“Amerika da
her yıl bir milyonun üzerinde artan sayıda çocuk, Dikkat eksikliği ve hiper
aktiviteye karşı etken maddesi Metilfenidat HCl almaya başlıyor. Okullarda
sabahın 10′unda çoğu erkek olan çocuklar sıraya dizilerek kuşlar gibi
ağızlarını açıyor ve her birinin ağzına bir Metilfenidat HCl veriliyor; uslu,
itaatkar, zombi gibi çocuklar olsunlar diye, okulun ve öğretmenlerin işi
zorlaşmasın diye. Bu manzara Amerikanın hemen her ilkokulunda her gün
yaşanıyor. Kuyruktaki çocukların ortak özelliği DEHB “dikkat eksikliği/hiperaktivite
bozukluğu” hastalığından muzdarip olmaları.”
Metilfenidat
HCl çocuklarda sakinleştirici etkisi yapan amfetamin ailesinden bir dragdır.
Afyon, kokain ve morfin ile birlikte Skala II kategorisinde yer alan, güçlü
bağımlılık yaratan, yoksunluğu psikoza ve intihara kadar sürükleyebilen bir
yasal drag. Yani kokainin sentetik hali. İştah kaybı, kilo kaybı, uykusuzluk,
kalp çarpıntıları, baş dönmesi, eklem ağrıları, mide bulantısı, göğüs ağrısı,
karın ağrısı gibi sıkça görülen yan etkileri var. Halüsinasyonlara, gittikçe
artan anormal ve garip davranışlara neden olabiliyor. Çocuğun bedeni yasal
olanla olmayan arasındaki farkı bilmiyor ki. Aynı derecede bağımlı oluyor. Metilfenidat
HCl, Amerika ve Hollanda başta olmak üzere uyuşturucu piyasasında sokakta
tanesi 5 dolara satılan, ezilerek burundan çekilerek ya da enjekte edilerek
alınan bir drag. Yani hiperaktif teşhisi konmamış gençler arasında da
kullanılan popüler bir drag ve kokainden çok daha ucuz.
Bir zamanlar
kokain eroin ve amfetamin de yasaldı ve mucize ilaç olarak tedavi amacıyla
kullanılıyordu.
Bir zamanlar
kokain, eroin ve amfetamin de yasaldı ve bağımlılık yapmadığı savunuluyordu.
Kokain,
1800′lü yılların mucize ilacıydı. Soğuk algınlığı, ağrı dindirici, anti
depresan olarak hatta bebeklere kolik tedavisi olarak veriliyordu.
Eroin,
morfin bağımlılığının tedavisi için üretilmiş bir ilaçtı. Morfin de daha önce
afyon bağımlılığının tedavi ilacıydı. Tıpkı bugün eroin bağımlılığından
kurtulmak için eroinden daha güçlü bağımlılık yaratan methadon’un kullanılması
gibi. Bakalım yarın methadon bağımlılığından kurtulmak için ne tür ilacı
piyasaya sürecekler. Bu bira bağımlılığından kurtulmak için doktorun votkaya başlamasını
önermesi gibi bir şey.
Amfetamin
ikinci dünya savaşında tüm ülkelerin askeri pilotlarına ve daha sonra askerlere
veriliyordu. ABD’de 1940′lı yıllarda
depresyon ve uykusuzluk tedavisi için amfetamin kullanılıyordu. Bu da, zamanla
dünya çapında bir amfetamin salgınına yol açtı ve bu salgın ancak çok büyük
harcamalar sonucunda yavaşlatılabildi. Bu durum ABD, Kanada, İngiltere ve
Avusturalya hariç bir çok ülkenin Metilfenidat HCl ‘e karşı büyük bir tepki
geliştirmesine yol açtı. Fransa’da bugün Metilfenidat HCl yerine psikoterapi
uygulanıyor.
ABD’de ise,
psikoterapi pahalı bir yöntem olduğu için kurumların onayı ile hiçbir
psikoterapi uygulanılmadan Metilfenidat HCl veriliyor.
Journal of the American Medical Association’a göre 6 yaş altı gruptaki
çocuklarda da hatta 1 yaşın
altındakilerde bile Metilfenidat HCl kullanımı gün geçtikçe artıyor. Hem de
ilaç firması Metilfenidat HCl’in 6 yaş altı çocuklarda kullanılmaması
gerektiğini belirttiği halde.
BİR HASTALIK
NASIL YARATILIR
Başlangıçta
psikiyatri, hiperaktivitenin “beyin hastalığı” olduğunu ileri sürdü. Beyin
hastalığı olduğunu gösteren hiçbir kanıt bulunamadığında bu kez “minimal beyin
hastalığı” olduğu iddia edildi. Minimal beyin hastalığı tezi de
kanıtlanamayınca bu kez “minimal beyin bozukluğu” olarak tanımlandı. Bu da
kanıtlanamayınca ismi yeniden değişerek “dikkat eksikliği bozukluğu” oldu. Bu
çocuklar video oyunları oynarken, kendi hoşlarına giden şeylerle ilgilenirken
hiç de dikkat eksikliği çekmedikleri halde, biyopsikiyatri savunucularının ve
ilaç firmalarının ısrarlı propagandaları sonucunda gerçek bir hastalık olarak
toplumda hızla kabul görüyor.
Hiperaktivite
denilen bir hastalığın olmadığına dair yapılan ciddi araştırmalar hasır altı
ediliyor. Psikiyatrist Diane Guinness, hiperaktivite hastalığını(!)
“imparatorun yeni giysisi “ olarak tanımlıyor. “Hastalığı biz yarattık, ona
tıbbi kutsallık kazandırdık. Şimdi yüzümüzü kızartmadan, yarattığımız
canavardan nasıl kurtulacağımızı bilemiyoruz” diyor. İlaç firmalarının
sponsorluğunda yapılan araştırmalar için büyük miktarlarda paralar almış,
unvanlarını ortaya koymuş psikiyatristlerin gerçeği itiraf etmesinin gerçekten
zor iş olduğunu söylüyor.
İLAÇ
FİRMALARI DESTEKLİ SAYGIN(!) KURUMLAR
İlaç
firmalarının maddi desteklerini esirgemediği kurumların kendisi başlı başına
bir yazı dizisi konusu. Üniversitelerin araştırma birimleri, Amerikan
Psikiyatri Derneği (AMA), Amerikan Eğitim Departmanı, Okul Aile Birliği, Ulusal
Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIMH), ilaç firmalarından maddi destek alan kurumlardan
sadece birkaçı. Silah sanayi kadar girift ilişkilerle çark müthiş dönüyor.
Amerika’da
hiperaktif çocuk ailelerinin oluşturduğu ülke çapında şubeleri olan CH.A.D.D.
derneği de ilaç kullanımını savunarak, Metilfenidat HCl üreten ilaç firmasının bonkör bağışlarından
yararlanıyor. Ayrıca hiperaktif teşhisi konmuş fakir ailelerin çocuklarına
sosyal sigorta sisteminden her ay 400-600 dolarlık yardım da yapılıyor. Üstelik
bu paranın nasıl harcanacağına dair hiçbir kısıtlama getirilmiyor. Bu aileler
çocuklarının hasta olarak damgalanmasından hiç de şikayetçi değil. Havadan para
geliyor aileye. Bu aileler CH.A.D.D. üyesi tabii ki. Çocuğun “hasta” olması, anne babayı suçluluk
duygusundan da beraat ettiriyor.
DEHB
HASTALIĞININ(!) BELİRTİLERİNE GÖRE ÇOCUK OLMANIN KENDİSİ BİR HASTALIK
Pediatrik
nörolojist Dr. Fred Baughman “Hiperaktivite bir kandırmacadır. Tek bir bilimsel
kanıta bile dayanmaksızın, psikiyatristler, bu “hastalığın” belirtileri
arasında şunları sayıyorlar:
– Ödevine dikkatini yöneltememek
– Kolayca dikkatinin dağılması
– Sıklıkla dinlemiyor görünmesi
– Bir aktiviteyi tamamlamadan diğer aktiviteye
başlaması
– Ödevi için gerekli şeyleri sıkça kaybetmesi
– Başkalarının sözünü kesmesi
– Grup içinde sırasını beklemede güçlük
çekmesi
– Soruların yanıtını hiç beklemeden vermesi
– Sonuçlarını düşünmeden, fiziksel olarak
tehlikeli aktivitelerde bulunması
– Çok konuşması
– Sessizce oynamakta zorluk çekmesi
– Sandalyede uzun süre oturamaması
– Sandalyede kıpır kıpır olması
– Kendisine söylenenlere itaat etmekte zorluk
çekmesi
Bu listede
yer alan maddelerden 8 ya da daha yukarısı bir çocukta mevcutsa, o çocuk DEHB
hastası olarak etiketlenebilir.” diyor.
Bu tanıma göre çocuk olmanın kendisi bir hastalık oluyor… ve her nasılsa
çocukluk dönemi geçtiğinde bu hastaların yüzde 90′ında “iyileşme” görülüyor.
İlaçla tedavi görse de görmese de. Çünkü DEHB’li çocukların sadece yüzde 10′u
hastalıklarını(!) 25 yaşın üzerine taşıyor. Toplumda sorunlu insanların sayısı
bundan çok daha yüksek.Yaş ilerledikçe kendi kendine geçen ilginç bir hastalık
bu DEHB.
İster bir
psikiyatristin ofisinde, ister sınıfta yapılan hiperaktivite teşhisi, teşhisi
koyan kişinin unvanı ne kadar şatafatlı olursa olsun, kişisel görüşünden başka
bir şey değil. Bu hastalığın hiçbir tıbbi testi yok. Var diyenler düpedüz yalan
söylüyor. Uyduruk bir hastalığın tıbbi testi nasıl olabilir ki!
Hiperaktivite
ve dikkat eksikliği sendromu olarak tanımlanan bu “hastalık” gerçekte anne ve
babaların çocuklarına, öğretmenlerin öğrencilerine yaklaşımlarındaki “dikkat ve
ilgi eksikliği”nden kaynaklanıyor. Ama bunu anne babaların da, öğretmenlerin de
kabul etmesi çok zor. Kim sorumluluk almak ister ki?
“Doktor söylüyorsa doğrudur” diyerek
çocuklarına Metilfenidat HCl vermenin gerekliliğini savunan anne babaların arasında
alkol ve/veya hapla duygusal sorunlarını bastıranların oranı yüzde 83. Hap
çözümler arayışı içinde kendilerini haplarla, yasal olan ya da olmayan
maddelerle uyarırken ve uyuştururken, çocuklarını haplardan uzak tutmalarını
nasıl bekleyebiliriz?
NEVROTİK
BİYOPSİKİYATRİNİN YALANLARI
Psikiyatristlerimizin
çoğu, Amerika’nın vahşi kapitalizm anlayışıyla uyguladığı her şeyi gözü kapalı
doğru kabul ediyor. Zaten ilaç sanayi olmasa psikiyatrisiler varlıklarını nasıl
sürdürebilirler ki! Psikiyatriste gidip de eline reçete tutuşturulmayan kaç
kişi tanıyorsunuz?
Bu yazıya
sığmayacak kadar uzunlukta dönen dolaplar sonucu bu hastalık(!) psikiyatri el
kitabına yasal olarak giriyor. Girmesi gerekiyor, çünkü Amerikan sağlık
sisteminin doktor-ilaç firmaları-sigorta saç ayağının tıkırında işlemesi için
hastalığın resmiyet kazanması gerekiyor. Çocuğun ilgi ihtiyacının ifadesi olan
yaramazlık ve sağlıklı kanalize edilememiş enerji fazlalığının adı
“hiperaktivite”, özgüven eksikliğinden kaynaklanan utangaçlığın adı “sosyal
fobi” gibi hastalık ismine büründükçe doktorlar psikotropik ilaç denilen yasal
uyuşturucu/uyarıcıları hastaya yazabiliyor ve sigorta şirketi bunu karşılıyor.
Bu yüzden de Amerika’da Metilfenidat HCl’in önlenemez yükselişi ilk anda fakir,
zenci ve erkek çocuklarına hiperaktivite tanımı konularak başladı. Nasıl olsa
ilacın parasını devlet ödüyordu ve çocuklar okullarda iyice ehlileşiyordu.
Psikolojide
projeksiyon denilen bir savunma mekanizması vardır. Kişi kendinde olan olumsuz
bir özelliği başkalarına yansıtır. Psikiyatri, çocuk-kurbanı suçlayarak,
ebeveynlerin, ailenin, okulun ve toplumun “dikkat eksikliği”ni çocuklara
yansıtarak, yetişkinleri ve sistemi sorumluluktan kurtardı. Çocuklara teşhis
koyarak, ilaçla uyuşturarak reforma acil ihtiyaç duyan yetişkin kurumlarını
aklamayı seçti. Çünkü psikiyatri de aynı reforma ihtiyaç duyan sistemin içinde
yer alıyor. Aile, okul sistemi sütten çıkmış ak kaşık. Çocuklar ise suçlu.
Hastalık, hastalığı görenin kendi gözündedir.
Gerçek
tedavi ne peki?
• Eğitim sisteminin çocukların ilgi ve merakını
çekecek şekilde, duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarına da yönelik olması.
• Annenin babanın çocuklarına göstereceği
gerçek ilgi ve sevgi. Ne ilaç ne psikoterapi, bunun yerini tutamaz. Ne yazık ki
çoğu anne baba gerçek ilgi ve sevgiyi kendisi yaşamamış ki, çocuğuna
verebilsin. Kendisi ilgi ve sevgiye muhtaç bir “yetişkin çocuk.” Kendisi
olamayan insanların kendisi olmaya izin verilmeyen çocuklarının hastalığının
adı da ya DEHB oluyor, ya sosyal fobi.
Özgüven ve
öz-değer geliştirerek değerlilik ve yeterlik duygusunu arttırmalarına yardımcı
olmaktır gerçek çözüm desem size? Bununla ilgili eğitim almak, okumak,
araştırmak, kendimizle yüzleşmek, kendimizi tanımak için emek ve çaba göstermek
gerek .
YENİ
HASTALIKLAR PAZARA ÇIKMAYA HAZIRLANIYOR
Psikiyatristlerin
İncil’i DSM-V 2010 yılında çıkacak. Orada Amerika’nın taze yarattığı yeni
hastalıkların yer alması çalışmalarına şimdiden başlandı bile. Hastalıklar
kitapta yer almalı ki, ilaç, tıp ve sigorta şirketleri üçlüsü insanların
hastalıklarından para kazansın. İşte önerilen yeni hastalıklardan biri: İlişki
bozukluğu hastalığı. Şaka yapmıyorum. Ciddiyim. Eminim ilaç şirketlerinin
finans ettiği araştırmalar sonucu ilişkilerimizi bir türlü sağlıklı
yürütememizin nedeni biz değil, beynimizdeki “biyokimyasal dengesizlik” olacak.
Tamam hasta damgası yiyeceğiz ama karşılığında sorumluluktan ve suçluluk
duygusundan kurtulacağız. Yaşasın
psikiyatri ve ilaçlar. Ben size hepimiz toptan hastayız dememiş miydim? 2010′a
az kaldı doktorum nerde?
ÇOCUĞUNUZA
HAP ALMAYI ÖĞRETİRSENİZ ONLAR DA HAPÇI OLUR.
Günümüz
toplumu hasta bir toplum. Nüfusunun üçte ikisinin obez olduğu Amerika’nın
jandarmalığını yaptığı dünya insanı hasta. Eğitim sistemi hasta, sağlık sistemi
hasta, değerleri hasta bir dünyada yaşıyoruz.
Beyinlerde
hastalık var. Ama çocukların değil, bu hasta düzeni inatla sürdürmeye çalışan
yetişkinlerin beyinlerinde. Derin ve emek gerektiren çözümler yerine hap
çözümlerle günü kurtararak var olmaya çalışan yetişkinlerin dünyasında
öncelikli değerlerin acilen sorgulanması gerek. Ama sorgulayan beyin
tehlikelidir günümüzün hasta sisteminde. “Kral Çıplak” diyebilecek kadar uyanık
olmamalı çocuklar. Büyüdüğünde boyun eğmeyi öğrenemez yoksa. İtaatkar çocuk iyi
çocuktur.
Metilfenidat
HCl’in yüzde 90′ını tüketen Amerikalı çocukların ebeveynlerinin obezite,
alkolizm, işkolizm gibi yasal hastalıklarının boyutlarına eriştiğimiz gün,
bizim çocuklarımızın da DEHB ve Metilfenidat HCl’in alma oranı onlara benzer
olacaktır. Küçük Amerika olmak değil mi rüyalarımız? Çocuğunuza hap almayı öğretirseniz onlar da
hapçı olur. Uyuşturulan beyinler, daha iyi yönetilir. Ebeveynler de okul
yönetimi de, sistem de rahat eder. Ama vicdanlar hangi uyuşturucuyla
susturulabilecek? Nereye kadar?
KURT COBAİN
DE BİR Metilfenidat HCl’in ÇOCUĞUYDU
Bir
zamanlar, enerji dolu, yaratıcı, özgür ruhlu zeki bir çocuk olan Kurt Cobain’in
tipik bir zeki çocuk davranışları sergilemesinden hoşlanmayan bir psikiyatrist,
onu sessizce oturtmak için, çocukluğunu bastırması için güçlü bağımlılık
yaratan tehlikeli bir hapla onu “iyileştirmeye” başladı. Metilfenidat HClCobain’
de uykusuzluk yarattı. Bu kez de rahat uyuyabilmesi için başka ilaçlar verildi.
Sakinleştiriciler.
Psikiyatristler,
Metilfenidat HCl’in çocuğun derslerini çalışmasına yardım ettiğini iddia
etmelerine rağmen, Cobain, zayıf bir öğrenci olmaya devam etti ve nihayet
okuldan atıldı. Cobain’in diğer uyuşturuculara bağımlılığı, vahim fiziksel
sorunları, garip davranışları ve nihayet intihara kadar uzanan yolculuğu işte
böyle başladı.
Yıllar süren
reçeteli ilaç alma alışkanlığı, onu sokak uyuşturucularına yönlendirdi. Metilfenidat
HCl alan çocukların sıkça yaşadığı bir sonuçtu bu.
Tıpkı aktris
Jill Ireland’ın hiperaktif olduğu için Metilfenidat HCl verilen oğlunun daha
sonra kokain ve eroine geçiş yaptığı gibi.
Artık büyümüş olan eski bir Metilfenidat HCl çocuğu şimdiki kokain
bağımlılığını şöyle açıklıyor; “şimdi ancak kokain ve speed alırsam kendimi
“normal” hissediyorum.”
Cobain de
eroin bağımlılığıyla yıllarca mücadele etmeye çalıştı. Bırakmayı çok kez denedi
ama başaramadı.
Metilfenidat
HCl’in yarattığı tıbbi sorunlar onu hayatı boyunca etkiledi. Omuriliği
eğriliği, boynuna asılı gitarın etkisiyle daha da arttı. Yanan midesi ve mide
bulantısı, onda intihar isteği yaratıyordu. Cobain, eroini “midesinde yanan
ateşi söndürebilen tek madde” olarak övüyordu. Ama kimse ona mide ağrısının Metilfenidat
HCl alan çocuklarda sıkça görülen bir yan etki olduğundan bahsetmemişti.
Doğuştan
sahip olduğu artistik dehasıyla okulu bıraktıktan hemen sonra bir albüm yaptı
ve Geffen Records ile kontrat imzaladı. Ama reçeteli ilaçlarla başlayan
bağımlılık yolculuğuna yasadışı uyuşturucularla devam ettiğinde , Cobain’in
uyuşturucu sorunu kritik duruma ulaşmıştı. Eşi Courtney Love ve arkadaşları onu
umutsuzca bir bağımlılık tedavisi merkezine yatırdı. Merkeze yattığından 36
saat sonra, Cobain, programı bıraktı ve Seattle’in sakin bir bölgesinde yer
alan evinin garajının üstündeki küçük odada başına tek bir kurşun sıkarak
intihar etti. Otopside kanında eroin ve yine bağımlılık yaratan reçeteli bir
drag olan Valium bulundu.
İntihar
notunda, onu intihara sürükleyen iki şeyi şöyle açıklıyordu. Yıllarca çektiği
mide ağrısı ve artık tutkusunu yitirdiği müzikle beslenememesi. Kimyasal olarak
uyuşmuş Cobain’i müzik terk etmişti. Cobain, varoluş amacından, hayata sunmak
üzere doğarken beraberinde getirdiği armağanından yoksun kalmaya dayanamamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder