklamalar, derinlemesine
yapılan çalışma ve araştırma sonuçlarına dayandırılmamıştır. Oysa son yıllarda
otistik çocukların anne-babaları ile normal çocukların anne babaları arasında
yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda; otistik çocukların küçük yaşlarda,
ailelerinden kaynaklanan ilgisiz, soğuk tavır ve yetiştirilme biçimi gibi
nedenlerden dolayı zarar görmüş olmaları konusunda normal çocuklardan belirgin
bir farklılıkları olmadığı görüşü ileri sürülmektedir. Bu çalışma sonuçları,
psikolojik problemli anne-babaların sorunlarının daha çok, özürlü bir çocuğa
sahip olmanın getirdiği duygusal baskı ile ilgili olduğunu göstermektedir.
Davranışsal Teori:
Davranışsal teoriyi savunanlar; otizmin ödül
ve ceza sistemleriyle pekiştirilen ve bir seri tesadüfî olasılıklarla
şekillendirilmiş, öğrenilmiş davranış grupları olduğunu ileri sürmektedirler.
Bu görüşe göre; otizm, çocuğun içinde
bulunduğu ortamda, çevresiyle ilişki kurma yoluyla öğrendiği, bir takım atipik
ve özel davranışlar bütünüdür. Davranışsal teori; otizmi anne-baba- çocuk
ilişkisini sınırlamaksızın, psikojenik teorinden daha geniş kapsamlı olarak ele
almaktadır. Ancak, bunu daha çok
ortamın, gelişmekte olan çocuğa sağladığı olumlu ya da olumsuz sonuçları
açısından değerlendirilmektedir. Otistik çocukların ortaya koydukları birçok
davranış, bu teoriye göre, öğrenilmiş davranışlardır. Ancak bu davranışların çevreyle
ilgisi, çoğu otistik çocuğun vak'a hikâyesinde yoktur. Bu vak'a hikayelerinin
incelenmesinde; aile-çocuk ilişkisinin gözlenmesi ve otistik davranışın ne
kadar erken ortaya çıktığının belirlenmesiyle birlikte, otistik çocuğun
çevresinden aldığı uyarıların şeklinin ve karşılaştıkları olayların, normal
çocukların karşılaştıkları olaylardan çok farklı olmasına karşın, bu olaylara
verdikleri tepkilerin normal çocuklardan çok daha farklı olduğunu öne süren ayrı bir görüş
ortaya çıkmaktadır. Genelde bu görüşü savunan teoristler, otistik çocuğun kendi
kendine doğal olarak normal çevreden bazı bilgi ve becerileri öğrenmesini
olanaksız kılan, özüre bağlı bir yetersizliğin söz konusu olduğunu ileri
sürmektedirler.
Organik
Teori:
Son on yıldır, otizmin biyolojik bir
kaynağının olduğu kesinlik kazanmakta ve beyindeki bazı yapısal anomalilerin
otizme neden olduğu kabul edilmektedir. Bu konuda yapılan son araştırmalar,
cerebellumun (beyincik) gelişmesi ile ilgili bir bozukluk olduğu üzerinde
durmakta ve teknolojinin gelişmesine bağlı olarak, ilerde beyin yapısının daha
ayrıntılı inceleneceği düşünülmektedir. Otizmin, organik bir nedene bağlı
olarak beynin bazı fonksiyonlarını yerine getirememesi sonucu ortaya çıktığını
öne süren bu teori, günümüzde oldukça benimsenmektedir. Teori, otistik çocuğun
gösterdiği öğrenme, dikkat ve algı süreçleri ile ilgili yetersizliği
kapsamaktadır. Bu görüş aynı zamanda,
otistik çocuktaki belirli fiziksel ve biyokimyasal farklılığı vurgulayan
verilerle de doğrulanmaktadır.
Otizmin ortaya çıkma riskini arttırmada, doğum öncesi ve
sonrası oluşan biyolojik yönden yeterince gelişememe ve özellikle hamileliğin
ilk üç ayında, olumsuz etkileri olan bazı durumlar da etken olabilmektedir.
Bunun yanı sıra, genetik yönden yapılan incelemelerde; otistik çocuklar ve
ailelerinin kanında normalden farklı bulgulara rastlanmaktadır. Genetik çalışma
sonuçları, otizmin çift yumurta ikizlerinden çok, tek yumurta ikizlerinde
belirgin olarak ortaya çıktığını göstermektedir. Yapılan araştırmalar, otizmin
ikizlerde görülme oranının % 50 daha fazla olduğu yönündedir.
Diğer çalışmalar,
otistik çocuğun ailesindeki konuşma, gecikmiş dil ve gelişimsel problemlerin,
risk faktörünü arttırdığını göstermektedir. İletişim veya konuşma problemleri
için de, genetik bir eğilimin varlığından söz edilmektedir. Örneğin; Fragile X
sendromu adı verilen genetik bozukluğun, otizme neden olan genetiksel
geçişlerden birisi olduğu belirtilmektedir. Kromozom anomalisi olan çocukların
% 10-15'inin otistik olması da genetik çalışma sonuçları içinde yer almaktadır.
Kavramsal
Teori:
Frith'in teorisi, otistik bireylerdeki temel problemin,
doğuştan gelen zihinsel kavramaya ait bir eksiklik olduğu ve bu eksikliğin
mantıki sonuçlar çıkarmayı engellediği şeklindedir. Bu eksiklik, çocuğu farklı
bir gelişme yönünde zorlamakta, böylece farklı otistik belirtiler ortaya
çıkmaktadır.
Yaratıcılık, taklit etme, hayal gücüne dayalı oyunlar
oynayabilme gibi becerileri kolaylıkla yapabilen normal çocukların tersine,
otistik çocukların iç ve dış dünyada gelişen olaylar arasında ilişki kurabilme,
tahmin yapabilme becerisinden yoksun oldukları görülmektedir. Bu durum, otistik
çocukların, diğer insanların hareketlerini yönlendiren inançları, istekleri ve
eğilimleri olabileceğini anlamalarındaki yetersizlikten kaynaklanmaktadır ve
böyle bir bilgi dağarcığı olmaksızın da sosyal ilişkilerini geliştirmeleri
oldukça zor olmaktadır. Yukarıda otizmin nedenleri ile ilgili öne sürülen
görüşlere rağmen, bütün bu teoriler şu anda tek başına bu problemi açıklamada
yetersiz kalmaktadır. Bu problem ile ilgili çalışmaların artması ve daha çok
verinin toplanması gerekmektedir.)
BEBEKLERDE
VE ÇOCUKLARDA OTİZMİN BELİRTİLERİ
BEBEKLİK DÖNEMİ
Otistik özellikler gösteren bebeklerin iki tip davranış biçimi gösterdiği gözlenmiştir. Bunlardan birincisi; sürekli ağlayan, huysuz olarak adlandırılan bebeklerdir. İkincisi ise, sakin, uslu bütün gününü yatakta geçiren bebeklerdir. Acıktıklarında bile ağlamamaları nedeniyle bakımlarının kolay olmasına rağmen, anneden hiçbir ilgi beklememeleri, çevrelerine karşı ilgisizlikleri anne babaları endişelendiren özellikleridir.
1. Fiziksel özellikler: Bu dönemlerde
otistik çocukların fiziksel gelişimleri yaşıtlarından farklı değildir. Yaygın
uyku ve beslenme problemlerine rağmen hemen hepsi sağlıklı bebeklerdir.
Fiziksel olarak birçok beceriyi olağan yaşlarında kazanmaya hazırdırlar; ancak
bazı otistik bebeklerin çevrelerine karşı ilgisizlikleri nedeniyle daha geç
yaşlarda oturdukları ve yürüdükleri gözlenmektedir.
2.
Sosyal duygusal özellikleri: Normal bir bebek yaşamın ilk 3 ayında,
annesine bakar; annesi onunla konuşurken gülümser, agular. Daha ileri aylarda
ise her fırsatta kucağa alınmak için kollarını kaldırır, hazırlanır. Tanıdığı
kişileri görünce heyecanlanır. İnsanlarla ilişki kurmaktan hoşlanır. Yalnız
bırakılınca ağlar, sinirlenir. Oysa otistik bebeklerde bunların tam aksine,
kucağa alınmaya karşı isteksizlik gösterme, kucağa alınınca huzursuzluk
gösterme veya uygun beden duruşu göstermeme en belirgin özelliklerdir. Otistik
bebekler, genellikle çevreleri ile ilişki kurmaz. İnsanların konuşmalarına
tepki vermezler. İnsanlar ile göz kontağı kurmaz, çok uzun süre boş bakışlarla
oturabilirler.
3. Zihinsel Özellikler: Otistik bebek, etrafındaki insanlara olduğu gibi cisimlere karşı da
ilgisizdir; uzanıp onları almak ya da yakalamak istemez. Çevresindeki seslere,
cisimlere, hayvanlara ilgi göstermez. Otistik bebeklerdeki bu ilgisizlik ve
meraksızlık karşısında, anne babalar, zaman zaman çocukta zihinsel bir problem
olduğunu düşünürler.
4. Konuşma özellikleri: Normal bebekler genellikle 1 yaş civarında ilk kelimelerini söylerler.
Yaşamın birinci yılında sesler çıkarır, çıkardıkları sesleri farklılaştırır, bu
şekilde duygularını, isteklerini ifade ederler. Normal bebeklerde görülen
badıldamaların (Ba-ba, ba sesleri, ….) otistik bebeklerde görülmediği
belirlenmiştir. Ayrıca diğer kişilerin kendileriyle konuşmasına ya da
seslenmesine karşı tepkisiz kaldıkları gözlenmiştir. Bazı otistik çocuklar 0-2
yaş döneminde, tamamen sessiz kalabilir; bazıları ise yaşıtları gibi birkaç kelime
öğrenebilir.
Otistik çocuklarda
beslenme problemleri yaygın olarak gözlenir. Bunlardan çoğunun ilk aylarda
emmesi zayıftır, altıncı aydan sonra beslenme problemleri artar. Birçok bebek,
süt dışında tüm yiyecekleri veya katı gıdaları reddeder; bazıları ise normalin
üstünde ve hemen her şeyi yiyebilir.
2-5 YAŞ DÖNEMİ
Bebeklik döneminde anlatılan birçok özellikler 2-5 yaş döneminde devam etmektedir. Ancak bu özellikler çocukların gelişimlerine bağlı olarak çeşitlenmiş, farklılıklar ortaya çıkmıştır. 2-5 yaş dönemi, otistik özelliklerin en belirginleştiği, tanı için oldukça önemli bir dönemdir.
1. Fiziksel Özellikler: Fiziksel gelişimleri oldukça normal, güzel ve çekici çocuklardır. Motor becerileri genellikle iyidir. Kâğıt kesme, boncukları kutuya tek tek koyma veya ipe düzme gibi küçük kas becerilerinin oldukça zayıf olduğu gözlenir. Ancak birçok otistik çocuk mekanik, takmalı-sökmeli oyuncakları kolaylıkla takıp sökebilir.
2. Sosyal-Duygusal Özellikleri:
Bebeklik döneminde gözlenen çevreye ilgisizlik daha belirgin hale gelmiştir.
Çevresindeki kişilerin ve anne-babanın yüzüne bakmama, hemen hemen her otistik
çocuğun özelliğidir. İnsanların gözlerine bakmamaları veya anlık denebilecek
kadar kısa bakışlardan sonra hemen gözlerini kaçırmaları dikkati çeker. Tamamen
kendilerine ait bir dünyada yaşıyor gibi görünen bu çocuklar, çevrelerinde olup
bitenlere karşı çok kayıtsızdırlar. Çağrıldıklarında tepki vermez, konuşurken
dinlemez gibi görünürler. Bebekliklerindeki gibi fiziksel temastan kaçınırlar.
3. Zihinsel Özellikleri: Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda, otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına, ancak bu zekânın, problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu. Otistik çocukların zihinsel gelişmeleri üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalar, en az iki grup otistik çocuk olduğu düşündürmektedir. Birinci grubu normal ya da zihinsel becerileri olanlar, diğer grubu ise zihinsel yönden yetersiz olanlar oluşturmaktadır. Otistik çocukların yaklaşık %40'ı 40-55, %30'u 50-70 ve %30'u 70 ve daha fazla IQ skoruna sahiptir. Otistik çocukların yaklaşık 1/5'inin zekası normaldir.
4. Duyusal Uyarılara Tepkileri:
a. İşitsel Uyarılara (seslere) Tepkileri: Bu dönemde seslere karşı çok değişik
tepkiler görülmektedir. Çocukların seslere hiç bir tepki vermemesi birçok
anne-babayı, işitme problemi endişesi ile doktorlara gitmeye yöneltmektedir.
Yapılan testler çocukların işitmelerinde organik olarak bir sorunun olmadığını
göstermektedir. Gerçekten de bazen de seslere hiç tepki vermedikleri, bazen en
ufak seslere aşırı tepki gösterdikleri bazı seslere de çok duyarlı oldukları gözlenmektedir.
b. Görsel Uyarılara Tepkileri: Bu dönemde görsel uyarıcılara karşı normal dışı tepkiler yaygın olarak görülebilir. İnsan yüzlerine ve çevrelerindeki birçok nesneye bakmamalarına karşın, hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı cisimlere çok uzun süre bakabilirler.
c. Acı, Sıcak, Soğuğa Karşı Tepkiler: Bu tepkiler, bazı çocuklarda acıyı, sıcağı ve soğuğu fark etmeme şeklinde ortaya çıkarken bazılarında ise soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama, eline bir toplu iğne battığı zaman çığlıklar atma şeklinde görülebilir.
d. Dokunulmaya Karşı Tepkileri: Herhangi bir kimse tarafından dokunulmak,
kucağa alınmak istendiği zaman, o kimseyi itmek, ondan kaçmak yaygın olarak
gözlenen tepkilerdir.
Bu dönemde de beslenme ve uyku problemleri
yoğun bir şekilde gözlenmektedir. Beslenme ile ilgili olarak, katı yiyecekleri
reddettikleri, bazılarını sürekli püre edilmiş yiyecekler yedikleri, bu yüzden
de çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çektikleri görülür. Aileler,
çocuklarının garip yemek yeme alışkanlıkları olduğunu, yiyecek seçimi
yaptıklarını sıklıkla anlatırlar. Belli bir süre hep aynı yiyeceği isteme,
diğer yiyecekleri reddetme, sık sık tercih edilen yiyeceğin değişmesi de
gözlenen özelliklerdendir.
5. Konuşma Özellikleri: Otistik çocukların konuşma özellikleri, dil gelişimleri, yaşıtları olan normal çocuklardan farklı tablo çizmektedir. Konuşmaya başlama çok farklı yaşlarda gerçekleşir; ancak genellikle ilk kelimeleri 5 yaş civarında söylerler. Bazı otistik çocukların konuşmaya normal yaşıtlarıyla aynı zamanda başladıkları, ancak daha sonraları, bildikleri kelimeleri kullanmadıkları gözlenmiştir.
Beş yaş sonrasında, otistik çocuk yeni kelimeler öğrenir, isteklerini kelimelerle ifade etmeye başlarlar, hatta bir iki kelimelik cümleler kurabilir. Bununla birlikte, konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmadıkları gözlenmektedir.
OTİSTİK ÇOCUKLARIN KONUŞMA PROBLEMLERİ
a. Konuşulanları Anlamada Güçlük: Otistik çocuklarla yapılan çalışmalar, konuşulanı anlama kapasitesinin oldukça sınırlı olduğunu göstermiştir. Anlama, yaşla birlikte artar; kendilerinden istenilenleri anlayabilir, ancak istekleri yerine getiremezler. Tek kelimeleri anlayabilirken, kelimeler soyutlaştıkça, cümleler karmaşıklaştıkça anlamaları da güçleşir.
b. Ekolali: Ekolali, çocuğun duyduğu kelimeleri, cümleleri konuşmacının hemen arkasından veya daha sonra taklit etmesidir. Normalde çocuklar, konuşmaya, duydukları kelimeleri taklit etmeyle başlarlar. Ancak bu taklit dönemi, 2,5 yaş civarında sona erer. Otistik çocukla da ilk kelimelerini, anlamlarına dikkat etmeden papağan gibi taklit ederek öğrenirler. Bazen kelimeleri, bazen de cümleleri olduğu gibi tekrar ederler. Kelimeleri, taklit ettikleri konuşmacının aksanı ve vurgulamalarıyla söylerler. Normal çocuklar bu dönemden sonra, taklit ettikleri kelimeleri uygun yerlerde kullanmaya başladıkları halde, otistik çocuklar bu dönemde oldukça uzun zaman kalır, öğrendikleri kelimeleri gerektiği zaman kullanmazlar.
c. Gramer Bozuklukları: Konuşabilen otistik çocuklarda gramer bozuklukları da yaygın olarak görülür. Cümlelerdeki fiil eklerini söylememek yaygındır. “Okula gidelim” yerine “okul git” demek ya da “yemekten sonra şeker ver” yerine “şeker, yemek yer” demek gibi gramer yanlışlıkları yaparlar. Çocuğun ilerleyen yaşıyla birlikte konuşma becerisi de arttıkça,gramer bozukluklarında bazı düzelmeler görülebilir.
d. Zamirlerin Yer Değiştirmesi: Konuşmadaki en belirgin özelliklerden birisi de şahıs zamirlerinin yerlerinin değiştirilmesidir. Birinci tekil şahıs “ben” yerine, “sen” veya “o” kullanırlar. Özellikle “ben” zamirini kullanma çok az görülür. (“Giderim” yerine “gider, gidersin” kelimelerini kullanmak gibi).
e. “Evet-Hayır” Kelimelerini Kullanmada Güçlük: Otistik çocuklar yaşıtları gibi “hayır” kelimesini “evet” kelimesinden önce öğrenirler. Otistik çocukların “evet” kelimesini öğrenmeleri genellikle 8-9, bazen de daha ileri yaşlarda olabilir.
Konuşma becerileri ne kadar gelişmiş olursa olsun, konuşmayı, iletişim aracı olarak kullanmak istemezler, yalnızca zorda kaldıkları zaman, bir isteklerini belirtmek için konuşurlar.
6. Davranış Problemleri: Otistik çocuklarda görülen problem davranışlar, çocuğun bebeklik döneminden çıkmasıyla belirginleşir.(
a-Öfke
Nöbetleri: Genellikle 2-5 yaş
döneminde belirginleşir. Bu dönemde konuşma çok az ya da hiç olmadığından,
çocuk isteklerini sözel olarak ifade edememektedir. Bu nedenle, çoğu otistik
çocukta öfke nöbeti olarak adlandırılan tekmeleme, ağlama, bağırma, kendini
yere atma gibi davranışlar ortaya çıkmaktadır.
(Darıca,Abidoğlu
ve Gümüşcü 2002).
b-Çevresine
Zarar Veren Davranışlar : Dışarıda çığlık atma, evdeki eşyalara zarar
verme. (Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002).
c-Kendisine
Zarar Veren Davranışlar : Bu davranışlar; genellikle çocuğun kızdığı,
endişelendiği ya da başarısız olduğu zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Örnek :
saçlarını çekme, yüzünü tırmalama, ellerini ısırma vb. İleri derecede ise;
başını duvara ya da yere vurma, ellerini kanatacak derecede ısırma. (Darıca,Abidoğlu
ve Gümüşcü 2002).
d-Stereotip
(Aynı Şekilde Tekrarlanan Hareket Dizisi)Vücut Hareketleri :
1.
Duyumsal
Uyarım: İleri-geri sallanma, kendi ekseni etrafında dönme.
2.
Görsel
Uyarım: Parmaklarını gözlerinin önünde hareket ettirme, parmakları ile
havada şekiller oluşturma.
3.
Dokunsal
Uyarım: Elin ritmik hareketler ile kulak, el gibi diğer vücut parçalarına
vurulması.
4. İşitsel Uyarım: Aynı ezgiyi üst üste
saatlerce mırıldanma. (Darıca,Abidoğlu ve Gümüşcü 2002).
7.Duygusal Tepkiler:
Özel Korkular: Elini küvetteki sıcak suya sokarak yaktığı için küvette yıkanmadan korkan küçük kız, bir ayakkabı ayağını sıktığı için ayakkabı giymeyi reddeden çocuk, özel korkuları olan çocuklara örnektir
Tehlikelerin Farkında Olma: Otistik çocukların genellikle çevrelerindeki tehlikelerin farkında
olmamaları, anne babalarını en çok endişelendiren özelliklerdendir.
Nedensiz Gülme ve Ağlamalar: Duruma uygun olmayan duygusal tepkiler nedensiz olarak ortaya çıkabilir. Çocuğun kendisi veya bir başkası cezalandırıldığı zaman gösterdiği gülme, aniden bağırma, ağlama gibi davranışların, bulundukları ortamı ve durumu değerlendirememelerine bağlı olarak ortaya çıktıkları düşünülmektedir.
Değişikliklere Tepki Gösterme: Eve bir misafirin gelmesi, odasının farklı
bir düzene sokulması, sürekli kullandığı çarşafın değiştirilmesi gibi durumlar,
otistik özellikteki çocuğun huzursuz olmasına, saatlerce ağlamasına, öfke
nöbetleri geçirmesine neden olabilir. Bu konuda çalışan uzmanlar, çocuğun
yapılan her değişiklikten ötürü kendisini güvensiz hissettiği, ancak
çevresindeki aynılığı koruyarak rahatladığı görüşünü paylaşmaktadırlar.
8. Hayal Gücünün Eksikliği:
Oyun Oynama Becerisinin Olmaması: Otistik özellikteki çocuklarda hayal gücünün
yetersizliğine bağlı olarak yaratıcı oyun oynama becerisinin bulunmaması yaygın
olarak gözlenir. Bir oyuncakla amacına uygun olarak oynamaz, oyuncak bir
arabayla oynarken onun gerçek bir arabanın modeli olduğunu, kendilerinin de
arabanın şoförü rolünü oynayabileceklerini fark etmezler. Bazen yalnız arabanın
tekerlekleri, bazen de çıkardığı ses ile ilgilenirler; dakikalarca arabayı
ileri geri sürerler. Bu alanda genellikle çeşitli nesnelerin, oyuncakların elle
tutulduğu, oyuncağın gerçek amacına uygun olarak oynanmadığı gibi bebeklik dönemi
özellikleri gözlenir.
Ayrıntılara Dikkat Etme: Çevrelerindeki nesnelerin, kişilerin tamamı yerine, ayrıntılarına küçük
parçalarına dikkat ederler. Annelerinin yalnızca küpesi, oyuncak arabanın
yalnızca tekerlekleri çocuğun dikkatini çekebilir. Anneyi ya da oyuncağı, o
anda bulundukları çevre içinde tümüyle algılamalarının, hayal gücünün eksikliği
nedeniyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir.
9. Özel Beceriler: Otistik çocukların en şaşırtıcı özellikleri, bir çok alanda sınırlı becerileri olmasına karşın, bazı alanlarda sahip oldukları özel becerilerdir. Bir çok Otistik çocuğun, konuşmadan önce şarkı söylediği görülür; bazıları ise bir enstrümanı iyi çalabilirler. Bazı anne babalar da, çocuklarında müzik becerisinin yanı sıra kuvvetli bir hafıza olduğunu belirtmektedirler. Çocuğun yıllarca önce gittiği bir yeri, o yerdeki özel bir eşyayı unutmadığını, çok uzun şiirleri ezberleyebildiğini, televizyonda dinlediği çok uzun bir konuşmayı olduğu gibi tekrar edebildiğini sıklıkla anlatmaktadırlar.
Otistik çocukların diğer bir özel becerisi de sayılar ve sayısal ilişkiler üzerinedir. Bazıları sayıları çok çabuk öğrenirler ve çok güç işlemleri akıldan yapabilirler. Ayrıca, gördüğü resimleri çok iyi kopya eden, güzel boyayan, mekanik oyuncakları söküp takabilen, karmaşık bul-yapları kolayca tamamlayabilen çocuklara da rastlanmaktadır.
OTİZMİN
TEDAVİSİ
Otizmde var olan çeşitli tedavi yöntemlerini
ve bu yöntemlerin alt başlıklarını şu şekilde sıralayabiliriz: .
A. Aile Eğitimi: Otistik çocukların tedavisinde koterapist
olarak aile kullanılabilir. Ayrıca otistik çocukların özellikleri ve ailenin
tutumları konusunda aile eğitilir.
B.Davranış/Psikososyal
Yaklaşımlar:
1.Davranışın değiştirilmesi: Davranışın değiştirilmesi hem bazı davranışları artırma hem de bazı davranışları azaltma yaklaşımlarını içerir. İstediğimiz davranışları artırma yaklaşımlarında ödüllendirmelerden faydalanılır. Burada önemli olan uygun ödülün seçilmesi, zamanlama, sıklık ve süredir. Davranışları azaltmada yaklaşımlar: ceza verme ve dikkatini kaydırmadır.
2.Sosyal Beceri Kazandırma Eğitimleri
3.Kişisel Psikoterapi:Kısıtlı uygulanışı vardır.
4.Kurumda Yatırarak Tedavi:Ülkemizde uygulanmamaktadır
C.Biyokimyasal
Tedaviler:
1. İlaç Tedavisi :Otizm belirtilerinin ortadan kaldırılmasında
etkili değildir.Ancak otizme özgü davranış problemleri için kullanılır.Örneğin;
hiperaktivite, anksiyete, depresyon, saldırganlık, uyku ve yeme problemleri
gibi.
2.Diyet
tedavisi :Bazı araştırmacılar
kazein (süt)ve gluten(tahıl)miktarının otistik davranışlara neden olduğunu
ileri sürmektedirler.Bu diyette süt ve tahıl içeren gıdaların verilmesi
yasaktır.Uzman kişiler bu maddelerin bağırsakta çözünerek peptitlere
dönüştüğünü ,kana karışarak beyne ulaşarak ciddi hasarlar yol açtığını öne
sürerler.Henüz kuram kesinlik kazanmamıştır.
3.Vitamin
Tedavisi : Otistiklere uygulanan
başlıca vitamin tedavisi ;aşırı dozda B6 vitamininin magnezyumla birlikte verilmesidir.Ayrıca Otistikler için
hazırlanmış bazı özel vitaminler de vardır.Ancak bilimsel olarak vitamin
tedavisi de çok ciddi bulunmamaktadır.
D.Duygusal ve Algısal Tedaviler:
1-Duyu Entegrasyonu Tedavisi: Otistik çocuklar dış dünyadan aldıkları
çeşitli duyguları ayırt edememe problemi ile karşı karşıyadırlar. Bu tedavi
onlara duygusal ayrım yapmayı öğretmeyi hedefler.
2-İşitsel Entegrasyonu Tedavisi: Otistik çocuklarda görülen sese aşırı
duyarlılık probleminin bir işitme bozukluğundan kaynaklandığına inanılmakta, bu
nedenle işitme tedavileri ile bu problemin şiddeti azaltılmaya çalışılmaktadır.
E.Psikolojik Tedaviler:
Psikoterapi:Özellikle Dr.Kanner’in üzerinde durduğu bir yöntemdir; çünkü Dr.Kanner’e
göre hastalığın temel sebeplerinden biri bireyin sahip olduğu psikolojik
geçmişti. Ancak sonraki yıllarda yapılan araştırmalar Kanner’in haklı
olmadığını ortaya çıkarsa da psikoterapi halen otizmin tedavisinde kullanılan
bir yöntemdir.
F.Diğer Tedaviler:
Müzik terapisi, deneme yanılma öğretisi, uğraş tedavisi, etkileşimi
kolaylaştırmayı hedef alan terapiler, kaba-ince motor beceri artırmayı
hedefleyen terapiler uygulanmaktadır.(www.turkish-media.com)
G.Eğitsel Tedaviler:
Otizmin tedavisi konusunda yapılan birçok çalışma
sonucuna göre,en iyi tedavinin eğitim olduğu anlaşılmıştır.Bu nedenle otistik
çocukların eğitimine olabildiğince erken yaşta başlamak çok önemlidir.Eğitimde
öncelikle öğrenmeye hazırlık(göz kontağı,oturma,dikkat süresi),iletişim ve öz
bakım becerileri olacak şekilde kolaydan zora doğru bir sıra izlenmelidir.
Beceri öğretiminde süre; becerinin her bir basamağında, otistik birey beceriyi kendi kendine
yardımsız yapabilene kadar devam edilir.
Beceri öğretiminde ortam;öğreteceğimiz beceriye uygun olmalıdır.(Örn:Diş fırçalama becerisi
öğretilirken,bunu her zaman dişini fırçaladığı banyo ortamında gerçekleştirmek
daha uygun olacaktır.)Ayrıca beceri öğretimi yapılacak ortamın, çocuğun
dikkatini dağıtacak materyal ve oyuncaklardan arındırılmış olması
gerekmektedir.
Beceri öğretiminde tutarlılık; çocuğun yakın çevresindeki diğer kişilerin de planlanan beceri
öğretiminden haberdar edilmesi ve onların da eğitimci gibi davranması
sağlanmalıdır.
Beceri öğretiminde öncelik; öğretimi yapılacak becerinin günlük yaşamdaki yeri ve önemi,o becerinin
öncelikli olarak seçilmesinde belirleyici bir ölçüt olmalıdır.(Örn:Öz bakım
becerileri:tuvalet,yemek yeme,vb) günlük yaşamda daha sık karşılaşılmasından ve
kazanılmadığında büyük problemlere yol açabileceğinden dolayı öncelikli olmalıdır.
Beceri öğretiminde uygunluk;öğretilecek beceriler çocuğun yaşına ve performansına uygun
olmalıdır.Örn;3 yaşında olan ve el becerisi yeterince gelişmemiş olan
çocuğunuza ayakkabısının bağcığını kendi başına bağlamasına yönelik eğitim
vermek uygun değildir.
Beceri öğretimin de önkoşullar;öğretimi yapılacak beceriler birbirinin önkoşul becerisi
olabilmektedir.Örn:tuvalet becerisini kazandırmadan önce,önkoşul beceri olarak
uygun oturma becerisinin kazandırılması gerekmektedir.
Beceri öğretiminde ödüllendirme;bir becerinin yeni öğretilmeye başlandığı zamanlarda çocuğu beceriyi her
tamamlayışında ödüllendirmek gerekir.Beceriyi tam olarak yapmaya başladığında
ödüller seyrekleştirilir.Ancak sözel övgüler sürekli kullanılmaya devam edilir.
Eğitim programları yapılandırılmış ortam olarak adlandırdığımız, bir
yetişkin ve bir çocuğun birlikte olduğu,çeşitli öğretim tekniklerinin
kullanıldığı,uyarıcısız ortamda uygulanır. Çocuğun yapılandırılmış ortamda
kazandığı becerileri,başka ortamlarda da kullanabilmesi için uygulanan
genelleştirme programları da eğitimde temel taşlardır. Çocuklarımıza
olabildiğince erken yaşta teşhis konması,eğitime erken başlanması,çocuklarımız
hazır oldukları zaman normal eğitim kurumlarına devam edebilmeleri temel
amacımız olmalıdır.
OTİSTİK ÇOCUKLARIN EĞİTİMİNDE DİKKAT
EDİLECEK ÖNEMLİ YAKLAŞIMLAR:
Otistik çocuklarda sinir sistemine giren uyarıcıların yorumu bir nedenden
dolayı yapılamamaktadır.Bu çocukların zekası yerinde olabilmekte,işitebilmekte
ve okuyabilmektedirler.Ancak işittiklerini ve okuduklarını
anlayamamaktadırlar.Dili algılamada bir nedenden dolayı yetersizlikleri
bulunmaktadır.
Dili algılayamadıkları için dikkatlerini
konuşulana ve konuşan kişiye verememektedirler.Birisi konuşurken o kişinin
yüzüne bakmamakta ve bunun sonucu olarak diğer insanlardan ve çevreden
kopmaktadırlar.Diğer insanların yorumlarını sözel olarak alamadıkları için yüz
ifadelerini de yorumlayamamaktadırlar.;Dolayısı ile hem konuşma
gelişmemekte,hem de duygularını ifade etmeyi öğrenememektedirler.Bunun sonucu
olarak kavramlar gelişmemektedir.
Kavramların Algılanmasında
Güçlük Çıkaran Etmenler
· Otistik çocukların çoğu
tehlikelerin farkında değildir.(Pencere-Trafik)
· Sözcüklerin mecaz anlamlarını
anlamada yetersizdirler(Deyimler ve atasözlerini anlamada güçlük
çekerler)
· Zıt anlamlı kelimeleri farklı
telaffuz ederler.(Sıcak-Sıcaksız, Soğuk-Soğuksuz)
· Bazı seslere karşı aşırı
duyarlılık gösterirler.(Sevme-Korkma)
· Geçmişi ve şimdiyi
karıştırma,buna bağlı olarak anlamsız gülme ve ağlamalar.(zaman üzüntü ve
sevincini köreltmez,geçmiş olayı şimdi oluyormuş gibi hatırlarlar)
· Zamirleri
karıştırma.(Kendisinden “o” diye söz etme)
·
Otistik çocuklarda zeka dağılımı da çok değişkendir.Ağır zeka geriliğinden
üstün zekalıya dek genişleyen bir yelpazedir. Otistik çocuklar için yaşamın ilk
yıllarında (5 yaşından önce) aldığı tedavi ve özel eğitim çok önemlidir.
Otistik bozukluk konusuna;çocuklarla çalışan herkesin,çeşitli alanlarda
çalışan hekimlerin,rehberlik merkezlerinde çalışan psikologların ve
eğitimcilerin duyarlı olması gerekir.En ufak kuşkularında çocuk psikiyatrisi
klinikleriyle işbirliği yapmaları,bu çocukların daha erken yaşta tanınmalarını
ve tedavi programlarının yapılmasını sağlayacaktır.Böylece otistik çocuklar da
bireysel özelliklerine göre maksimum performanslarını kullanabilme imkanlarını
yakalayabilecek ve toplum içinde daha uyumlu hale gelebileceklerdir.
Özel eğitim alan,otizm
ile ilgilenen tedavi merkezleri ile ilişkisini kesmeyen ailelerin çocuklarında
şu ilerlemeler görülebilmektedir: Göz teması sağlanabilmekte, belirgin dil
bilgisi hatası yapsa bile konuşabilmekte,ilköğretimi bitirebilmekte,daha sıcak
ve cana yakın olabilmektedir.Değişik sosyal ortamlarda(lokanta ve misafirlik
gibi) anne-babasını mahcup etmeyip uygun biçimde davranabilmekte,kendi başına
yakınlarının evlerine gidebilmekte,tanıdık bakkaldan kendi isteklerini ve
annesinin söylediklerinin alıp getirebilmektedir.Ancak bu çocuklar bile halen
otistik belirtiler göstermekte olabilir veya belirtilerin izleri görülebilir.
Otizmi yakından
incelediğimizde görmekteyiz ki;
Hiç beklenmedik zihinsel güçleri bazen gösterebilmekte,nasıl işlediğini
anlayamadığımız bir mekanizma ile çok karmaşık bir yönergeyi alabilmekte,çok
karmaşık bir sözcüğü telaffuz edebilmekte,hiç konuşmayanlar bile bir veya
birkaç kez çok anlamlı,spontan bir cümle söyleyebilmektedirler.
Otistik çocukların
%11-34’ü yüksek işlevlidir.Bu çocuklar ifade edilebilir bir dil ve iyi bir zeka
düzeyine sahip olgu grubudur. Bireysel ve grup eğitimleri ile belirli bir
seviyeye gelen otistik çocuklar kaynaştırma eğitimi alabilirler. Ancak otistik
çocukların kaynaştırılacağı okul ve sınıf ortamı önceden
düzenlenmelidir.Çocuğun kaynaştırma eğitimi alacağı okulun müdürü,sınıf
öğretmenleri,rehber öğretmen ve öğrenciler otistik çocuğun özelliklerini
bilmelidir.Okulda otistik çocuğun kabul göreceği bir ortam
hazırlanmalıdır.
Otistik çocukların soyut ifadeleri anlamadaki güçlükleri iletişim
kurmalarını engellemektedir.Bu nedenle öğretmen açık ve net bir dil
kullanmalıdır.”Ayaklarım beni öldürüyor” ya da “Neredeyse arkadaşının gözünü
çıkarıyordu” gibi ifadeler kullanmaktan çekinmelidir.Üst düzey iletişim
becerileri olan otistik çocuklar bile çok soyut olan bu kavramları anlamada
zorlanacaktır.
Sınıfa
yönergeler verilirken,öğretmen “Şimdi defterlerinizi açın!” ifadesinin yanı
sıra “Ali sen de defterini aç!” gibi ifadeler kullanarak,tüm sınıfın yapmasını
istediği davranışı otistik çocuğun da yapmasını istediğini belirtmesi anlamayı
kolaylaştıracaktır.Anlatılan konunun görselleştirilmesi,ders anlatılırken
görsel materyaller kullanılması da özellikle yardımcı olacaktır.
TANI KOYMA
Henüz kesin tanı koyduracak
herhangi bir özel laboratuar testi yoktur. Davranışlar uzmanlarca
değerlendirilerek tanı konur. DSM-IV tanı ölçütlerinden yararlanılır.(E.K-1)
AİLELERİN
KABULLENME AŞAMASINA KADAR GEÇİRDİKLERİ SÜREÇLER:
1.REDDETME:
·
Şok
· Konan tanıya karşı duyarsız kalma
· Konan tanıyı reddetme
· Değişik çareler arama
· Hatalı tanı konduğunu ispatlama çabası içerisine girme.
· Konan tanıya karşı duyarsız kalma
· Konan tanıyı reddetme
· Değişik çareler arama
· Hatalı tanı konduğunu ispatlama çabası içerisine girme.
2.BİLİNÇLİ OLARAK DURUMUN FARKINDA OLMA:
· Kızgınlık duyma
· Suçluluk
· Depresyon
· Acı ve ıstırap çekme
· Hayal kırıklığı
· Utanç duyma
· Aşırı sorumluluk yüklenme
· Suçluluk
· Depresyon
· Acı ve ıstırap çekme
· Hayal kırıklığı
· Utanç duyma
· Aşırı sorumluluk yüklenme
3.DÜŞÜNCE VE DUYGUSAL OLARAK KABULLENME:
· Zamanını
ve gücünü çocuğunun eğitimi için harcama çabası gösterme
· Çocuğuyla ilgili gerçek beklentilerini ortaya koyma
· Çocuğun eğitimine yönelik çalışmaları,girişimleri arama ve uygun olanların savunuculuğunu yapmak
· Çocuğuyla ilgili gerçek beklentilerini ortaya koyma
· Çocuğun eğitimine yönelik çalışmaları,girişimleri arama ve uygun olanların savunuculuğunu yapmak
· Gerekli merkez ve kişilerle işbirliği kurma çabaları gösterme
Ailenin ve annenin duyduğu utanç,otistik sürecin daha da katlanmasına yol açar.Kendini iyice suçlu hisseden anne,ona bu duyguları yaşatan çocuğu ile çaresiz bir bilinç dışı çatışmaya düşer. (www.autism-tr.org)
KISACASI OTİSTİK ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ
·
Göz kontağı kurmazlar. Gözlerinize baksalar bile
kısa sürelidir veya sizden uzaklara bakıyormuş gibidirler.
·
Huzursuz görünürler.
·
Sözel veya sözel olmayan (yüz ifadesi gibi)
birtakım ifadelere tepki vermeyebilirler.(seslenildiğinde duymuyormuş gibi
davranırlar.)
·
Bazıları birtakım ses, koku, ışık veya dokunuşa
aşırı hassastırlar.
·
Bazıları ise sıcak, soğuk veya herhangi bir
acıya karşı oldukça duyarsızdır.
·
Etraftaki birtakım değişikliklere stresli bir
tepki gösterirler.Bazı çocuklar ev veya oda düzenlerinin bozulmasına karşı
aşırı tepki gösterirler. (örneğin, evdeki eşyaların yerleri değiştirilmişse,
eşyalar eski yerlerine konana kadar kendilerini yerden yere vurup
ağlayabilirler.)
·
Rutin olarak görmeye ve yapmaya alıştıkları
şeyleri severler. Zihinlerinde yaşadıkları ortamın bir haritasını gezdirirler
ve yapılan her küçük değişiklik çocuğun daha fazla stres yaşamasına neden olur.
·
Bazı çocuklar çok saldırgan olurlar.
Kendilerine, başkalarına ya da eşyalara zarar verebilirler.
·
Tehlike ve korku duygusu hissetmezler. (örneğin,
korkusuzca trafiğe çıkabilir, ateşle oynayabilirler.)
·
Yemek yeme bozuklukları vardır. Bazıları yenmez
şeyleri yemekten hoşlanabilir.
·
Kullandıkları kelimeler çok sınırlıdır ve
genellikle etraflarında sık duydukları sözleri kullanırlar.Bazen de
konuşulanları papağan gibi tekrarlayabilirler.(Ekolali)
·
Sosyal ve duygusal açıdan kendilerini izole
ederler. (Örneğin, birilerini önemsemezler, ya da birileri yerlerini işgal
ettiğinde veya zorunlu bir aktivite yapmak durumunda kalınca, istenmeyen bir
obje gibi orayı terk ederler.
·
Çoğunlukla insanları değil de objeleri ve cansız
varlıkları tercih etmektedirler.
·
Yaşadıkları duygular genellikle anında ve kesindir.
İhtiyaçları önceliklidir.
·
Parlak şeylere çok ilgi duyarlar. İlgileri belli
bir şeye yöneliktir ve bu şey ortadan kaldırılırsa çocuk kriz geçirir. Otistik
çocuklar bazı şeylere çok bağlıdır. Konserve kutuları, boş deterjan kutuları,
plastik şişeler ve plastik kapaklar gb. Sevdiği bir şey kaybolursa bulunana
kadar huzura kavuşmazlar.
·
Yüksek sese karşı ilgisiz olanlar olduğu gibi
bazı seslere şiddetli tepki gösterenler de vardır. Bazısına motosiklet ve köpek
havlaması işkence gibi gelir.
·
Hayatı boyunca konuşamayanlar olabilir.
·
Otizmli çocuk, yürüyüşüne dikkat etmeden
merdivenleri inip çıkabilir, bisikletini dikkatini vermeden sürer. Hatta pek
çoğu karanlıkta eşyalarını bulabilir.
·
Dokunulmayı sevmese de sıkı sarılmalardan
hoşlananları vardır.
·
Ellerini çırparlar, yüz göz hareketleri yaparlar
ve başları dönmeden kendi etraflarında dönerler. Çoğu parmak uçlarında yürür.
Bir çok otistik ellerini ya da eşyaları gözlerine çok yakın tutarlar. Bir kısmı
güzel yürür, tırmanabilir ama bir kısmı da sakar olup dengesiz yürür tırmanmayı
sevmez. Bazılarının parmak becerileri güzel ama yürüme ve konuşması iyi
değildir. Hemen hemen hepsi yürürken kollarını çapraz sallamayı oldukça geç
öğrenirler.
·
Bazı çocukların kendilerine ait rutinleri
vardır; iskemleye oturmadan önce bir kere iskemlenin etrafında dolaşmak gibi.
·
Bazıları para gibi yuvarlak şeyleri döndürmeye
meraklı ve beceriklidir. Dönen şeylere bakmaya doyamazlar.
·
Pek çoğu müziği sever ve şarkı söyler.
·
Otizmli çocukların duygusal gelişimi öteki
çocuklarınki gibi olup tek farkı gelişimin gecikmesidir. Bir yaşındaki çocuğun
annesinin arkasında ağlama özelliği otizmli bir çocukta dört veya beş
yaşlarında ortaya çıkabilir.
·
Otistik çocukların çoğu suyla oynamayı ve
otomobille dolaşmayı çok severler.
·
İletişim için konuşmayı çok fazla
kullanmazlar.İsteklerini ifade etmek için ve isteklerine ulaşmak için kişilerin
elinden tutarak bunlara ulaşmaya çalışırlar.
·
Bazıları kendi etraflarında döner ve
sallanırlar.Yürürken zıplayarak veya parmak uçlarında yürürler.
·
Bazılarında uygun olmayan ortamlarda nedeni
bilinmeyen gülmeler görülür.
·
Başkalarının duygularını anlamakta zorlanır ve
buna uygun tepkiler veremeyebilirler.
·
Taklit yetenekleri sınırlıdır.
E.K-1
DSM-IV’E GÖRE OTİZM TANI ÖLÇÜSÜ
Bugün bir çok ülkede kullanılan
tanı sistemi, Amerikan Psikiyatri Birliğinin hazırladığı sistemdir.
- En az ikisi (1)’inci maddeden ve birer tanesi (2) ve (3)’üncü maddelerden olmak üzere (1), (2) ve (3)’üncü maddelerden toplam altı (ya da daha fazla) maddenin bulunması:
(1) Aşağıdakilerden
en az ikisinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal etkileşimde nitel
bozulma:
(a)
Toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el kol
hareketleri, alınan vücut konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi
sözel olmayan bir çok davranışta belirgin bir bozulmanın olması.
(b)
Yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler
geliştirememe,
(c)
Diğer insanlarla eğlenme, ilgilerini ya da başarılarını
kendiliğinden paylaşma arayışı içinde olmama ( örn. İlgilendiği nesneleri
göstermeme, getirmeme ya da belirtmeme)
(d)
Toplumsal ya da duygusal karşılıklar vermeme
(2) Aşağıdakilerden
en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde nitel bozulma:
(a)
Konuşulan dilin gelişiminde gecikme olması ya da hiç
gelişmemiş olması (el, kol ya da yüz hareketleri gibi diğer iletişim yollarıyla
bunun yerini tutma girişimi eşlik etmemektedir.)
(b)
Konuşması yeterli olan kişilerde, başkalarıyla
söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması.
(c)
Basmakalıp ya da yineleyici ya da özel bir dil
kullanma,
(d)
Gelişim düzeyine
uygun çeşitli, imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden
oynamama.
(3) Aşağıdakilerden
en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi ve etkinliklerde
sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması:
(a)
İlgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından
olağandışı, bir ya da birden fazla basmakalıp ve sınırlı bir örüntüsü
çerçevesinde kapanıp kalma.
(b)
Özgül, işlevsel olmayan, alışageldiği üzere yapılan
gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin
sıkı sıkıya uyma,
(c)
Basmakalıp ve yineleyici motor mannerizmler (örn.
Parmak şıklatma, el çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri)
(d)
Eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşıp durma.
- Aşağıdaki alanlardan en az birinde, 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağandışı bir işlevselliğin olması:
(1) Toplumsal
etkileşim,
(2) Toplumsal
iletişimde kullanılan dil ya da
(3) Sembolik
ya da imgesel oyun.
C. Bu bozukluk Rett Bozukluğu ya da
Çocukluk Dizintegratif Bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz. (Köroğlu, 2001)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder