"İyileşeceğine gerçekten inanan kişi iyileşir" derler.
Öyle ki pek çok kanserle savaşım hikayesi vardır sonunda hastaların hayatı
yeniden sağlıkla kucakladıkları. Nice ölümlerden dönenler, ölümle burun buruna
gelip en amansız hastalıklardan zaferle sıyrılanlar... Günlük hayatta buna
kimileri beyin gücü der, kimileri moral, kimileriyse inanç. İsmi her ne
konulursa konulsun çoğu zaman kişi bir neden arar "moral" ya da
"inancını" yüksek tutmaya. Kendisini iyi edecek bir neden. Bir ilaç.
Peki ya bu ilaç bir şekerden ibaretse?
Bugün herhangi bir hastalığın tedavisi sırasında moral ya da
olumlu beklentilerin bağışıklık sistemini kuvvetlendirerek süreci
hızlandırabildiği biliniyor. Gerek tedavi süreci sırasında doktor ve
hemşirelerden gördüğü ilgi, gerekse tedavi gördüğü düşüncesi hastaya aldığı
ilaçların biyolojik etkilerinden bağımsız olarak güç kazandırabiliyor. Bu
nedenle de biliminsanları herhangi bir ilacın kimyasal etkilerini sınarken ilaç
görünümündeki şekerlemelerle ilaçların ayrı ayrı etkilerini gözlemleyip iki
etkinin farkından ilacın iyileştirici gücüne dair çıkarımlarda bulunuyorlar.
Eğer ki sıradan bir şeker bile yalnızca "ilaç" adı altında sunulduğu
için aynı seviyede bir iyileşme gözlemleniyorsa ilaç başarısız kabul ediliyor.
İşte, ilaç görünümündeki bu şekerlemeler "plasebo" adını alıyor.
Plasebolar salt biyolojik hastalıklara çare ararken yapılan araştırmalarda
değil depresyon gibi psikolojik etmenlerin rol oynadığı hastalıkların tedavi
araştırmalarında da etkili bir yöntem olarak ortaya çıkıyor. Bazı
araştırmacılar plasebo etkisini klasik koşullanmayla açıklarken diğerleri
"mutluluk kimyasalı" olarak bilinen endorfin salınımının rol
oynayabileceğini düşünüyor:
Klasik Koşullanma ve Plasebolar
Klasik koşullanma sırasında organizmanın belli uyaranlara belli
yanıtlar vermeyi öğrendiğine değinen biliminsanları plasebonun da tıpkı bir
ilaç uyaranı olarak algılanabileceğini ve bedenin ilaca verdiği biyolojik
yanıtların aynılarını tetikleyebileceğini varsayıyorlar. Plasebo aldıktan sonra
beyin işleyişi tıpkı ilaç almışçasına değişim gösteren hastalar bu görüşün
doğru olabileceğini gösteriyor. Ancak varsayım plasebo etkisini üst seviye
bilişsel nedenlerden uzak tutarak otomatik bir koşullanma sürecine bağlıyor.
Oysa sözünü ettiğimiz duygular, beklentiler, umut gibi daha zihinsel süreçler
olduğundan yalnızca klasik koşullanmayla açıklamaya çalışmak yetersiz
kalabiliyor.
Endorfin Salınımı ve Plasebolar
Plasebo etkisini endorfin salınımıyla açıklayan biliminsanlarıysa
ilaç alarak iyileşeceğine inanan hastaların içlerinde korudukları umudun
duyguları ve bedensel işleyişleri üzerinde olumlu etki yaratabileceğini
vurguluyor. Bu etkileşim sırasındaysa "mutluluk kimyasalları" olarak
bilinen ve kişinin duygudurumu ve acı algısını düzenleyen endorfinlerin rol
oynadıklarını düşünüyorlar. Nitekim plasebo verildikten sonra bedenlerindeki
endorfin salınımı engellenen hastaların acı algılarının tekrar yükseldiğini
rapor eden çalışmalar bu görüşü destekliyor.
Plasebo genellikle öyle kayda değer etkiler gösterebiliyor ki bazı biliminsanları psikoterapinin de yalnızca plasebo etkisinden ibaret olduğunu, farklı psikoterapi yöntemlerinin bir anlamda "aynı kapıya çıktıklarını" iddia ediyorlar. Ancak bilimsel çalışmalardan da bilindiği üzere hastanın tedaviye olan inancı her koşulda önem gösteriyor. Tedaviye umutla bağlanan hastalar daha çabuk iyileşiyor. Özellikle de psikolojik rahatsızlıklar söz konusu olduğunda terapinin işe yarayacağına gönülden inanan hastalar terapi sürecine daha aktif katılımda bulunup daha hızlı ilerleme kaydedebiliyorlar. Bu gerçek psikoterapinin yalnızca plasebo etkisinden ibaret olduğu anlamına gelmiyor.
Plasebo genellikle öyle kayda değer etkiler gösterebiliyor ki bazı biliminsanları psikoterapinin de yalnızca plasebo etkisinden ibaret olduğunu, farklı psikoterapi yöntemlerinin bir anlamda "aynı kapıya çıktıklarını" iddia ediyorlar. Ancak bilimsel çalışmalardan da bilindiği üzere hastanın tedaviye olan inancı her koşulda önem gösteriyor. Tedaviye umutla bağlanan hastalar daha çabuk iyileşiyor. Özellikle de psikolojik rahatsızlıklar söz konusu olduğunda terapinin işe yarayacağına gönülden inanan hastalar terapi sürecine daha aktif katılımda bulunup daha hızlı ilerleme kaydedebiliyorlar. Bu gerçek psikoterapinin yalnızca plasebo etkisinden ibaret olduğu anlamına gelmiyor.
Kuşkusuz plaseboların kullanımı etik sorunları da beraberinde
getiriyor. Geçmişin aksine bugün hastalar yeni bir ilacın etkisinin sınandığı
çalışmalarda plasebo verilen gruba da düşebilecekleri olasılığı bulunduğu
konusunda uyarılıyorlar. Bunun yanısıra eğer ki herhangi bir hastalığın
standart tedavisi bulunuyorsa yeni tedavinin plaseboyla değil bu standart
yöntemle karşılaştırılması, hiçbir hastanın biyolojik tedaviden mahrum
bırakılmaması gerekiyor. Her ne kadar yalnızca plasebo etkisine güvenerek bir
hastayı biyolojik tedaviden mahrum bırakmak etiğe aykırı düşse de plasebo
etkisi bir hastalıkla savaşımda büyük ipuçları veriyor. Olumlu beklentiler ve
tedaviye güven iyileşme sürecini kısaltıyor.
Kaynaklar: http://www.psy.gla.ac.uk/~steve/hawth.html Atkinson RL, Atkinson RC, Smith EE,
Bem DJ & Hilgard ER. Introduction to Psychology. 10. Baskı (1990).
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/klinik.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder