Reaktif Bağlanma Bozukluğu Olan Çocukların
Özellikleri, Reaktif Bağlanma Bozukluğunun Sebepleri, Otizm ve Reaktif Bağlanma
Bozukluğu Arasındaki Benzerlikler, Tedavide Uygulanabilecek Eğitsel
Yöntemler...
Reaktif Bağlanma Bozukluğu, 5 yaşından önce başlayan ve
sosyal ilişki düzeyinde hasarla kendini gösteren gelişimsel bir bozukluktur.
Reaktif Bağlanma Bozukluğu’nda beynin stresle başetme merkezi ilgili bir problem
olduğu düşünülmektedir. Bağlanma bozukluğu olarak da bilinen Reaktif Bağlanma
Bozukluğu, Bipolar Bozukluk ya da Dikkat Eksikliği Bozukluğu tanıları ile
karıştırılabilmektedir.
Reaktif Bağlanma Bozukluğu çocuklarının temel
özelliği; yaşamın ilk yıllarında anneyle çocuk arasında gelişen bağlanmayı
gerçekleştirememiş olmalarıdır. Bağlanma, bebeğin ilk zamanlarında annesinin,
çocuğun ağlamasına, onun ihtiyaçlarını karşılayacak yanıtlar vermesiyle oluşur.
Bu ihtiyaçlar; doğru besleme, yatıştırma, teselli etme, rahatlatma, çocuğu
tehlike ve diğer tehditlerden koruma ile giderilir. Bu çocuklar bu bağlanmayı
gerçekleştiremediklerinden çevrelerine karşı güven oluşturamamaktadırlar. Güven
duygusunun gelişmemesine bağlı olarak da duygusal gelişimde problem yaşarlar.
Reaktif Bağlanma Bozukluğu Olan Çocukların Özellikleri
Reaktif
Bağlanma Bozukluğu tanısı almış çocuklar yaşamın ilk yıllarında, konuşmayı bile
öğrenmeden önce dünyanın güvensiz bir yer olduğunu ve çevresindeki
yetişkinlerin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olduklarını öğrenirler.
Duygularının çevresine koruyucu bir kabuk örerler. Bu da onları yetişkinlere
bağımlı olmaktan korumaktadır. Ebeveynlere ya da diğer yetişkinlere bağımlı
olmaktansa, ördükleri koruyucu kabuk çocuğun dünya ile baş etmesinde tek
araçtır. Korunmak için yalnız kendilerine bağımlı olan bu çocuklar, bu kabuğu
kırmaya çalışan herhangi bir kişiyi tehdit olarak görür, bu tehdidi sadece
duygusal yanına değil tüm yaşamına yönelik algılar.
Reaktif Bağlanma
Bozukluğunun Sebepleri
o Annenin hamilelikte ve sonrasında uyuşturucu
madde ve alkol kullanması
o Doğum travması
o İstenmeyen gebelik
o
Çocukluğun ilk üç yılında yaşanan fiziksel, duygusal, cinsel istismar
o
Fiziksel ve duygusal reddedilme
o Anneden erken ayrılık
o Huzursuz ve
gergin aile ortamı
o Sert ve tutarsız ebeveynlik
o Yaşamda çok sık yer
değişikliği
o Aşırı koruyucu anne-babalık
o Yetersiz bakım ve çok bakıcı
değişikliği
o Travmatik deneyimler
o Ağrı içeren hastalıkların
nedenlerinin teşhis edilememesi, ağrının sürekli devam etmesi
o Annenin
depresyon geçirmesi
o Çok genç ya da yetersiz ebeveynlik
Otizm ve
Reaktif Bağlanma Bozukluğu Arasındaki Benzerlikler
Bu iki gelişimsel
bozukluk arasındaki benzerlikler aşağıda sıralanmıştır:
o Anlamlı yüz
ifadesinin olmaması
o Sözel uyarana tepkisizlik
o Fiziksel teması
reddetme
o İletişimde nitel bozulma
o Ekolali (ses taklidi)
o Hayali
oyun eksikliği
o Tekrarlayıcı davranışlar
Reaktif Bağlanma Bozukluğunda
Tedavi
Sosyal iletişim alanında sorun olduğu keşfedildikten sonra:
o Aile çocuğu nasıl yönlendireceği konusunda eğitilmeli
o Ebeveynlik
becerileri artırılmalı
o Annenin depresyonu varsa tedavi edilmeli
Eğitim
sürecinden sonra Reaktif Bağlanma Bozukluğu tanısı konmuş çocuk, otizmden farklı
olarak kısa sürede konuşmaya ve taklit etmeye başlar. 3 aylık tedavi programı
ilesosyal-iletişim alanında artma, tekrarlayıcı davranış bozukluklarında
düzelme, dil becerilerinde artma görülebilmektedir.
Çocukluk
deneyimlerimizin etkisinden kurtulmak bizim için bile çok zor olmasına rağmen
Reaktif Bağlanma Bozukluğu olan bir çocuk tamamen normal bir yaşam standardı
yakalayabilir. Olumlu yönde geribildirim alınabilmesi için RAD’lı bir çocuğun
yaklaşık 12 yaşından önce bağlanma terapisine başlaması ve iyileşmeyi istemesi
gerekmektedir.
Tedavide Uygulanabilecek Eğitsel Yöntemler
Geleneksel ve davranışçı terapiler reaktif bağlanma bozukluğu taşıyan
çocukların eğitimlerinde daha az başarı sağlamaktadır. Doğal olarak geliştirilen
yöntemler daha etkilidir ve eğitimlerinde yapılandırma bir gerekliliktir.Yaygın
olarak kullanılan bağlanma terapileri çocuğun semptom olarak ortaya çıkan
davranışlarını değiştirmekten ziyade çocuk ile ailesi arasındaki bağı
güçlendirmek üzerine kuruludur. Bağlanma bir kere gerçekleştiğinde, arzu edilen
duygular, davranışlar, tutumlar ve düşünme şekilleri de kendiliğinden
gelişecektir. Terapi süreçleri iki temel prensip üzerine kuruludur:
Reaktif bağlanma bozukluğu çocuklarının hem sevgiye hem de sınıra
ihtiyaçları vardır.
Ebeveynler çocuklarına karşı sevgi dolu, nazik,
ilgili olurken bir diğer yandan da açık ve uygun limitler koymalıdırlar.
Ebeveynler kontrolü ele geçirmek için tehdit, ceza ve korkuya başvurmamalıdır.
Bu metotlar tüm çocuklarda karşıt tepkilerin gelişmesine neden olur, uyum
davranışından çok isyankar bir tutuma yol açar.
Bireysel terapiler
reaktif bağlanma bozukluğu çocuklarının tedavi sürecinde çok etkili değildir. Bu
yüzden aile terapisi daha çok tercih edilir. Ebeveynler terapi sürecinde daima
hazır olmalıdır. Oyun ya da konuşma terapisinden, çok geçmiş travmalara yönelik
konuşmalar daha etkilidir.
Terapinin diğer önemli bir parçası da
ebeveynin eğitimidir. Birçok insan kendi ailelerinin ebeveynlik kalıplarını
alır, fakat bu bir reaktif bağlanma bozukluğu çocukları için genellikle uygun
görülmez. Çocuklar anne – baba sevgisini reddettikleri için ailelerin özel
beceriler geliştirmeleri gereklidir. Terapi sürecinde ebeveynler de, sevgi
istemeyen ve ebeveynini reddeden bir çocuğa sevgi vermeyi ve ebeveynlik yapmayı
öğrenirler. Aileler ayrıca, kendi çocuklarının içsel düşünme mekanizmalarını
öğrenirler. Çocuklarının nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve davranışlarını
anlamaya çalışmalıdırlar. Ebeveyn eğitiminin bir amacı da, anne babaları çocuğun
acısından korumak ve çocuğun davranışlarından yara almadan duygularını kontrol
etmeyi öğrenmektir. Bu beceri çocuğun bağlanma geliştirmesi sırasında ebeveynin
sevgisini kaybetmeden sürdürmesine yardımcı olur.
Sonuç olarak,
tedavinin amaçları erken kayıpların telafisi, güven duygusunun
kazanımı,duyguların şekillenmesi, içsel kontrolün gelişmesi, karşılıklı
ilişkilerin kurulması, dışsal yapılara ve sosyal kurallara uygun tepkilerin
öğrenilmesi ve yanlış düşünce kalıplarının düzeltilmesi ve özsaygının
geliştirilmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder